24 Ocak 2015

Bir hayat öğretmeni ve öğrencisi

Film insana kendisini iyi hissettiren filmlerin en güzel örneklerinden biri...

BENİM KOMŞUM BİR MELEK      X  X  X  X
(
Saint Vincent)

Yönetim ve senaryo: Theodore Melfi
Görüntü:  John Lindley
Müzik: Theodore Shapiro
Oyuncular: Bill Murray, Jaeden Lieberher, Melissa McCarthy, Naomi Watts, Terrence Howard, Chris O’Dowd, Kimberly Quinn, Lenny Venito, Donna Mitchell/ Amerikan filmi

 

 

Ne garip biçimde çekici bir film!... Whiplash gibi bir başyapıttan hemen sonra gelmesi de ilginç. Onun özünü ve yapısını çok farklı bir filmde kullanıyor gibi sanki...

Bu temelde bir ‘yaşlı adam ve çocuk’ hikayesi. Herkesin kısaca Vin diye çağırdığı Vincent, evinde suratı garip biçimde kendisine benzeyen tombul ve tembel kedisi Felix’le yaşayan yalnız bir adamdır. İlişkileriyse yavaş yavaş ortaya çıkar. Düzenli biçimde bir huzur evinde ziyaret ettiği, ileri yaşında hala güzel Sandy’nin onun alzheimer’le eriyen eşi olduğunu sonradan öğreniriz. Her Salı ‘kabul  ettiği’ tuhaf aksanlı Daka ise New York’a düşmüş bir Rus fahişesidir ve Vin’in her seferinde parasını kesmesinden yakınır!..

Ve birden hayatına, komşu eve yeni taşınan ve bu taşınma sırasında evin girişini ve arabasını haşat edip dev ağacını gazi kılan şişman Maggie’yle 12-13 yaşlarındaki oğlu Oliver girer. Boşandığı eşi nafakasını ödemediği için geç vakitlere dek çalışmak zorunda olan Maggie (özel hemşiredir), akşam üstleri oğlunu Vin’e emanet etmek zorunda kalır..

Vin’in altüst olmuş hayatı ve eşine para yetiştirme çabası içinde çocuğa bakması, ancak para karşılığı olacaktır. Maggie cömertlikle kabul eder. Ama Oliver öylesine özel bir velettir ki... Zayıflık ve çelimsizliği içine okuldaki iri-yarı öğrencilerden dayak yerken, kendine özgü zekası ve çok bilmişliğiyle Vincent’in yanlızlığına balıklama dalar. Ve ikisinin de birbirinden öğreneceği çok şey olduğu kısa zamanda ortaya çıkar.

 

Film ünlü Amerikan deyimiyle ‘feel good’ tarzı (yani insana kendisini iyi hissettiren) filmlerin en güzel örneklerinden biri. İşin içinde okul varsa da, bu klasik bir öğretmen-öğrenci hikayesi değil. Zateneski Vietnam gazisi, küfürbaz ve alkolik, kesinlikle anarşist Vin’in öğretmene benzer yanı da yok!...Ama öğretmek için illa da öğretmen olmak gerekir mi?

 

Ve böylece bu güzel film sonunda bu iki  temel kişiliğe dayanan o ünlü filmlerin, Ölü Ozanlar Derneği, Can Dostum ve elbette Whiplash’ın yolundan gidiyor ve onlar gibi ölümsüzleşmeye aday gözüküyor.

  Filmin senaryosunu ayrıca övmek istiyorum. İlk uzun filmini çeken Theodore Melfi, senaryoyu öylesine incelikli dialoglarla örmüş ki... Tek birini anmak istiyorum. Vin genç çocuğa hayatta kaba gücün önemli olmadığını anlatırken elini kafasına götürür ve şöyle der: “Önemli olan burası”. Oliver duraksamadan kendi elini kalbinin üstüne koyar ve yanıtlar: “Burası da”...

