20 Kasım 2015

13 yıl boyunca bir katili aramak

Bir olayın 13 yıl arayla iki ayrı dönemine eğilmek ve bunun kafaları karıştırmasını yeterince önleyememek...

 

GİZEMLİ GERÇEK   (Secret in their Eyes)   X  X  1/2

Yönetim ve senaryo: Billy Ray
Müzik: Emilio Kauderer
Görüntü: Daniel Moder
Oyuncular: Nicole Kidman, Julia Roberts, Chiewel Ejiofor, Dean Norris, Michael Kelly, Alfred Molina, Joe Cole, Lindon Smith, Zoe Graham, Toni French/ Amerikan filmi.

 

 

2009 yılında Oscar kazanan Arjantin filmi Gözlerindeki Sır’ın yeniden çevrimi. Kendi adıma o filmi de pek tutmamış ve aşırı melodram yapısı içinde tuhaf ve yadırgatıcı bir polisiye olarak görmüştüm.

Bu Amerikan yorumu elbette çok daha iddialı. Sadece iki Hollywood ikonunun, Nicole Kidman ve Julia Roberts’in yanılmıyorsam ilk kez biraraya gelmesi bile yetmez mi? Üstelik Roberts uzunca bir ayrılıktan sonra dönüş yapıyorsa?

Ama filmi çok başarılı saymak da mümkün değil. Sanki ilk filmdeki temel kusurlar aynen duruyor. Bunlardan başlıcası,bir olayın 13 yıl arayla iki ayrı dönemine eğilmek ve bunun kafaları karıştırmasını yeterince önleyememek...Hatta ‘cinayet  öncesi’ kimi sahnelerle, üç ayrı dönem denebilir.

Böylece asıl filmde siyasal açıdan gergin Latin Amerika’da geçen olaylar, Los Angeles’e taşınıyor. Yerel polis örgütünün FBİ ile bitmeyen çekişmeleri, aynen günümüz TV dizilerine benzer bir ortam yaratmış.

Bu ortamda içlerinden birinin, kadın komiser Jess’in vahşice öldürülen kızının çözülemeyen cinayeti ve bulunamayan katili, 13 yıl sonra yeniden gündeme geliyor. Örgütten ayrılıp özel sektöre geçmiş zenci komiser Ray, biraz da Jess’e olan muhabeti nedeniyle, katili bulduğunu sanıyor ve örgütü onun peşine takmayı deniyor. 13 yıl önce bunu yapamamıştır, çünkü11 Eylül’ü izleyen günlerin son derece gergin ve paranoyak ortamında, bu mümkün olmamıştır. 

Ama bunu kişisel bir sorun haline getiren Ray, yine o dönemden kalan kadın savcı Claire’in gönülsüz desteğiyle işi izlemeyi sürdürecek, ancak tam hedefe ulaştığını sandığında  hiç beklenmedik bir sonuçla karşılaşacakır.

Hikâyenin yeni yorumu da yadırgatıcı olmayı sürdürüyor. Koşut biçimde verilen dönemlerin yarattığı karışıklığın yanısıra,FBİ’in L.A.’daki bir cami ve onun müdavimlerini sıkı denetim altına alarak terör olaylarını çözme girişimi, çok cılız ve altı hiç doldurulmamış bir çıkış noktası olarak kalıyor. Arjantin filmindeki ülkenin içinde bulunduğu siyasal ortamın özel koşulları ve toplumsal gerilim atmosferi, bu filmde yaratılamamış.

Buna karşılık filmin daha ilginç yanları da yok değil. Kidman’la Roberts’ın özellikle birlikte sahneleri gayet keyifli. 12 Yıllık Esaret’le parlayan Nijerya kökenli oyuncu Chiewel Ejiofor, yine inandırıcı. Ama yan karakterler hemen hiç işlenmeden boşlukta kalıyor ve yitip gidiyorlar. 

Yine de görülebilecek bir film. En azından iki bölümü için. Biri, savcı rolündeki Nicole Kidman’ın katil sanılan birinin suçunu itiraf ettirmek için tam bir tiyatro sahnesi yarattığı bölüm.

Diğeri ise tüm finali de içeren ve bu kez Julia Roberts’i odak noktası olarak alan o yoğun melodramatik sahneler. Tüm bunlar, zaaflarını biraz unutturup filmi belli bir düzeye taşıyor.

 

 

Sanki bir Angelina- Brad belgeseli!...

 

 

HAYATIN KIYISINDA  (By the Sea)  X  X

Yönetim ve senaryo: Angelina Jolie
Müzik: Gabriel Yared
Görüntü: Christian Berger
Oyuncular: Angelina Jolie, Brad Pitt, Melanie Laurent, Melvil Poupaud, Niels Arestrup, Richard Bohringer/ Amerikan filmi.

 

 

Sinemaseverler bu konuda kesin ikiye ayrılabilir: Angelina Jolie’yi sevenler ve de nefret edenler. Bendeniz her güzel kadını olduğu gibi onu da sevenlerdenim!...

Şaka bir yana, onu gerçekten ilginç bulurum. Bir heykel gibi sanki taşa oyulmuş yüzü, anoreksinin sınırlarında dolaştığı halde hala çekicilik taşıyan bedeni.

