Gündem

Yeni Şafak yazarı: Batılıların soytarısına dönüştüğümüzün farkında bile değiliz!

"Türkiye'nin, en temel varoluşsal sorunu, medeniyet iddialarını ve medeniyet perspektifini yitirmesidir"

25 Eylül 2016 17:37

"Türkiye'nin, en temel varoluşsal sorunu, medeniyet iddialarını ve medeniyet perspektifini yitirmesidir" diyen Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, "En temel meselemizin, yönümüzü de, yörüngemizi de, medeniyet iddialarımızı ve bakış açılarımızı da yitirdiğimizin, dolayısıyla tarihi yalnızca Batılıların yaptığının, bizim ise ancak Batılıların yaptıkları tarihte tatil yaptığımızın,Batılıların figüranına, hatta soytarısına dönüştüğümüzün, bu sürecin böyle devam etmesi hâlinde tarihten çekilmemizin kaçınılmaz olduğunun farkında bile değiliz hâlâ!" görüşünü dile getirdi.

Yusuf Kaplan'ın Yeni Şafak'ta yayımlanan yazısı şöyle:

Türkiye'nin, en temel varoluşsal sorunu, medeniyet iddialarını ve medeniyet perspektifini yitirmesidir.

Medeniyet iddialarının yitirilmesi, yönümüzü ve yörüngemizi yitirmemizle sonuçlandı. Bu da, kaçınılmaz olarak, ülkemizde, coğrafyamızda ve dünyada yaşanan hâdiselere çığır açıcı şekillerde bakabilmemizi mümkün kılacak bakış açılarımızı kaybetmemize yol açtı.

Sonuçta, Batılılaşma / sekülerleşme projesiyle başkalarının iddialarını benimsedik. Başkalarının perspektifleriyle kendi sorunlarımıza bakma aymazlığı sergiledik. O yüzden hiç bir sorunu tam olarak anlayamıyor, anlamlandıramıyor ve hâl yoluna koyamıyoruz.

AŞIRI ÖZGÜVEN DUYGUSU DA, AŞAĞILIK KOMPLEKSİ DE TEHLİKELİDİR

Sonuçta, bizim yaşadığımız varoluşsal sorunlara bile başkalarının iddialarıyla ve bakış açılarıyla baktığımız için, çözmek için el attığımızbütün sorunlar kangrene dönüşüyor, daha da içinden çıkılmaz hâller alıyor.

Ve daha vahim bir felâketin, özgüven kaybının ve aşağılık kompleksinin eşiğine fırlatıyor hepimizi...

Bir toplum için aşağılık kompleksi ne kadar yıkıcı ve tehlikesiyse; başkalarını, başka medeniyetleri ve kültürleri gözardı eden aşırı özgüven duygusu da aynı ölçüde yıkıcı ve tehlikelidir.

Osmanlı'nın çöküşünde bu aşırı-özgüven duygusu belirleyici bir rol oynadı.

Tanzimat'tan bu yana eşiğine sürüklendiğimiz, Cumhuriyet'le birlikte tehlikeli boyutlar kazanan Batı'ya karşı duyduğumuz aşağılık kompleksi ise bütün hayatımıza, bütün kesimlere, bütün kurumlarımıza sirayet etti.

İki asırdır bizi perişan ediyor bu aşağılık kompleksi...

YÜZYILDIR KAYGAN ZEMİNLERDE PATİNAJ YAPIYORUZ YALNIZCA...

Batı'ya karşı duyduğumuz aşağılık kompleksi, hem bizim kendimize olan güvenimizi yetirmemize hem de her şeyi Batı'dan ithal eden nesneleşmiş bir topluma dönüşmemize yol açtı.

Bunun çok ağır sonuçları oldu: Yönümüzü, yörüngemizi, iddialarımızı, kimliğimizi kaybettik. Tarih bilincimizi linç ettik. Batı'da üretilen her şeyi kutsadık; kendimizi, kendi medeniyet iddialarımızı ve bakış açılarımızı kaldırıp attık.

Ortaya çıkan manzara çok ürkütücü: Said Halim Paşa'nın dediği gibi,Batılılar üretiyor; biz de Batılıların ürettiklerini tepe tepe tüketiyoruz: Kaygan zeminlerde patinaj yapıyoruz.

O yüzden fikirde, sanatta, kültürde dünyaya hiç bir orijinal fikir ve akım armağan edemedik. Bu, mümkün değildi zaten. Yalnızca Batılıların ürettiklerini tüketen, onların bakış açılarıyla bakan bir toplum yalnızca nesneleşebilir, hiç bir zaman özneleşemezdi.

