21 Nisan 2019

Ekrem İmamoğlu estetiği

"Jest ve mimikleri ile dokunulabilir, kucaklanabilir ve kucaklayıcı biri Ekrem İmamoğlu… Soğuk ve gergin değil, sıcak ve pürüzlü"

Politikanın da ve hatta kavramı genişletecek olursam sosyolojinin de dermatolojisi olurmuş, bunu da öğretti Türkiye geçen zaman içinde: ‘Sosyolojik Dermatoloji’… Alın size yeni bir kavram!..

Ekrem İmamoğlu estetiğine dair bir yazı yazmaya karar verdiğimde, nedense aklıma ilk derisinin rengi geldi. Acaba “cildinin rengi”, “cilt rengi” mi desem, diye düşünmüyor da değilim, çağrışımlarıyla filan, şöyle daha şiirsel mi ifade etsem diye. Ama hayır, öyle dümdüz “deri” diyeceğim, “deri rengi”. O beyaz, o beyazlık.

Türkiye’de büyük bir çoğunluğun siyasetteki o deri rengiyle, hatta neredeyse ‘deri tarzı’yla ilişkisi epeydir kırılmıştı. “Tarzı” demek de yanlış olmuyor burada –gördüğünüz gibi kavramları tarta tarta üreterek ilerliyorum-, çünkü siyasette, siyasetçilerde bu deri beyazı epey bir zamandır bayağı bayağı üretilen, üreyen bir şeydi sanki. Yani, böyle itici, itici olmaktan çok ürkütücü, tekinsiz bir sterillik, fazladan bir temizlik yapmışlık, fazladan temizlenmişlik hali –Überreinigung (aşırıtemizleme)-, ışığı yansıtmayıp da emen bir beyazlık…

Nasıl edinirler bu beyazlığı, nereden gelir bu beyazlık, bu akça pakçalık, sebebi nedir?

Biz de zaman içinde hep esmer, esmer olmasa da buğday tenlilerden-derililerden bekler olduk ne bekliyorduysak…

Irkçılık olmayan bir “Beyazlık”

İşte Ekrem İmamoğlu estetiği, böyle bir dönemeçte girdi hayatımıza. Şimdi beyaz tenlilerle, beyaz deriyle ilişkimizi yeniden sağaltma zamanı.

Tabii böyle deri renginden, deri renklerinden bahsedince, yaptığımı ırkçılık filan sananlar olur beni tanımazmış gibi; kesinlikle değil, benim bahsettiğim renkler sonradan edinilmiş özellikler ya da öyle olmalı; yani doğuştan gelen beyazlığın üzerine çekilmiş bir beyazlık, hatta öyle ki esmer bir tenin üzerine de çekilebilir, çekilmiş olabilir bu beyazlık.

Yani siz o bildik beyaz siyasetçilerden birinin yüzüne baktığınızda optik olarak onun derisinin rengini algıladığınızı sanırsınız, optik bir ilişki kurduğunuzu; ama o renk bir imgedir, duyusaldır. Bir dünya görüşüdür gördüğünüz, bir hayat görüşü, dünyayla, hayatla kurulmuş bir ilişkinin deri üzerindeki etkisi.

Ekrem İmamoğlu, bize siyasette yeniden ‘deri rengi olarak beyaz’ı sevdirecek gibi. Sevdirecek gibi görünüyor ya da. Bunu vaat ediyor görünüşüyle. Neşeli ve hınzır bir beyaz ondaki. Soğuk ve gergin değil, sıcak ve pürüzlü. Tekinsiz değil şeffaf. Dünyevi ve dokunulabilir. Kendinden nurlu, ışıklı bir genç adam işte. Ulaşılabilir…

“Muhallebi”nin içindeki “çetin ceviz”

Evet, bu ‘ulaşılabilirlik’ meselesi de önemli. Bunda söylemlerinin de hayli etkisi var, toplumun bütün kesimlerine ulaşma arzusunun ve ulaşmasının, herkese nazar boncuğu dağıtmasının, söylemsel kucaklayıcılığının; ama bir yandan da jest ve mimikleri ile de dokunulabilir, kucaklanabilir ve kucaklayıcı biri Ekrem İmamoğlu. Herkes için Ekrem İmamoğlu. Herkes için CHP olamamış olsa da, herkes için Ekrem İmamoğlu oldu.

Onu muhallebi çocuğu gibi görenlerin muhallebinin içindeki çetin cevizle dişini kıracağı sütliman bir beyazlık.