 

Oyuncuara gelince... Doğrudur, film hemen tümüyle Bill Murray’ın üzerinde duruyor. En son Büyük Budapeşte Oteli’nde izlenen 65 yaşındaki (1950 doğumlu) oyuncuyu bir baş rolde özlemişiz!... O kendine özgü lakayt, mesafeli, ama son derece modern oyunuyla filmi götürüyor. Beyazperdenin şişmanlar kıraliçesi Melissa McCarthy yine çok iyi. Ama biryerlerde durup daha şişmanlamamasında büyük yarar var!...

 

Kısa rollerde karşımıza gelen, hepsini özlediğimiz Naomi Watts veya Terrence Howard da mükemmel. Huzur evindeki Sandy rolünde izlediğimiz Donna Mitchell ise gençliğinde ne denli güzel olmalıymış!...Niye onu o zamanlar tanıyamadık!..

 

Küçük oyuncu Jaeden Lieberher ise tam bir keşif. Sanırım parlak bir geleceği olacak.

 

Sadece (çok) küçükler için...

KÖSTEBEKGİLLER- PERİLİ ORMAN      X  X

Yönetmen: Mustafa Kotan
Senaryo: Arzu Yurtseven, Murat Ferhat
Görüntü: Hasan Gergin, Mehmet Başaran
Müzik: Rahman Altın
Oyuncular: İnci Türkay, Evrim Akın, Ruhi Sarı, Yiğit Ege Yazar, Reyhan Asena Keskinci, Gül Onat, Anıl İlter, Kayhan Yıldızoğlu/ Seslendirenler: Nurgül Yeşilçay, Yekta Kopan, Mustafa Oral, Göksenin Uçarer/ Arzum Film yapımı.


 

İşte hemen sadece küçük yaş grubu için yapılmış bir film. Büyüklere verebileceği pek bir şey yok.

Peki, sen orada ne arıyordun? derseniz... Haklısınız!. Ama madem ki yanılıp gittim, bari bir şeyler yazayım.

Benim elbette haberim yok, ama bu aslında hayli zamandır yayınlanan bir TV dizisinden uyarlanmış. Özetle ormanın yanıbaşında bir otel işleten, ağacı ve doğayı sevmeyip paraya tapan (hayret, böyle insanlar da varmış!) bir iş adamı ve müdürüyle, doğayı korumaya çabalayan bir grup köstebeğin öyküsü.

Filmin özelliği, oyuncularla animasyonu birbirine karıştırması. Bizde yeni yeni görülen bu teknik, sinemada çoktan başlamıştı. Daha 1920’lerde Walt Disney bunu ilk kez denemiş, sonra 40-50’lerdeAnchors Aweigh- Gönül Kimi Severse ya da İnvitation to the Dance- Dansa Davet adlı deneysel Gene Kelly filminde de kullanılmıştı. Benim 100 Yılın 100 Filmi kitabıma aldığım Who Framed Roger Rabbitt- Masum Sanık filminde, bu teknoloji görkemli biçimde yenilenmişti.

 

Tüm bu zirvelerden sonra, bu yerli deneme elbette hayli ilkel duruyor. Hele işim animasyon yanı hiç parlak değil… O köstebekleri en azından sevimli  kılmayı bile başaramamışlar.

 

Buna karşılık oyunculuklarda pırıltılar var. Örneğin annede İnci Türkay son derece sempatik (Bilmiyoum dizide de o mu vardı?). Buna karşılık kimi oyuncular, rolleri gereği gayet abartılı, eksantrik, giderek itici kimlikler çizmişler: Otel sahibi ikilide Ruhi Sarı (ki kesinlikle tanıyamazsınız!) ve Evrim Akın. Deneyimli Kayhan Yıldızoğlu ve Gül Onat’ın yanı sıra, çocuklar da hiç fena değil. Ayrıca Rahmi Altın’ın bestesi ‘marş’ da sanırım (eskilerin deyimiyle) çocukların diline pelesenk olacak.

 

Mesajı herhalde aldınız. Ona göre davranın, meydanı küçüklere bırakın!... 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kaderin elinde sönüp giden bir şarkıcının dramı

Özellikle müzikseverler için kaçırılmaması gereken filmlerden...

Tenis, rekabet, cinsellik ve eşcinsellik

Filmin cinsellikle eşcinselliği birleştirdiği, giderek sinemada sporla seksi inceliklerle sunan filmlerin başına geçtiği açık