27 Kasım 2017

Barış (!) yaklaşıyor, asker sayısı zirve yapıyor

Washington asker sayısını artırarak Suriye’deki oldu bittiye (!), barışa hazır olduğunu cümle âleme ilan etmiş oluyor

Bir ağızdan dökülenlere bakıyoruz, bir de icraata, yapılıp edilenlere... Ortada 180 derece zıt gerçekler var: Ne görüyoruz hemen söyleyeyim: Suriye’de konuşlu asker sayısının barışa yaklaştıkça, ilginç bir şekilde tırmanışa geçtiğini görüyoruz.

Bakın uzunca bir süre ABD’nin Suriye’deki asker sayısının yaklaşık 500 olduğu söylenegeldi. Hatta ABD Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü Korgeneral Kenneth F. McKenzie Jr. çok yakın bir tarihe kadar ısrarla “Suriye’de 503 askerimiz var”, diyordu.

Yani Amerikan kamuoyunu “no boots on the ground” tezine, cenk meydanında tek bir Amerikan askeri postalının bulunmadığına inandıran Washington kapıyı 503’ten açmıştı. Fakat askeri kaynaklar 3 ay öncesinde bu rakamın 1251’e çıktığını ifade ettiler. Rakam burada da durmadı. Trump’ın “artık sıra barışta, politik çözümde” minvalindeki açıklamasının ardından neredeyse 2 hafta geçmişti ki, ABD’nin Suriye’deki asker sayısının 1723’e ulaştığı açıklandı.

Öyle böyle de değil, üç ay içinde yüzde 40’lık bir artıştan söz ediyorduk. Ama daha da şaşırtıcı olan, bu açıklamadan 1-2 gün sonra gelen bir başka demeç oldu. Reuters’in Pentagon’daki iki askeri yetkiliye dayanarak geçtiği habere bakılırsa, aslında ABD’nin Suriye’deki asker sayısı 2000’in biraz üzerindeydi ve Pentagon tam sayıyı yakın zamanda resmen açıklayacaktı. İsimlerini vermeyen yetkililere göre, bu açıklama biraz zaman alabilirdi. Ama müsterih olabilirdik. Zira, yetkililerin iddiasına göre, bu, asker sayısında bir artış anlamına gelmiyordu. Sadece Suriye topraklarında konuşlu asker sayısının “daha doğru bir şekilde” ifade edilişi oluyordu (!)

Bütün bu rakamlardan “daha doğru bir şekilde” (!) gördüğünüz üzere, Suriye’de konuşlu Amerikan askeri sayısı barışa yaklaştıkça artıyor. 503 denen rakam önce 1251, sonra da 1723 oluyor. Bugün de gerçek rakamın 2000’in üzerinde olduğu itiraf ediliyor.

Belli ki barış savaştan daha tehlikeli (!) Ve galiba Washington asker sayısını artırarak Suriye’deki bu oldu bittiye (!), barışa hazır olduğunu cümle âleme ilan etmiş oluyor.

Oysa biz, son zamanlarda asker sayısında artışa değil indirime imkan tanıyacak gelişmeler görüyor, ifadeler duyuyorduk. Hatırlayacağınız gibi, Washington daha iki hafta kadar önce, “Suriye’de çözümün askeri değil siyasi olduğu konusunda Rusya ile anlaştığınıaçıklayarak, tüm tarafları Cenevre barış sürecinin gereklerini yerine getirmeye çağırmıştı.

Her ne kadar, biz bu iki ülke arasındaki “anlaşmanın” gerçek anlamının, “IŞİD temelli cihatçı militanların yenilgiye uğratıldığı Suriye’de biz ABD ve Rusya olarak kendi aramızdaki pazarlığı sona erdirene kadar Suriye Arap Ordusu ile Suriye Demokratik Güçleri’nin Fırat’ın karşı yakasına geçip birbirlerine saldırmamaları konusunda mutabakata vardık” olduğunu biliyorsak da, bu sözler bir yandan da savaşın artık sonuna gelindiğini, sırada diplomatik çözümün olduğunun teyidi gibiydi.

Yani açıklama, “e artık Suriye’de savaş bitti sayılır, biz ve askerlerimiz müsaadenizi isteyelim” şeklinde de okunabilirdi.

Ama işte totaliter dünyada bunu bu şekilde okumakta zorlanıyoruz. Neden acaba? Barış siz savaşı sürdürmeye karar verdiğinizde ağzınızdan dökülmesi icap eden bir sözcüktür, bu yüzden mi acaba?

