Gündem

Zaman yazarı Alpay: 25 Aralık davası, ortaya konacak deliller ile gerçeğe ışık tutabilir

"Tek-adam iktidarı son bulmadığı sürece iddiaların aydınlığa kavuşması beklenemez"

17 Aralık 2015 14:58

Zaman yazarı Şahin Alpay, muhlaefet tarafından yolsuzluk haftası olarak ilan edilen 17-25 Aralık operasyonlarının 2. yıl dönümüne ilişkin olarak, "6 Ocak'ta 25 Aralık soruşturmasının bir darbe girişimi olduğu iddiasıyla açılan dava görülmeye başlıyor. Yargılanacak yargı ve emniyet mensuplarının ortaya koyacakları deliller gerçeğe ışık tutabilir" dedi. Alpay, "Ne var ki, tek-adam iktidarı son bulmadığı sürece iddiaların aydınlığa kavuşması, sorumlulardan hesap sorulması beklenemez" ifadesini kullandı.

Alpay'ın Zaman'da "17/25 Aralık, hukuk devletinde sonun başlangıcı" başlığıyla yayımlanan (17 Aralık 2015) yazısı şöyle:

Bugün 17 Aralık 2015. 17/25 Aralık Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturması iki yıl önce bugün kamuoyuna intikal etmişti.

Soruşturma dört bakan, bunların üç çocuğu, işadamları, bir banka müdürü ve çeşitli düzeylerde kamu görevlileri hakkında “rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık” suçlarını işledikleri iddialarını gündeme getirdi. Delillerin hayli güçlü olduğu anlaşılıyordu ama iddiaların yargı önüne gelmesi mümkün olmadı. Zira AKP iktidarı, bunların uydurma, seçimle gelen hükümete karşı bir “darbe” girişimi olduğunu ileri sürerek soruşturmayı örtbas etmek için ne gerekiyorsa yaptı. Soruşturmayı yürüten yargı ve emniyet mensupları görevlerinden alındı, bir kısmı meslekten ihraç edildi, bir kısmı tutuklandı.

1999'da başlayan AB'ye katılım süreciyle benimsenen, hukuk devletini yerleştirmeye yönelik reformlar tepetaklak edildi. İktidar, soruşturmayı örtbas çabasını hukuk devletinin katli, basın özgürlüğünün kuşa çevrilmesi için bahane, fırsat olarak kullandı. Bugün Türkiye'de hiç kimse adil yargılanma güvencesine sahip değil; ülkede yaşananlar hakkında sağlıklı bilgi edinme imkanı iyice daralmış durumda. AB'ye katılım süreci ise tümüyle bir aldatmaca niteliğine büründü.

AKP iktidarı ve AB reformlarına karşı tezgâhlanan Balyoz ve Ergenekon darbe girişimlerinin sanıkları, delillerin uydurma, açılan davaların Hizmet Hareketi'nin “milli orduya” karşı kurduğu bir kumpas olduğu iddiasını ortaya attılar. AKP iktidarı da hemen 17/25 Aralık soruşturmasının Hizmet'in hükümete karşı kurduğu bir kumpas olduğu iddiasına sarıldı. Darbe ve yolsuzluk zanlıları arasında giderek güçlenen bir ittifak kuruldu. Adil bir şekilde yargılamak için değil, mahkûm etmek için hakimlikler kurulmasına; ülkede işlenmiş ne kadar suç, cinayet varsa hepsinin sorumluluğunu Hizmet'in sırtına yükleme çabalarına tanık olduk.

AKP iktidarının topluca Hizmet Hareketi'ne karşı başlattığı, hukuk devletinin suçun şahsiliği temel ilkesine taban tabana zıt cadı avı, “paralel devlet, legal görünümlü illegal yapı”yla mücadele iddiasıyla başladı; Hizmet'in bir “silahlı terör örgütü” olduğu iddiasına kadar uzandı. Tarafsızlık yemini altındaki Cumhurbaşkanı, cadı avının baş takipçisi olduğunu ilandan çekinmiyor; Hizmet'in suçunu (hangi kanunda yazdığı meçhul) “Tayyip Erdoğan'a ihanet” olarak açıklamakta bir beis, bir hukuksuzluk görmüyor.

17/25 Aralık soruşturması,  muhakkak ki, siyasi tarihimizde dönüm noktalarından biri, hukuk devletinde sonun başlangıcı oldu. Örtbas çabalarıyla hukuk devletinin köküne kibrit suyu ekildiği gibi, rejimden demokrasi olarak söz etmek imkansız hale geldi. Peki yolsuzluk iddialarının bir gün yargı önüne gelmesi mümkün olacak mı? 6 Ocak'ta 25 Aralık soruşturmasının bir darbe girişimi olduğu iddiasıyla açılan dava görülmeye başlıyor. Yargılanacak yargı ve emniyet mensuplarının ortaya koyacakları deliller gerçeğe ışık tutabilir. Anamuhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu, “Birileri sanıyor ki biz yolsuzlukları unutacağız. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumak bizim namus borcumuzdur. Onun hesabını sormadan bu işin peşini bırakmamız mümkün değildir. Her yurtseverin boynunun borcudur…” diyebilir. Ne var ki, tek-adam iktidarı son bulmadığı sürece iddiaların aydınlığa kavuşması, sorumlulardan hesap sorulması beklenemez.

17/25 Aralık 2013'ten bu yana yaşadıklarımızın en ironik, en akıl almaz, en acı yanı şu: Hemen bütün dünya başta IŞİD'in temsil ettiği radikal, şiddetli, hunhar İslam yorumlarına karşı seferber olurken Türkiye'de iktidar, IŞİD ve benzerlerinin tam zıddı, panzehiri olan İslam yorumunu temsil eden; barışı, demokrasiyi, inanç özgürlüğünü, farklılığa saygıyı savunan bir sivil toplum hareketi olan Hizmet'e karşı savaşmakta.