31 Ocak 2024

Yerel seçimleri genel seçim havasına büründürmek

Geçmişte de yerel seçimler öncesinde partilerin birbirleriyle iş birliği içerisinde olduğu örnekleri yaşadık. Ancak son dönemde genel seçimlerde yaşanan gelişmelerin benzeri yerel seçimlerde de kendisini fazlasıyla hissettirmeye başladı

31 Mart 2024 yerel seçimlerine iki aylık bir süre kaldı ve Türkiye bir kez daha sandığa giderken tıpkı geçmiş yerel seçimlerde olduğu gibi yerelde değil genelde olup bitenler üzerinden kutuplaşmayı sürdürüyor. Oysa adı üstünde yerel seçimlerde içinde yaşadığımız kente, ilçeye, mahalleye dair tercihlerimizi oylamamız gerekmeliydi! Fakat yıllardır tam aksi bir anlayışı ısrarla sürdürmeyi başarıyor ve yerele dair neredeyse hiç ama hiç konuşmamayı tercih ediyoruz. Böyle olduğu için de kentlerimiz her açıdan sorunlar yumağı olmaya devam ediyor. Ülkemizin bir numaralı gündemi olması gereken deprem konusunda dahi yerel seçimlere doğru dolu dizgin giderken ortaya çıkan adayların dilek ve temennilerinin dışında hiçbir şeyin konuşulmadığını görmekteyiz. Yeşil alan meselesinden başlayarak, kentin içindeki rekreasyon alanlarının çoğaltılmasına, spor yapma hakkına, sağlıklı çevrede yaşayabilme sorunsalına vb. pek çok konuya kafa yormamız gerekirken bunların hiçbirisini yine konuşamayacağız. Çünkü bu seçimlerin asıl meselesi yine bambaşka bir minval üzerinden yürüyor olacak ki bu durum zaten başladı bile. Ülkenin iktidarı ile muhalefeti arasındaki zıtlaşma, her iki tarafta aksini söylemelerine karşın ülke insanlarının geleceğini tehdit etmekte. Her şeyden önce bu durum, sağlıklı bir tartışma ortamının yapılabilmesinin önünü en başından kesiyor. Ardından kendi gündemini dayatmak suretiyle asıl odaklanılması gereken hususların önüne set çekilmesine yol açıyor. Belki bunlardan çok daha önemli bir nokta olarak ülkenin insan kaynaklarının kutuplaşma süreci içerisinde heba edilmesi nedeniyle ülkenin geleceğine de ket vuruyor.