Ama en önemlisi, Brad Pitt’le birlikte dünyanın belki en ünlü ve zengin sinema çifti oldukları halde, bir yandan farklı filmlerde rol alıp şimdilerde yönetmenliğe yönelmesi. Öbür yandan ise sürekli güncelliğin değişik, farklı ve en çetrefil olaylarına dalması. Sanki dünyanın tüm kederini tanımaya, tüm yoksulluk ve pisliğiyle kendi çapında boğuşmaya kalkan yardımsever ve enerjik tavrı. Kaç Amerikan starında bu var?

Neyse...Bu yeni filmi genelde siyasal-toplumsal temelli olan filmlerinden farklı. Bu kez sanki iki saatlik bir aşk ve nefret dansı izliyoruz: bir çiftin hayatı üzerine bir tür ‘oda filmi’... Akdeniz’in en görkemli Riviera manzaralarından birinde geçmesine karşın doğan bu ‘oda filmi’ izlenimi, filmin büyük ölçüde odalarda geçmesi kadar,  sanki bir psikolojik savaşın getirdiği o sıkıntı, giderek boğuculuk duygusundan da kaynaklanıyor.

Böylece, 70’ler olduğu anlaşılan yıllarda (Fransa’da para birimi hala frank’tır!), New York’lu Roland ve Vanessa çifti sakin bir otele geliyorlar. Roland bir dönemde başarı kazanmış, ama sonra esinini tümüyle yitirmiş bir yazardır. Vanessa ise eski bir dansöz...Aralarında görünürdeki uyumun ardında tam bir gerginlik vardır. Ne gerçek bir iletişim, ne de cinsel bir eylem...

Nitekim Roland artık içkiye sığınmıştır ve günlerini çevrenin olağanüstü doğasından çok, yerel küçük barın sahibi yaşlı ve filozof François ile söyleşerek geçirir. Vanessa ise artık ilaçların tutsağıdır.

Tam o sırada otele yeni evlenmiş bir Fransız çift gelir. Ve komşu odaya yerleşir. Vanessa odada yalnız geçirdiği sıkıntılı saatlerde,  duvarda keşfettiği bir delikten genç çiftin çoğu cinsel oyunlar olan etkinliklerini izlemeye koyulur.

Film farklı yaşlardaki iki çifitin öyküsünü anlatan kimi ünlü filmleri, örneğin Mike Nichols imzalı Who’s Afraid of Virginia Woolf- Kim Korkar Hain Kurttan? ya da Roman Polanski imzalı Carnage- Acımasız Tanrı’yı hatırlatıyor. Ama onlar kadar yüksek bir dramatik gücü yok. Çünkü Angelina Jolie elbette bir Edward Albee veya Yasemin Reza değil(Andığım filmlerin yorumladığı ünlü oyunların yazarları). 

Ünlü aktrisin karşımıza ilk kez Angelina Jolie Pitt adıyla geldiği film, daha çok bir tür Jolie- Pitt belgeseli gibi. Ünlü çiftin tıpatıp benzer sorunları olduğunu ve en azından cinsel bir doyumsuzluk içinde olduğunu söylemek istemiyorum.

Ama mutlaka uzun bir beraberliğin (14-15 yıl?) getirdiği sorunlar olmalı. Hikayede bunalımın baş nedeni olarak gösterilen ‘kısırlık’ meselesini ise Pitt çifti hem gerçek çocukları, hem de evlat edinme yoluyla çözdüler.  Hem de fazlasıyla: toplam altı çocuk sahibi olarak!...

Buna rağmen, bu ‘Pitt’ler belgeseli’ izlenimi yok olmuyor. Jolie filmi özellikle kendisine ve Brat’a adamış sanki...Bitmeyen yakın planlar, özenli kadrajlar. Ve ikisine de bol bol karakter yaratma  (bu arada da rol kesme!)  fırsatları.

Sonuç: özel bir çiftin aslında iyi oynanmış öyküsü. Belli bir yönetim ustalığından bile söz edilebilir. Ama film öylesine uzuyor ve uzatılmış duruyor ki..Hele o bitmeyen ‘röntgen sahneleri’...

Böylece o iki saat kolay geçmiyor. Ve filmi sevmek için temel koşulun şu olduğu açıkça ortaya çıkıyor: Pitt çiftini sevmek!...

 

Yarın: ANNEM

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Altın Palmiye’li, bol seks ve ırk kavgası içeren bir film

Filmin gayet hareketli bir kamerası var. Drew Daniels’in elinden çıkma...Sean Baker yönetimle senaryoyu gayet iyi kotarmış. Son haftaların en iyi filmi bence...

Bir ustadan ölüm ve ötanazi üzerine cesur bir film

Film görkemli bir melodram tadı içeriyor. Konuşmalar oldukça edebi; yani yer yer suni (yapay) kaçıyor. Ayrıca dünyamızın gidişi üzerine de ahkam kesiliyor. Ama belki en önemli yanı, iki kadının o inanılması zor ilişkisi

Görkemli bir hayal kırıklığı

Başlarda oldukça ilginç gözüken bu film, sonunda insanı neredeyse boğar!.. Ve sanki zaman zaman yönetmen finalde kullanılan ‘ucube’ lafını üzerine giyer. Kanlı-bıçaklı, her türe el uzatmış, ama en büyük özelliği zırvalık olan bir film...

"
"