Tabii Trump mı dünyayı aldatıyor, Pentagon’da birileri mi Trump’ı aldatıyor, tam bilemiyorum ama, ABD’de eğer işler artık böyle yürüyorsa, asker sayısının artıp artmadığına bakarak Ortadoğu’nun genelinde de barışa (!) doğru ilerlenip ilerlenmediğini anlayabiliriz sanırım.

Nitekim ben anladım da! Ne yaptım bunun için peki? Newsweek dergisinin 17 Kasım tarihli bir hükümet raporuna dayanarak kaleme aldığı 21 Kasım tarihli bir makalesinde verilen rakamlara baktım.

John Haltiwanger imzalı ve “Trump’ın gizli savaşı” başlıklı makaleye göre, Ortadoğu’daki Amerikan askerleri ile Savunma Bakanlığı personelinin toplam sayısının ülkelere göre dağılımı son birkaç ay içinde şöyle değişmiş:

Haziran 2017’deki Amerikan askeri personeli: Mısır, 392; İsrail, 28; Lübnan, 99; Suriye, 1,251; Türkiye, 1,405; Ürdün, 2,469; Irak, 8,173; Kuveyt, 14,790; Suudi Arabistan, 730; Yemen, 13; Umman, 30; Birleşik Arap Emirlikleri, 1,531; Katar, 3,164; Bahreyn, 6,541.

Kasım 2017’deki Amerikan askeri personeli: Mısır, 455; İsrail, 41; Lübnan, 110; Suriye, 1,723; Türkiye, 2,265; Ürdün, 2,730; Irak, 9,122; Kuveyt, 16,592; Suudi Arabistan, 850; Yemen, 14; Umman, 32; Birleşik Arap Emirlikleri, 4,240; Katar, 6,671; Bahreyn, 9,335. 

Kısacası Orta Doğu’da Haziran 2017’de 40 bin askeri olan ABD bu sayıyı Kasım 2017’de 54 bine ulaştırmış. Bir başka deyişle bölgedeki asker sayısında yüzde 33’lük bir artıştan söz ediyoruz. (Bu arada laf aramızda, artış oranı en çok İran ile ilişkileri iyice toparlayan “yaramaz kardeşler”de galiba: Katar’da yüzde 110, Türkiye’de ise yüzde 61.)

George Orwell, “1984” adlı eserinde birbirine zıt olan veya aynı anda bir arada bulunamayacak iki kavramı birden düşünüp dile getirebilme yeteneğini “double speak” (çifte konuş) olarak adlandırıyordu.

Ben de şimdi, çifte konuşarak, müjdemi istiyorum: asker sayılarından da “daha doğru bir şekilde” gördüğünüz gibi, Orta Doğu barışa yol alıyor, arkadaşlar. Galiba en çok da biz!


NOT: Yeni bir kitabımın son dönemecindeki yoğunluk nedeniyle Aralık ayında sizlerden üzülerek izin istemek durumundayım. Umalım ki bu dönemde Ortadoğu cenk meydanında işleri iyice duraklatır ve barışı hakim kılmaya başlar da yeni yılın Ocak ayında bu köşede yeniden ve ağız tadımız biraz daha artmış olarak buluşuruz.

twitter: @akdoganozkan

 

Yazarın Diğer Yazıları

‘Bibi’yi tutuklayanı yakarız’

“Kurallar temelli uluslararası düzen”, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ile Gallant hakkında alacağı tutuklama kararını önce 5 ay geciktirdi, şimdi de “sakın ha, tutuklarsanız yakarım sizi” deme yolunu seçiyor

ABD’nin savaşı kimle olacak?

Geçen hafta yeni Başkan Trump’ın ne olmadığını açıklamaya çalışmıştık. Bu hafta “yeni” ABD’nin 20 Ocak 2025’ten itibaren asıl savaşının kiminle olacağını öngörmeye çalışalım.

“Masum” liberallerin gözyaşları ve pragmatik plütokrat

Orta Doğu’nun ateşe verilebileceği, büyük bir bölgesel savaşın kapısının aralanabileceği çok kritik bir dönemeçte iken İran ile zamanında yapılmış anlaşmadan ABD’nin imzasını çekmiş, Avrupa’yı güvenlik mimarisinden uzaklaştırmış bir lider Beyaz Saray’a geliyor. Bu ateşin sönümlenmesi hiç de kolay görünmüyor. Umalım ki dünya 2025’te kürekleri biraz daha barış istikametinde çeksin!

"
"