Geçmişte de yerel seçimler öncesinde partilerin birbirleriyle iş birliği içerisinde olduğu örnekleri yaşadık. Ancak son dönemde genel seçimlerde yaşanan gelişmelerin benzeri yerel seçimlerde de kendisini fazlasıyla hissettirmeye başladı. Seçim ittifakları açık veya kapalı olarak sandıkta görülür hale dönüştü ve bu durumun öneminin farkına varan iktidar partisi özellikle büyük kentlerde ortak veya ortaklarıyla birlikte hareket etme üzerinden stratejilerini muhalefetten önce harekete geçirmeyi başardı. Ana muhalefet partisi ise başta İzmir büyükşehir belediye başkanlığı olmak üzere pek çok il ve ilçede hiç de olumlu bir sınav vermedi! Üstelik daha şimdiden 1 Nisan sabahı için parti içinde yeniden kurultay sesleri yavaştan dillendirilmeye başlandı bile. Yerel seçimlerin genel seçimlere dair bir prova niteliği taşıdığı önermesinin içinde bulunduğumuz dönemde bir karşılığı olduğu kanaatinde değilim çünkü ülkede son on yıl içerisinde yapılan bütün seçimlerde ardı ardına benzer bir yaklaşım hayata geçti. Ülkenin adeta karpuz gibi ortadan ikiye bölünmüş hâli, toplumsal hayatın bütün veçhelerinde hissedilirken özellikle muhalefet üzerine düşeni yapmak yerine kendisine biçilen konforlu alan içerisinde durmayı tercih ettiği için ülkemizin bir iktidar sorunu değil bir muhalefet sorunu söz konusudur. Yerel yöneticilerin seçileceği seçim sürecini de yine benzer görüntülere kurban etme konusunda muhalefet partilerinin dolu dizgin yol almakta oldukları görülmektedir. Altılı Masa travmasının bu oluşum içerisinde yer alan bütün partileri fazlasıyla etkilediği bu seçim sürecinde bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bir yıldan fazla birlikte yürüdüklerini söyleyenlerin kamuoyuna yansıyan tartışmalar içerisinde aslında birlikte olmadıkları, bir kez daha anlaşılmış oldu. İşin daha ilginç kısmı ise muhalefet partilerinin ana hedefinin iktidarın elindeki belediyelere odaklanmak yerine kendi içlerindeki iktidar görünümündeki partinin yani CHP’nin elindeki belediyelere odaklanmaları veyahut bu belediyelerin kaybedilmesini sağlayacak adımları kovalamalarıdır. Özellikle İstanbul ve Ankara’da çok ilginç bir seçim süreci bizi bekliyor, 1994 yılında yaşanan bir seçim gibi bir seçimi tekrar yaşama ihtimaline sahibiz. Burada o seçimden farklı olarak devletin olanaklarını çok daha geniş bir biçimde kullanabilme gücüne sahip bulunan bir iktidar ve bu iktidarın yaptıklarını rahatlıkla kitlelerle buluşturabildiği bir medyada bulunuyor.

Ülkenin televizyon kanalları dahi bu şekilde başka Türkiye manzaraları sunma üzerinde adeta anlaşmış gibi bir yayın formatı içerisinde günlerin geçmesine katkıda bulunuyorlar. İktidar yanlısı kanallarda aynı yüzlerin birbirinden farklı konularda ahkam kesmeyi sürdürdüklerini görüyoruz. Bunun karşısında muhalefeti destekleyen kanallarda da durum farklı bir şekilde gerçekleşmiyor. Orada da iktidarın yapıp ettiklerine ilişkin eleştiriler sıralanırken kendi taraflarının sütten çıkmış ak kaşık olduğu masalı anlatılmaya devam ediliyor. Bir başka deyişle Türkiye gerçek gündeminin çok ötesinde bir biçimde bambaşka bir medya gündemi ile karşı karşıya bırakılıyor. Burada dikkat çekilmesi gereken nokta ise kendisini muhalefet olarak gören ve iktidar olmayı amaçladığı zannı uyandıran partinin yaptıkları olmaktadır. Öyle bir partiden söz ediyoruz ki kurucu parti olmanın ağırlığı altında her geçen gün biraz daha fazla eziliyor ve biraz daha ne yapacağını bilmekten uzaklaşıyor. Sadece İzmir büyükşehir belediye başkanın isminin açıklanması sürecinde yaşananlar dahi durumun ne kadar içler acısı olduğunu ortaya koyar nitelikte. Partinin il başkanı açıklamamı daha sonra yapacağım diyerek toplantıyı terk ediyor. Mevcut büyükşehir başkanı açıklamanın yapılması sonrasında zehir zemberek bir bildiri yayınlayarak kendisine yapılanları, halka şikâyet ediyor ve sonunda demokrasinin kazanması için birlikte mücadeleye devam edeceği mesajını veriyor. Kendisini sosyal demokrat olarak niteleyen partilerde tabanın istek ve talepleri dikkate alınır ve bu doğrultuda yapılan yoklamalar üzerinden adaylar açıklanır. Böylesi bir uygulamanın ana muhalefet partisinde yapıldığını gördünüz mü? Yaşadığım kent İzmir’den örnek vereyim iki önceki yerel seçimlerde Konak belediye başkanlığına aday olan kişinin son gece Karşıyaka belediye başkanı yapılmasını hep birlikte yaşadık. Çantada keklik olarak görülen İzmir kentiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan adayların gerek milletvekili olarak gerekse de belediye başkanı olarak lanse edilmesi süreçlerini yaşadık. Partinin bir önceki başkanı olan sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Dersimli Kemal olarak kendisini lanse etmesine karşın İzmir’den milletvekili olduğunu da bu vesile ile bir kez daha hatırlatmış olayım.