Sarkastik bir cesaret. Selahattin Demirtaş’tan el almış bir hınzır direnişçilik Ekrem İmamoğlu’ndaki.

Eğer Ekrem İmamoğlu’nun seçmenler nezdindeki cazibesinden bahsedeceksem, bunu da “sosyolojik erotik” olarak tanımlamam gerekecek. Onun endamındaki altın oranı sadece doğa çizmemiş çünkü; halka, seçmenlere “tam zamanıydı” dedirten sosyal konjonktürün de payı çok bu estetikte. Bu yüzden böyle yakıştı İstanbul’a, böyle yakışıklı bir imge.

Bir insanın tümel estetiğinde yüzün ve yüzde de gözlerin önemi çoktur. Ekrem İmamoğlu’nun gözlerine bakın. Bir kısıklık var gözlerinde her daim. Bir kısılma. Mahmurluk. Gözünü açmak için kaşlarının çekme gücüne ihtiyaç duyuyor sık sık. Bu mahmuriyet hali bakışında daim. İnsanın en masum anı da sabah mahmuriyetidir ya zaten. Henüz dünyaya hazır değil, günün acemisidir hâlâ. Mahmuriyetin masumiyeti Ekrem İmamoğlu estetiğinde belirleyici.

Onun arzusu da, hırsı da, kararlılığı da, cesareti de, gururu da ve toptan öyküsü, bu mahmur bakışının kuytusunda olmalı.

Partisinden daha öte, daha engin, daha derin

Bugüne kadar yaptıklarına, öyküsüne pek vakıf değil toplum, bundan sonra yapacakları da henüz bir olasılık. Tam da bunu istemiş olmalı seçmenler. Sıkıldı insanlar, sürprizli, taze bir şey bekliyorlardı yani. Harcanmamış olanaklar, yeni olasılıklar. Söyleminin kapsayıcılığı, flörtözlüğü, çapkınlığı ölçüsünde her yurttaşın siyasetten beklentisini yansıtabileceği, onun söylemlerini kendince düzenleyebileceği açık bir estetik bütündür Ekrem İmamoğlu’nun sunduğu.

Ve derisinin beyazlığına dönecek olursam yine, bu beyazlık bir tabula rasa aynı zamanda. Seçimden iki gün önce Yeni Yaşam gazetesinde yayımlanan söyleşimizde “halkla birlikte yöneteceğim” diyordu bana. Onun estetiğindeki tabula rasa’ya İstanbul halkı da bir şeyler yazacak elbet. Katılımcı demokrasiyi özledi bu toplum.

Ekrem İmamoğlu partisinin ötesinde, partisinden daha engin, daha derin, daha geniş bir imge. Gerek kendisinin frenlenemez sevilme arzusu, kendini herkese sevdirme ihtiyacı gerekse toplumsal çeşitliliğin birikmiş beklentileri, böylesine genişletti onun imgesini.

Ekrem İmamoğlu estetiği esnek bir yapıdır şimdi. Söylemsel öğeleri çoğul ve birbirinden farklı yönlerde dağılıp tekrar toplanıyor, söylevi atonal ve kulak okşayıcı, imgesi ise özgürlük vaat eden ucu açık bir bütünsellikte ve enformel.

Modern estetiğin kavramlarıyla betimleyebileceğimiz bir siyasi figür ile karşı karşıyayız. 

   

Yazarın Diğer Yazıları

Çiçek almak

Çiçek alanların çiçek alırken yüzlerine bir bakın. O çiçekleri kime aldıklarından ya da birine mi, kendilerine mi aldıklarından bağımsız olarak bir özgüven, bir kendinden, hayatından memnuniyet ifadesi olur bu çehrelerde

1949’da, müziğin ve aşkın bir gecesinde

Zemin tahta, masalar tahta, iskemleler tahta. Plastiğin mekan düzenlemelerini amansız bir hastalık gibi sarmadığı bir dönem bu. Duvarlar ahşap lambriyle kapalı. Ahşap lambri ile amerikan barın birbirini çağrıştıracağı dönemin başında dekore edilmiş olmalı kulüp

Kulübün yayıncı kuruluş boykotu

CHP'nin adalet dediği şey, bu haliyle devletin kurucu partisi olarak kendisinin dokunulmazlığının dost düşman herkes tarafından ve her durumda kalıcı olması kabulüdür