20 Aralık 2023

Akademide hallederiz, olmazsa uydururuz

Yüksek lisans ve doktora tezlerinin para karşılığı yazılmasının ardından bu kez doçentlik aşamasının bertaraf edilmesi amacıyla istenilen kriterlere dönük makalelerin ve çalışmaların yapılması durumuyla karşı karşıyayız

Ülkenin zihin yakan gündemi içerisinde akademik alanda olup bitenler de zaman zaman ilgiyi üzerinde toplamayı başarabiliyor. Nasıl olmasın ki bir tarafta yıllarını verip akademik hayatın içerisinde var olma savaşı verenler yer alırken diğer tarafta geçtiğimiz hafta gazetelere yansıyan kolay yoldan doçentlik haberleri ve bunun sonucunda parayı bastırıp doçent olarak ünvan kazananlar bulunuyor. Gerçi ülkemizde söz konusu durumun sadece para ile olmadığını aynı zamanda "kuvvetli iltimas" sayesinde birilerine zamanında soruların verilmesi suretiyle basamakları üçer beşer tırmanmalarının sağlandığını da gayet iyi biliyoruz. Nitelik ile niceliğin yer değiştirmesi sonrasında akademik dünyada bütün taşların yerinden oynadığını ve bu sürecin içerisinde birilerinin bir yerlere gelebilmesi adına, "dere geçerken at değiştirilmesi" olayının gerçekleştirildiğine de geçmişte şahit olduk. Kuralların yeniden tarif edilmesi ile önce doçent sonra profesör ve ardından da rektör olanları gördük! Fakat asıl sıkıntılı husus tüm bu olup bitenler ile ülkenin akademik dünyasının da vasatlık içerisinde yüzüyor oluşudur. Tüm bu yaşamakta olduklarımız da tam bu noktaya karşılık gelmekte olduğu için "gemisini yürüten kaptan" ifadesinde olduğu gibi işler yürüyormuş gibi gözükürken giderek zıvanadan çıkmakta.

Yüksek lisans ve doktora tezlerinin para karşılığı yazılmasının ardından bu kez doçentlik aşamasının bertaraf edilmesi amacıyla istenilen kriterlere dönük makalelerin ve çalışmaların yapılması durumuyla karşı karşıyayız. Habere göre ücretler makale başı 5 bin ila 100 bin arasında değişirken 5 dergide yayınlanma garantisiyle 500 bin TL'lik "doçentlik paketi" hazırlayanlar dahi bulunmakta. Gazetenin haberine göre bu alanda uzun yıllardır faaliyet gösteren bir şirketle yapılan konuşma şu şekilde okuyuculara aktarılmakta:

* Makale yazdırmak istiyorum. Ücret bilgisi alabilir miyim?

Ulusal makaleyi 50 bin TL'ye yazıyoruz. Uluslararası makale puanı yüksek oluyor. O yüzden onun ücreti 100 bin TL. Kaç makale yazdıracaksınız?

* Şu anlık bir tane.

Benim önerim 3 "baba dergi" 2 tane de küçük dergide yayımlanacak şekilde makale hazırlamak. Hepsini paket yaparız. Toplam 500 bin TL'ye mâl olur.

* Ücreti nasıl vereceğim?

Yarısını peşin yarısı iş bitince.

* Güvenlik ve intihal konusunda bir sorun yaşar mıyız?

İntihal olmama garantisi veriyoruz. Makale konusunda bizim kadar tecrübelisi yok. Bugüne kadar verdiğimiz makalelerde majör düzeltme bile almadık. Tüm işlemleri gizlilik içerisinde yürütüyoruz. Hiçbir sorun yaşamazsınız.

Toplumsal hayatın bütün alanlarına sirayet eden çürümenin akademiye yansımaması mümkün değildir. Yukarıdaki ifadeler durumun ne kadar vahim bir hâl aldığını gözler önüne sermektedir. Ancak tam da bu noktada akademinin bütün bunlara karşı bir duruş sergileyebilmesi mümkün müdür? İşte asıl üzerinde durulması gereken nokta da tam olarak burasıdır.

Doçentlik paketi yaptıranlara veyahut akademik teşvik adı altındaki tuhaf uygulamalara göz yuman bir anlayışın bu rezaleti sonlandırması için öncelikle net bir duruş sergilemesi gerekmektedir. Tam kırk yıldır hayatımızda olan ve akademiyi kontrol eden Yüksek Öğrenim Kurulu (YÖK) ile bu mümkün müdür? Hiç sanmıyorum. Doçentlik kriterlerini değiştirme adına getirilen yeni uygulama sonrasında ilk meyveleri hep birlikte görmeye başladık. Sevgili dostum Prof.Dr. Ahmet Şimşek hocamızın bu yeni durumla ilgili paylaşımı sayesinde durumdan haberdar oldum.