İktidarın yapıp ettiklerini tek adamlığa ve anti demokratik uygulamalara dayandıranların benzer yaklaşımlar karşısında kendi mensupları oldukları hareketler için ses çıkartmamaları, ülkenin demokratik yapısı açısından durumumuzun ne kadar sıkıntılı olduğunu göstermektedir. Yerel yönetimlerin sürekli olarak rant üreten alanlar olarak görülmesi ve hizmet siyaseti adı altında çıkar birliğinin sağlanması, seçimlerden soğuyan ve artık oy kullanmaya gitmenin bir anlam ifade etmediğini düşünen kitlelerin oluşmasına yol açtığını bu seçimlerde daha fazla göreceğimiz kanaatindeyim. Bu durumdan en fazla zarar görecek olan parti ise elinde bulundurduğu büyükşehirleri kaybetme ihtimali bulunan CHP olacaktır. Değişim diye yola çıkanların, kendi seçmenlerinin ve kendisine oy vermeyi düşünenlerin bir kısmının seçime gitmeyeceği gerçeği ile yüzleşmesi 1 Nisan sabahı gerçekleşecektir.

Ülkemiz son otuz yıl içerisinde büyük bir değişim süreci içerisinden geçti buna karşın kentlerimiz yaşanan değişim süreci ile kentleşme olgusunun ve buna eşlik edecek olan kentlileşme olgusunun gerçekleşebileceği bir zeminde ilerleyemediler. Sürekli olarak sökülen ve yeniden döşenen yollarla, isimlerinde bile anlaşamadığımız parklar, yeşil alanlar üzerinden iktidar tahakkümünü gösterme girişimleri altında adeta ezildik. Başka türlü bir yaşamın mümkün olabileceğini ve bunun başlayacağı yerin içinde yaşadığımız mahalle, ilçe, kent, büyükşehir olabileceğinin gösterilebileceği zamanlar yerel seçim dönemleridir. Buna karşın bizler yine büyük büyük konu ve olaylar üzerinden tartışıyor gibi yaparak asıl gündemi ve tabii ki geleceğimizi ıskalamayı sürdürüyoruz.

Ahmet Talimciler kimdir?

Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede Sosyoloji bölümünü kazandı. 

1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi" başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 

2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 

1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir.

Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır.

Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. 

Kitapları

-Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları)

-Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları)

-Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları)

-Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi)

-Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap)

-Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap)

-İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor)

-Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan-2012, Moss Spor) 

-Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile)

-Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research)

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kupanın adı süper, geride bıraktıkları ise…

Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerinin, ezeli rekabet gibi bir kavramı kullanma hakları ortadan kalkmıştır. Artık kendi duruşlarının mutlak surette doğru olduğunu düşünenlerin, ortak bir paydada rekabet edebilme ihtimalleri kalmamıştır! 

Futbolda yaşananlar yeşil sahayla sınırlı değil

Ülke futbolu, bir karşılaşmada çıkan olaylar sonrasında ülkenin en büyük kulüplerinden birisi olan Fenerbahçe’nin ligden çekilmeyi tartışacağı 2 Nisan tarihindeki genel kurulu ile PFDK sevkleriyle verilecek cezalar arasında sıkışıp kalmış vaziyette

Göz göre göre bugünlere geldik

Toplumsal hayatımızdaki şiddet üreten etmenleri es geçtiğimiz sürece futbol sahalarındaki şiddeti sadece cezai tedbirlerle önleyebilmemiz mümkün değildir. Bu olay sonrasında cezai tedbirlerin arttırılması tekrar gündeme getirilecektir ancak göreceksiniz ki bu da yaraya merhem olmayacaktır