Ama ürpertici olan nokta şu burada: Bunun, yani en temel meselemizin, yönümüzü de, yörüngemizi de, medeniyet iddialarımızı ve bakış açılarımızı da yitirdiğimizin, dolayısıyla tarihi yalnızca Batılıların yaptığının, bizim ise ancak Batılıların yaptıkları tarihte tatil yaptığımızın,Batılıların figüranına, hatta soytarısına dönüştüğümüzün, bu sürecin böyle devam etmesi hâlinde tarihten çekilmemizin kaçınılmaz olduğunun farkında bile değiliz hâlâ!

İDDİALARINIZI KORUYABİLDİĞİNİZ ZAMAN BİR DÜNYA KURABİLİRSİNİZ...

Oysa bir toplum ancak iddialarını koruyabildiği, değişen şartlarda zihin ve ufuk açıcı şekillerde yenileyebildiği, yeniden üretebildiği zaman en zor sorunlarını bile nasıl aşabileceğinin yollarını da bulabilir.

Yine başkalarının bambaşka tarihî, sosyal ve kültürel şartlarda geliştirdikleri kavramlarla ve bakış açılarıyla, kendi dünyanızı kurabilmeniz de, daha önemlisi de kendi sorunlarınızı anlayabilmemiz ve çözüm yoluna koyabilmeniz de imkânsızdır.

Kendi sorunlarınızı anlama ve çözme sürecinde, elbette ki, başka medeniyetlerden ve kültürlerden de besleneceksiniz. Ama kendi sorunlarınızı yalnızca başkalarının kavramlarıyla ve bakış açılarıyla anlamaya, anlamlandırmaya ve aşmaya kalkıştığınız zaman buçabanızın geri tepeceğini, sizi çıkmaz sokakların eşiğine fırlatacağını da çok iyi bileceksiniz.

MEDENİYET PERSPEKTİFİ VE PERGEL METAFORU OLMADAN ASLÂ!

Eğitim meselesi, bir medeniyet meselesidir. Bir ülkenin eğitim sistemi, müfredatı, yöntemleri kendine ait olduğu zaman o ülkenin çocukları, özgüven sahibi olabilir, başka medeniyetlerden de yararlanma imkânları geliştirebilir.

Aynı şekilde medya da, kültür de, sanat da, siyaset de, iktisat da bir medeniyet meselesidir. Hem medeniyet iddiaları üzerinden yükselebilir hem de medeniyet perspektifiyle ele alınabilir.

Medeniyet perspektifi, her şeye, bütünlüklü bakma imkânları ve melekeleri kazandırır.

Medeniyet perspektifi, insanlık tarihi ölçeğinde zengin bir bakış açısı, özgüven duygusu ve başka medeniyetlere kompleksiz bakabilme zeminleri sunar.

Medeniyet perspektifi, genç kuşakları da, aydınları da dar ve miyoplaştırıcı bakış açılarından kurtarır; en önemlisi de medeniyet iddialarına sahip kişilerin başka çağlara ve çağrılara açılabilmesine imkân tanır.

Bizim medeniyetimizin insanlığa armağan ettiği ve insanlık tarihinin yapılmasında kilit rol oynayan zihin, ufuk ve çığır açıcı muazzam bir perspektif var: Hz. Mevlânâ'ya ait, doğrudan Fussilet sûresi 53. âyetten beslenen pergel metaforu bu.

Pergel metaforu, pergelin sâbit ayağını kendi medeniyet iddialarınıza basmanızı, oradan beslenerek, pergelin hareketli ayağıyla bütün medeniyetlere, kültürlere ve dünyalara açılmanızı mümkün kılar.

Unutmayalım: İnsanlık tarihindeki bütün büyük atılımlar, Hz. Mevlânâ'dan önce de, sonra da işte bu pergel metaforuyla gerçekleştirilebilmiş ve insanlığın önünü açabilmiştir.

Sözün özü: Başta eğitim olmak üzere, medya, kültür, sanat, siyaset, iktisat vs. gibi bütün alanlarda pergelini yitiren toplumlar, yönlerini ve yörüngelerini de yitirilirler, insanlığa zihin ve çığır açıcı hiç bir şey armağan edemezler.

Daha da vahimi ise, tarih yapamazlar, tarihte tatil yaparlar, soytarılaşırlar ve bir süre sonra da tarihin çöp sepetini boylarlar. Vesselâm.