03 Kasım 2018

Bir dans, müzik, seks ve şiddet kokteyli

"Bu tuhaf ve iddialı film, sanırım anladınız, her Türk vatandaşı için değil"

CLİMAX       X  X  X

Yönetim ve senaryo: Gaspar Noe
Görüntü: Benoit Debie
Oyuncular: Sofia Boutella, Romain Guillermic, Souheila Yakoub, Kiddy Smile, Claude-Emmanuelle Gajan-Maull, Giselle Palmer, Taylor Kastle, Thea Carla Schott, Sharleen Temple, Lakdhar Didi, Adrien Sissoko

Fransız filmi

Arjantin kökenli Fransız yönetmeni Gaspar Noe’yi birçok kısa filminden sonra ilk kez 1998’de yaptığı uzun filmiyle   tanıdık: Seul Contre Tous- Herkese Karşı Tek Başına. Sonra yine bol kısa film ve araya sıkışmış çarpıcı uzun filmler: İrreversible- Dönüşü Yok, Enter the Void, Love- Aşk. Ve şimdi belki hepsinden daha iddalı ve karmaşık olan Climax.

Film 90’lı yıllarda, kökenleri çok farklı kalabalık bir grup dansçının büyük bir okul binasına kapanarak üç gün boyunca yaptığı kolektif çalışmayı konu ediyor. Fransızca ya da İngilizce konuşan farklı ırklardan ve bir gösteriye hazırlanır gibi olan bu kadın-erkek sanatçılar, sonra orman kenarındaki yapıda son bir eğlence için toplanıyor.

Ve orada kıyamet kopuyor. Çünkü eğlence giderek  çığrından çıktığı gibi, içki olarak  hazırlanan sangria’ya birileri bir madde katmıştır ve içen herkes kendinden geçmektedir. Atmosfer giderek çılgınlığa, sekse, kavgaya doğru kayar. Ki oradan vahşete sadece bir adım vardır.

Film herşeyiyle yönetmenin şaşırtma, giderek şoke etme iradesini kanıtlıyor. Jeneriklerden başlayarak: çünkü bize önce upuzun ‘sahte’ jenerikler gösteriliyor: filmle ilişkisi olmayan...Asıl jenerik filmin ortasında yer alıyor. Sonda ise hiçbir şey yok!..

Sonra yönetmenin görkemli biçimselliği. En başta tüm dansçılar tek başlarına veya ikişer ikişer kameraya konuşuyor ve soruları yanıtlayarak kimliklerini, amaçlarını açıklıyor.

Ve sonra gösteri başlıyor. Ama nasıl bir şov!...Geniş bir kapalı mekanda herkes, mekanik bir disko ritmine uyarak bildiği, istediği gibi dans ediyor; bedenler şekilden şekile giriyor; kıvrak vücutlar sanki tanrısal bir tempoyla marifetlerini gösteriyor.

En önemlisi şu ki, 15 dakikayı bulan, hatta geçen bu bölüm tek bir çekimle yapımış, en azından öyle duruyor. Onca dansör, onca hareket, onca marifet içeren bu uzun bölümün, kameranın bir kez bile durmadan devam eden ve habire salonun bir yanından ötekine, bir köşesinden diğerine uzanan tek çekimiyle alınması imkansız gibi gözüküyor. Ama görülen bu....Bilmiyorum, bir numarası olabilir mi?

Ve bu, filmin böylesine bir tek çekime dayanan tek bölümü.

Sonra içki-sonrası sefalet başlıyor. Ve orada biçime değil,  öze dayalı şoklar var. Bir yandan ikişer (bazen üçer) kişilik diyaloglarda son derece sert, açık-saçık sözler, deyişler ve küfürler var. Örneğin iki genç siyahi  konuşurken gözleri ve sözleriyle sanki tüm kadınları düdüklüyor!...Öte yandan tek amacı bu olan bir beyaz genç tüm dişilerin peşinde koşuyor. Ama onun da peşine grubun tek açıkça ‘pasif eşçinseli’ olan Riley takılmaz mı?

Böylece işler giderek çığrından çıkıyor. Bir yandan içkiye ilacı koyanlar aranıyor. Öte yandan lezbiyen ilişkiler veya ensest ortaya çıkıyor. Hamile bir kadın döğülüyor, küçücük Tito (filmin tek çocuğu) annesi tarafından kapatıldığı penceresiz odada ağlayıp duruyor. Hem de film boyunca!...

Sonra final geliyor. Ve biçim yine egemen oluyor. Bu kez loş, çarpık, ters çekimlerle sanki uzun bir karabasan yaratılıyor. Ve bir cehennem tablosu, bir Mahşer görüntüsü ortaya çıkıyor.

Bu tuhaf ve iddialı film, sanırım anladınız, her Türk vatandaşı için değil. Ama en azından ruhen genç, yeniliklere açık ve deneylere  hoşgörüyle bakan sinemaseverler sevebilir.  


Not: Eleştirisini 5 Ekim tarihinde, Rehine dramından sekse, operadan siyasete eşsiz karışım başlığı altında ve  X X X X  koyarak verdiğim Tutsak- Bel Canto filmi gecikmeyle, bu hafta gösterime girdi. Yazımı geriye giderek bulabilirsiniz. Ama filmi kaçırmayın!




YARIN: Fındıkkıran ve Dört Diyar

Yazarın Diğer Yazıları

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

İstanbul güzellikleri önünde özel bir motorla tanışmak

Rahat ve olgun bir kamerayla çekilmiş, müziğe başvurmayan bir film. Belki çok akışkanlığı olmayan, sakin ve özgün bir yapım. Ama bu özgünlüğün birçok sinefili çekeceğine inanıyorum

Din üzerine söylenebilecek ne varsa

Rüya görmek bir anlamda kelebek görmek midir? Tek gerçek varsa, o nedir? Ve sonunda acaba din bir kontrol sisteminden başka bir şey değil midir?

"
"