Berlin sonunda olası Altın Ayı galibine ulaştı. Görece olarak düşkırıklığı yaratan birçok iddialı filmden sonra, Rus filmi Elektik Bulutlarının Altında seyircinin ve eleştirmenlerin gözdesi olarak büyük ödülün tahtına göz dikti.
2000’lerden beri yaptığı bir avuç filmle, özellikle de 2005 yapımı Son Tren’le tanınan Alexey German’ın bu son derece özgün ve çarpıcı filmi, günümüz Rusya’sından acımasız bir kesiti karşımıza getiriyor.
Film bir büyük kentin yanıbaşındaki geniş bir inşaat alanını dev bir tiyatro sahnesi gibi kullanıyor. Bu sahnede neler olmuyor ki... Karla kaplı alanın berisinde, sisler içinde gökdelenler birbirine yapışık gibi duruyor. Yükselmekte olan, ama yarım kalmış bir inşaat, ürkünç bir hayalet gibi göze batıyor. Sağda solda eski günlerden kalmış, kırık-dökük dev heykeller, özelikle de bir Lenin gövdesi dikkat çekiyor. Yanıbaşında yine büyük boyutlarda madeni ve kübik bir at heykeliyle birlikte...
Çalışmak için yakındaki hemen her ülkeden gelmiş, herbiri farklı diller kullanan işçiler, birden işsiz kalmanın şokuyla avare avare dolaşıyor. Bir seri katilin civardaki yalnız kadınları öldürdüğü söylentisi yayılıyor. Nitekim Kırgız bir işçi bunlardan birini görüyor; yerde can çekişmekte olan bir kadın ve elindeki bıçağıyla baş ucunda duran katili.Ve adaletin de çok şeyle birlikte terkettiği bu toplumda, onun işini yabancı emekçi yükleniyor!...
Yarım kalan inşaatı yürüten dev şirketin sahibi yeni ölmüş, çocukları ve paragöz amcaları mirasın nasıl paylaşılacağını ve işlerin nasıl yürütüleceğini tartışıyor. Aslında inşaata kapalı bu alanda nasıl böyle gökdelenlere izin verildiği sorusunu kafasına takmış yaşlı bir hanım ise, bu yüzden çevresindekileri suçluyor..
Yedi bölümlük filmin içinde sayısız insan, koşut bir serüveni yaşıyorlar; bir bölümü final hikâyede birleşmek üzere... Ve bir büyük dönüşüm yaşayan, bir dizi şokla allak-bullak olmuş, öz değerlerini yitirmiş ve kendikendisine yabancılaşmış bir toplumun acısını perdede somutlaştırıyorlar.
Görüldüğü gibi filmin arka planına yerleştirilmiş toplumsal olaylar, birçok ülkeyi, bu arada sevgli Türkiye’mizi öylesine andırıyor ki... Zaten geçenlerde izlediğimiz bir diğer büyük Rus ustası Andrzej Zvyagintsev başyapıtı Leviathan da benzer sorunlara değiniyor değil miydi?
Ön planda ise Alexey German’ın uzun çekimlere hayat veren kıpır kıpır kamerası, şaşırtıcı görselliği ve hınzır zekası var. Bu müthiş kara komedi, bu büyük İnsanlık Komedyası, içediği tüm karamsarlığa karşın ana kahramanlardan, ölen zengin adamın başına buyruk genç kızı Sasha aracılığıyla geleceğe umutlu ve aydınlık bir bakış atmayı başarıyor.
Hele o unutulmaz son bölümle, o madeni atın iki genç tarafından çekip yürütülmesine dayalı o enfes sahneyle, belleklerimize kesin biçimde yerleşiyor. Sinemanın böylesine can kurban!...Ve işte bence bu yılın en güçlü Altın Ayı adayı..