17 Ocak 2019

90 yaşındaki Godard acaba Müslüman mı oldu?

“Artık bir şeyleri değiştirmenin kaçınılmaz önemi ve ihmal edilemez aciliyeti”


İMGELER VE SÖZCÜKLER
X  X  X 
(Le Livre d’Image/ The Image Book)

Yönetim ve senaryo: Jean-Luc Godard
Oyuncular: Jean-Luc Godard, Dimitri Basil, Buster Keaton

Fransız filmi

 

Bu hafta harika filmlerle dolu. Onun için bugünden eleştilerimi vermeye başlıyorum.

Jean-Luc Godard. 1930 doğumlu olduğuna göre bugün 90 yaşının eşiğine gelmiş bir efsane sinemacı. 1960 yılında A Bout de Souffle- Serseri Aşıklar filmini sunduğunda yeni başlayan Nouvelle Vague- Yeni Dalga adlı Fransız sinema devriminin belki en çarpıcı ve yenileyici filmini yaratan ve adı o akımla özdeşleşen bir sinema ikonu.

Godard hep bıkmadan çalıştı. Her bir filmiyle farklı bir şeyler yapmayı denerken, bir ölçüde popülerliği de ihmal etmedi. Brigitte Bardot’dan Anna Karina’ya, Michel Piccoli’den Eddie Constantine’e, Marina Vlady’den Michele Mercier’ye, Jean-Paul Belmondo’dan Yves Montand’a, Jane Fonda’dan Woody Allen’e, İsabelle Huppert’den Laurent Terzieff’e, en ünlü starlarla da çalışmayı ve en azından üç kuşak boyunca hemen her filmine ilgi çekmeyi başardı.

Ama 90’lardan itibaren bu ışıltı biraz söner gibi oldu. Kısa filmler, TV dizileri, belgeseller, politik manifestolar. Ve kitleye seslenen hemen hiçbir çabanın gözükmediği, entelektüel, didaktik ve alabildiğine deneysel bir uzun dönem.

Son Cannes festivalinde ilgi gören bu yeni film, durumu pek değiştirmiyor. Belki filmin son dönemdeki en iddialı filmi olması dışında... Ama yine erişilmesi zor gözüken, alabildiğine kişisel bir filmle karşı karşıyayız.

84 dakikalık film eğer olduğundan uzun gözüküyorsa, bunda iddialılığının payı var. Çünkü bir yandan çok özel bir sinema tarihine bakış çabası bu... Öte yandan siyasal, tarihsel ve felsefi bir 20. yüzyıla yaklaşım denemesi. Ki elbette 21. yüzyıla da uzanıyor.

Böylece savaşlar yüzyılı; özellikle de iki büyük dünya savaşı. Sonra Yahudi Soykırımı, Hiroshima faciası. Sonra Filistin sorunu, Bosna Soykırımı gibi olaylar. Ama, koşut biçimde, Batı kültürüne karşı Doğu kültürü, Hıristiyanlığa karşı Müslümanlık da söz konusu. Hem de ikincilerini gözeten, hatta yücelten kıvamda...

Öylesine ki, bölümlere ayrılan filmde sonlara doğru gelen Arabistan Neşesi bölümünde, düşsele benzeyen yöre veya lider adlarıyla birlikte (Dofa, Del Kadem, Samantar, Tarek) Godard filmdeki tek özgün hikâyeyi inşa ediyor. Ve bize Doğu kültür ve inançlarının Batı tarafından basbayağı bilmezden gelindiğini, hatta bastırıldığını savlıyor. İnsanın sorası geliyor: Acaba usta ömrünün sonlarında Müslüman olmuş olabilir mi?

Filmin sinemasal yönüne gelince... Sayısız sessiz veya sesli; belgesel, haber veya dramatik; siyah-beyaz veya renkli; net veya flu; ünlü veya unutulmuş birçok filmden kareler gelip geçiyor. Kimi zaman uzun tutulmuş: Nicholas Ray’in Johnny Guitar veya Jacques Tourneur’ün Berlin Express filmleri gibi.

Zaten tren, özellikle filmin ilk yarısında önemli yer tutuyor; sayısız tren sahnesi var. Sinema ve trenin olağanüstü ilişkileri konusunda Godard’la buluşuyoruz: ben de ne kadar severim o sahneleri!.. O olağanüstü Berlin Express ise özellikle kompartımanları tarayan o ünlü traveling-kaydırma bölümüyle seçkinleşiyor. Ama birçok filmin tanınmayacak kadar kısacık gösterildiğini de ekleyeyim. Üstelik Casablanca, Vertigo, Notorious gibi başyapıtlar bunlar!..

Görselliğin teknik düzeyi ise şaşırtmacalı. Görüntülerin kalitesi çok değişik olduğu gibi, arada resmen boş, simsiyah kareler geliyor. Ve insan acaba teknik arıza mı oldu diye merak ediyor!..

Sonuç olarak sinemanın kabaca 125 yıllık tarihi konusunda doyurucu bir belgeselden çok, bir siyasal temelli polemik izlemiş gibi oluyorsunuz. Ana konusu ise belki şöyle özetlenebilir:

“Artık bir şeyleri değiştirmenin kaçınılmaz önemi ve ihmal edilemez aciliyeti.”

Bunun günümüzde tüm toplumları ve de bütün dünyayı yakından ilgilendiren bir konu olduğu yadsınabilir mi?

Godard, 90 yaşında, bu aciliyeti çok özel bir filmle de olsa bizlere duyurabiliyor. Ne denir? Şapka!..


YARIN: Altın Palmiye’li bir başyapıt: ARAKÇILAR

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Vay... Vay... Vay... Hoş geldin Kılıçdaroğlu

Özgür Özel, Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu; hepsi bence eşit düzeyde önemli, yürekli, sorumluluk ve bilinç sahibi siyasetçilerimiz... Ama bir kenara atar gibi olduğumuz Kılıçdaroğlu, bu çıkışla aralarındaki onurlu yerini almış bulunuyor. Onu artık hiç unutmayacağız

Bir kadın casusun inanılmaz marifetleri ve gerisi

Temposuyla ve kadıncıl yanıyla olduğu kadar içerdiği teknoloji, giysilerin özenli zenginliği ve teknolojisinin gücüyle göz dolduran bir film...

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

"
"