"Dün, tek yazarlı bir eserin kapağına editör olarak bir başka bir isim yazıldığına dair bir bilgi edindim. Sanırım master tezini kitaba dönüştüren öğrencinin kitap yazarı olması yanında danışman hocası da editör olarak kapağa kendi adını da ekletmiş. Şimdiye kadar görmediğim ve bilmediğim bir uygulama. Külliyen yanlış. Zira editörlü kitapların niteliği bellidir. Çok yazarlı veya bölüm yazarlı olması gerekiyor. Tek kişiye ait bir kitabın editörü olamaz. Teknik editörü olur ki iç kapakta küçük punto ile yer bulur. Bir master ya da doktora öğrencisinin emeği olan ve onun adına tek yazarlı olarak yayımlanan kitaba danışman editör diye ismini yazamaz. 'Şu kadar emek verdim, hakkımdır' diyemez, görevidir. Bu etik bir sorundur. Ah akademik teşvik nelere kadirsin ve akademiye daha ne tür yeni buluşlar yaptıracaksın?"

Benzer örneklerin farklı alanlardan hızla çoğalacağını hep birlikte göreceğiz ve ne yazık ki elimizden hiçbir şey gelmeyecek!

Akademinin ağırlığının giderek yok olduğu bir zaman diliminden geçiyoruz ve akademinin yaşadığı bu durum sadece akademiyi değil tüm ülkenin geleceğini derin bir şekilde etkileyecek. Para karşılığı ünvanların dağıtıldığı, tabii buna birilerine yakın olanların makam ve mevkilerle donatılması durumunu da ekleyebilirsiniz. Kişilerin yapmadıkları işlere dahil edilmeleri ile akademik teşvik adı altındaki paradan alabilmek için binbir takla attıkları bir dönemden geçiyoruz. Tabii buna bir de asıl işlerini yapmak yerine bulundukları makamların gücünü farklı şekilde kullanmayı tercih eden bölüm başkanları, dekanları, müdürleri, rektörleri de ekleyebilirsiniz.

Son örnek hakikaten çok ilginç bir şekilde kamuoyuna yansıdı ve epey ses getirdi. Konya Dedeman Oteli tarafından mağdur edilen İstanbul Üniversitesi rektörü söz konusu durumu üniversitenin resmi sayfasından yaptırdığı açıklama ile duyurma yolunu seçti. Kurumların ağırlıklarının giderek kaybolduğu bir zaman diliminde kişilerin kişisel seçimleri ve tercihleri ön plana geçmeye başlar. Akademi, bilim, ilim, irfan vb. kavram ya da kelimeler giderek arkasından el sallanan unsurlara dönüşüverir.

Nepotizm kavramının giderek daha derinden ve etkili bir şekilde hissedildiği akademik yapı içerisinde klientelist ilişkilerin ve bununla birlikte gerçekleşen uygulamaların yansımalarını da verilen akademik ilanlarda fazlasıyla görmekteyiz.

Bu konudaki son örnek Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi tarafından 9 Aralık 2023 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji Anabilim Dalı Doktor Öğretim Üyesi kadrosuna başvuracak adaylarda aranan şartların verilme biçimiydi. "Uygulamalı Sosyoloji Anabilim Dalı Doktorasını yapmış olmak, toplumsal hareketlilik ve göç alanında TAMAMLADIM. Güvencesiz istihdam, toplumsal hareketlilik araştırmaları metodolojisi konularında çalışmalar yapmış olmak". 

Neresinden tutarsanız elinizde kalan bu duruma ilişkin örnekler yıllardır devam etmektedir. Üniversitelerin kendi içlerinden yaşanacak olan yükselmelerle ilgili olarak kişiyi tarif etme halleri son dönemde adeta nokta atışına dönüştürülmüş ve ortaya hakikaten komik durumlar çıkmaya başlamıştır. Sehven tamamladım ifadesi ile geçiştirilemeyecek kadar büyük bir hata ile karşı karşıyayız ancak bu durum da tıpkı yukarıdaki diğer örneklerde olduğu gibi hallederiz, olmazsa uydururuz anlayışı çerçevesinde çözüme kavuşturulacaktır. Akademinin böyle olduğu bir yerde diğer alanların farklı olmasını beklemek ancak Godot'yu beklemek gibi bir şeydir.

Ahmet Talimciler kimdir?

Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede Sosyoloji bölümünü kazandı. 

1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi" başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 

2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 

1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir.

Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır.

Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. 

Kitapları

-Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları)

-Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları)

-Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları)

-Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi)

-Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap)

-Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap)

-İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor)

-Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan-2012, Moss Spor) 

-Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile)

-Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research)

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kupanın adı süper, geride bıraktıkları ise…

Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerinin, ezeli rekabet gibi bir kavramı kullanma hakları ortadan kalkmıştır. Artık kendi duruşlarının mutlak surette doğru olduğunu düşünenlerin, ortak bir paydada rekabet edebilme ihtimalleri kalmamıştır! 

Futbolda yaşananlar yeşil sahayla sınırlı değil

Ülke futbolu, bir karşılaşmada çıkan olaylar sonrasında ülkenin en büyük kulüplerinden birisi olan Fenerbahçe’nin ligden çekilmeyi tartışacağı 2 Nisan tarihindeki genel kurulu ile PFDK sevkleriyle verilecek cezalar arasında sıkışıp kalmış vaziyette

Göz göre göre bugünlere geldik

Toplumsal hayatımızdaki şiddet üreten etmenleri es geçtiğimiz sürece futbol sahalarındaki şiddeti sadece cezai tedbirlerle önleyebilmemiz mümkün değildir. Bu olay sonrasında cezai tedbirlerin arttırılması tekrar gündeme getirilecektir ancak göreceksiniz ki bu da yaraya merhem olmayacaktır