Film bir yandan sinema tarihine değinen, birçok filmi ve sanatçıyı anan yapısıyla, sinefiller için ayrı bir ilginçlik taşır
YILDIZLAR ASLA ÖLMEZ X X X ½
(Film Stars Don’t Die in Liverpool)
Yönetmen: Paul McGuigan Senaryo: Matt Greenhaig Görüntü: Urszula Pontikos Müzik: J. Ralph Oyuncular: Annette Bening, Jamie Bell, Julie Walters, Frances Barber, Vanessa Redgrave, Peter Turner, Kenneth Cranham, Stephen Graham
İngiliz filmi
Çoktan unutulmuş bir Hollywood yıldızı üzerine bir film. Aslında hatırlanmasının nedeni, onun son aşkı –ve belki en büyüğü- olan genç bir adamın, kendisi de oyuncu olan Peter Turner’in bir anılar kitabı yazması. Ve bu kitaptan yapılan uyarlama.
Gloria Grahame (1923-1981) İngiliz kökenli bir oyuncu. 1940’larda başladığı kariyerinde yavaş yavaş yükselmiş, asıl ününü 50’lerde yapmış, kışkırtıcı ve biraz ‘femme fatale’ sarışın rolleriyle zirveye çıkmış.
Ve 1952 yılında Vincente Minnelli’nin başyapıtı The Bad and the Beautiful- Çıplak Ruhlar’la yardımcı oyuncu olarak Oscar’a bile uzanmış bir sanatçı. Minnelli’yle yaptığı ünlü kara-film The Cobwed- Örümcek Ağı’nın çağdaş bir eleştirisini Sinemanın Hazineleri: 50 Unutulmaz Film kitabımda bulabilirsiniz. Yine bu filmde adı geçen In A Lonely Place- Tehlike İşareti’niyse Milliyet-Sanat’ın Haziran sayısına yazacağım.
Kariyerini giderek küçülten, sonraları TV’ye kayan rollerle 80’lere dek sürdüren ve son dönemde tiyatroyu da deneyen inatçı, yorulmaz, bencil ve kaya gibi bir kişilikmiş Mrs. Grahame... Onu 1981 yılında, The Glass Menagerie adlı ünlü Tenessee Williams oyunu için sahneye çıkmaya hazırlanırken birden düşüp bayılan haliyle tanıyoruz. Hastadır, ama gereken tedavi yerine güzelliğine toz kondurmamayı seçmiş ve bir kemoterapiden kaçmıştır!..
Sonra kısa geriye dönüşlerle birkaç yıl geriye gider ve onun yine İngiliz olan genç bir aktörle tanışmasını izleriz. Peter Turner daha yeni yeni yükselmektedir. Ve aslında (kendi itirafıyla) biseksüel olduğu halde, kadına tutulur.
Onun Liverpool’da yaşayan ailesiyle Grahame’ın ABD-California sahillerindeki lüks evi arasında gidip gelirler. Ve gerçekten yaşanmış bir büyük tutku, onları gizemli biçimde birbirlerine bağlar.
Film bir yandan sinema tarihine değinen, birçok filmi ve sanatçıyı anan yapısıyla, sinefiller için ayrı bir ilginçlik taşır. 1998’deki Asid Evi’nden beri bizi hep şaşırtagelen İngiliz (İskoç) yönetmen Paul McGuigan’ın bilinen ustalığı, bu garip ve irkiltici ilişkiyi son derece inandırıcı hale getirir.
Öte yandan, oyuncular çok iyidir. Annette Bening kendisini rolüne öyle bir kaptırır ki...Gözünüzden gelen yaşları engelleyemezsiniz.
Unutulmaz Billy Elliott’un (yıl: 2000) çocuk yıldızı Jamie Bell ne kadar büyümüştür!...Ve ne denli iyi bir akör olmuştur.
Peter’in annesinde eskilerden Julie Walters’ı, babada, Kenneth Cranhnam’ı, kardeşte Stephen Graham’ı izlemek, İngiliz oyun geleneğine tanık olmak demektir. Gloria’nın annesinde unutulmaz Vanesa Redgrave’ bulmaksa bu keyfi zirveye çıkarır.
Ve belki en güzeli... Grahame’ın son günlerinde, çıkmayı hep istediği İngiliz oyun geleneğinin tapınaklarından Royal Shakespeare Company tiyatrosu. Peter onu neredeyse ölüm halinde alıp oraya götürür.
Orada, o bomboş salonda, sanatçının hep oynamak istediği (ve o yaşta bile Jüliet olmayı hayal ettiği) Romeo ve Jülyet adlı Shakespeare klasiğinin bir sahnesini ikisi birlikte, karşı karşıya oynarlar.
Ve o sessizlikte, o hayalin gerçekleşmesi, o oyunun tüm büyüsüyle canlanması... Sizi bilmem ama bu sahne bana, sinemada bu güne dek Shakespeare denen büyük ozana yapılagelmiş en görkemli saygı duruşlarından biri gibi gözüktü.
Benzer bir şeyi ses bandında birkaç kez (farklı bir yorumla) duyulan ünlü The Mamas and the Papas şarkısı California Dreaming (1966) için de söyleyebilirim. Ve sinemaseverlere bu filmi özellikle tavsiye ederim.
Filmin gayet hareketli bir kamerası var. Drew Daniels’in elinden çıkma...Sean Baker yönetimle senaryoyu gayet iyi kotarmış. Son haftaların en iyi filmi bence...
Film görkemli bir melodram tadı içeriyor. Konuşmalar oldukça edebi; yani yer yer suni (yapay) kaçıyor. Ayrıca dünyamızın gidişi üzerine de ahkam kesiliyor. Ama belki en önemli yanı, iki kadının o inanılması zor ilişkisi
Başlarda oldukça ilginç gözüken bu film, sonunda insanı neredeyse boğar!.. Ve sanki zaman zaman yönetmen finalde kullanılan ‘ucube’ lafını üzerine giyer. Kanlı-bıçaklı, her türe el uzatmış, ama en büyük özelliği zırvalık olan bir film...