Gündem

Yeni Şafak yazarı: Menfaatleri bozulunca dirsek vuran AKP'lilerin 'dostluğuna', Levent Kırca'nın 'düşmanlığını' tercih ederim

"Levent Kırca dibine kadar yerli kalmayı başardı"

13 Ekim 2015 17:07

Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, hayatını kaybeden usta tiyatrocu Levent Kırca için "Ben şahsen, işleri tıkırında gidince yalakalık, menfaatleri bozulunca da dirsek vuran kimi AK Partililerin 'dostluğuna', Levent Kırca'nın 'düşmanlığını' tercih ederim" dedi.

"Kırca, Sayın Erdoğan'ı toplum nezdinde küçük düşürmeye, tahkir etmeye, aşağılamaya dönüştürmüştü" diyen Tuna, Fakat… Seralarda üretilmiş sanatçılardan değildi.
Yurt dışındaki hiçbir lobinin gözüne bakmadı. Sonuna kadar milli, dibine kadar yerli kalmayı başardı" görüşünü dile getirdi.

Tuna'nın Yeni Şafak'ta "Levent Kırca dibine kadar yerliydi" başlığıyla yayımlanan (13 Ekim 2015) yazısı şöyle:

Ayşe Şasa'nın Türkçede yazılmış en değerli sinema kitabı “Yeşilçam Günlüğü”nde sitayişle bahsettiği Levent Kırca bir an önce kendini toparlamalı, “gelenek”le irtibatını yeniden kurmaya çalışmalıdır, demiştim 2009'da.

Zira…
Politik hevesler veya tutumlar yüzünden “gelenekle” irtibatı gitgide kopuyor, bu da en çok icra ettiği mizaha zarar veriyordu.
Mizahı bu denli araçsallaştırmanın mizahın mahvına sebep olduğunu düşünüyordum.
Halen de bu görüşteyim.
Yanlış anlaşılmasın, politik mizaha karşı değildim.

Augusto Boal'in, “Tiyatro zorunlu olarak politiktir; çünkü insanın bütün faaliyetleri politiktir'' sözünü de aklımın bir köşeciğinde saklı tutmuştum.
Hazret, “Ezilenlerin Tiyatrosu''nda şöyle devam etmişti: ''Politik tiyatro olmaz diyenler bizi aldatmaya çalışmaktadırlar; ki, bu da politik bir tutumdur.''
***
Merhume Ayşe Şasa, Mayıs 1993'te söz konusu kitabında, Levent Kırca'nın mizahının gelenekle irtibatını bakınız nasıl alkışlıyordu: “Karagöz'ü Şarlo'ya, Kavukluyla Pişekar'ı Nasreddin Hoca'ya, Âşık Veysel'i kendine eklemliyor, bütün bunları yaparken ekranı kusursuz bir tevazu ve âdâbla donatıyordu. Levent Kırca doruktaydı... Gelenek, yalnızca Türk seyirlik oyunları geleneği değil, bir gelenek olarak âdâb doruktaydı… Bir gelenek olarak Türk kara mizahı doruktaydı...”
Bu satırları vaktiyle yine bu köşecikte iktibas etmiş, Levent Kırcakarar vermelidir, demiştim:
Ya mazhar olduğu bu iltifata layık bir mizah çizgisine devam edecek ya da Cemal Süreya'nın, “99 Yüz” adlı kitabındaki, “Ekranın büyük aptalı” şeklindeki “münasebetsiz” nitelendirmesini hatırlatacaktır.
***
Levent Kırca, Sayın Cumhurbaşkanımıza ve AK Parti'ye husumete varacak boyutta tavır almıştı.
Husumeti nefret söylemiyle maluldü.
Kantarın topuzunu son yıllarda hepten kaçırmış, eleştiriyi kişilik haklarına saldırmaya, hedefine koyduğu Sayın Erdoğan'ı toplum nezdinde küçük düşürmeye, tahkir etmeye, aşağılamaya dönüştürmüştü.

Fakat…
Seralarda üretilmiş sanatçılardan değildi.
Yurt dışındaki hiçbir lobinin gözüne bakmadı. Sonuna kadar milli, dibine kadar yerli kalmayı başardı.
Kimsenin gözüne girmek gibi de bir derdi yoktu.
Ergenekon ve Balyoz davasına karşı çıktı. Paralelcilerin Silivri'ye doldurduğu mahkumların da yanında yer aldı.
Onlar için oyun yazdı, oyun oynadı.
Lakin grup davranışı içinde yer almadı.
Ben şahsen, işleri tıkırında gidince yalakalık, menfaatleri bozulunca da dirsek vuran kimi AK Partililerin “dostluğuna”, Levent Kırca'nın “düşmanlığını” tercih ederim.
Sayın Cumhurbaşkanımıza ve AK Parti'ye en sert tepkiyi o gösterdi ama bu tepki onu Mehmetçiği katleden teröristlere mazeret uydurmaya hiçbir zaman itmedi.
Hep kendisi kalmaya özen gösterdi.
Bir öyle bir böyle olanlardan olmadı.
Rahmet dilerim.