Gündem

Yeni Şafak: Türkiye, nükleer silah dahil, savunmanın her türlüsünde yeterli hâle gelmek zorunda!

"Neden 15 Temmuz gibi ağır bir saldırıda rol alanları korumaya aldılar?"

27 Mart 2017 11:49

Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, "Türkiye'nin direnç adacıkları oluşturması gerektiğini" savunarak "Bunları yaparken, nükleer silah dahil, savunmanın her türlüsünde yeterli hale gelmek için bir olağanüstü hale geçmek zorunda" dedi.

"Batı dünyası yaşlandı, duraklama dönemine girdi. İki dünya savaşı sonrasında olduğu kadar güçlü, belirleyici değil" ifadesini kullanan Karagül, sözlerine şöyle devam etti:

"Yeni merkezler, güçler öne çıktı. Hesaplaşma, güç haritasının yeniden oluşumu işte bu yüzden çok daha zor. Çok daha tehlikeli. Atlantik ekseni, bir daha yeryüzünün geleceğini tek başına belirleyemeyecek"

İbrahim Karagül'ün "Neden Haçlı saldırısı? Anadolu, bu son kale oyun bozacak, biliyorlar!" başlığıyla yayımlanan (27 Mart 2017) yazısı şöyle:

16 Nisan'dan sonra Türkiye, yeni bir varoluş mücadelesine girmek zorunda.

Kurucu felsefesini, toplumsal dayanışmasını, coğrafya ile ilgili hesaplarını, Batı ile ilişkilerini, AB projesini, tarihsel kimliğini, siyasi önceliklerini, gelecek hesaplarını yeniden tanımlamak, köklü bir değişiklik yapmak zorunda.

Uluslararası ilişkilerini bütünüyle masaya yatırmak, tehdit tanımlamalarını tamamen yenilemek zorunda. İçinde bulunduğu ittifaklar ve ortaklıklarla ilgili, can yakıcı da olsa, derin bir sorgulama başlatmak zorunda.

Kendini yeniden kurmak, Türkiye'yi yeniden tanımlamak, esaslı bir gelecek hesabının yol haritasını en net haliyle çizmek zorunda.

Tarih geri döndü, o yük yeniden omuzlarımızda

Tarih geri döndü. O misyon, o cepheleşme, o hesaplaşma geri döndü. Biz istemesek de, hem coğrafya, hem medeniyet kimliğimiz, hem dünyanın yeniden biçimlenme hali bizi buna zorluyor. Tarihin dönüşüyle kader, o tarih yapıcı sorumluluğu, o ağır yükü yeniden milletimizin omuzlarına yükledi.

Bizim dışımızdakiler başka cepheler şekillendiriyor, başka ortaklıklarkuruyor, yeni düşmanlar tanımlıyor. Bize karşı, bizim coğrafyaya karşı, yüzlerce yıllık tarihsel hesabı bugüne taşıyor. Batı dünyası, Türkiye'nin Avrupa sınırında yeni bir hat kuruyor, bizi dışarıda bırakan kalın duvarlar örüyor.

Kurucu milletler sahneye yürüyor

Sadece biz değil, insanlık tarihini değiştiren aktörlerin, kurucu milletlerin tamamı kendi geçmişlerine dönüyor. Ulus üstü ortaklıkları bir kenara atıp, eski hesaplarını içeren dosyaları tozlu raflardan indiriyor.

Dünya sistemi dediğimiz ve artık kaosa dönüşen ilişkiler ağıyeniden şekillenirken, ortaklıklardan çok ayrılıklar, uzlaşmadan çok çatışmalar öne çıkıyor. Bu çatışmacı, hesaplaşmacı dünyadasadece biz değil, bütün ülkeler, bütün milletler oluşacak yeni merkezlere göre pozisyon belirlemeye çalışıyor.

Artık Batı dünyası yaşlandı, duraklama dönemine girdi. İki dünya savaşı sonrasında olduğu kadar güçlü, belirleyici değil. Yeni merkezler, güçler öne çıktı. Hesaplaşma, güç haritasının yeniden oluşumu işte bu yüzden çok daha zor. Çok daha tehlikeli. Atlantik ekseni, bir daha yeryüzünün geleceğini tek başına belirleyemeyecek.

Batı'nın yeni çılgın hali bütün dünya için tehdit

Bu da onlara korkunç bir hınç ve saldırganlık getirecek, tehlike bu. Sadece Türkiye değil, Atlantik'ten Pasifik kıyılarına uzanan bütün Müslüman coğrafya, Atlantik'in dışında kalan Rusya, Çin, Latin Amerika, Orta Afrika, Güney ve Güneydoğu Asya, işte bu yeni çılgınlıkla yüzleşmek zorunda kalabilir. Dünyanın geleceği bir Doğu-Batı ayrışması ile şekillenebilir.

Türkiye'nin mücadelesini konuşurken, Türkiye'ye yönelik yeni Batı saldırılarını tartışırken işte bu resmin tamamına bakmak zorunludur. Aksi takdirde, sadece Türkiye içi pozisyonlarla bu ülkeye konum belirlemek dehşet bir körlük göstergesidir.

16 Nisan neden onları telâşlandırdı, biliyoruz

Neden 16 Nisan Almanya'yı, Alman eksenindeki ülkeleri bu kadar telâşlandırdı? Neden düşmanlığın, kötülüğün en çirkin haline başvurur oldular? Neden Türkiye ile ilişkilerini açıktan terör örgütlerine ihale ettiler? Neden kitlesel kıyım yapmış azılı teröristleri ortak ilan ettiler?

Neden 15 Temmuz gibi ağır bir saldırıda rol alanları korumaya aldılar? Neden ardı ardına saldırılarla, operasyonlarla Türkiye'yi dize getirmeye çalışıyorlar? Ve neden bütün Avrupa Türkiye'ye karşı bir Haçlı Savaşı türü seferberlik başlattı?

Çünkü Türkiye ayakta kaldığı müddetçe coğrafyayı rahatlıkla istilâ edemeyecekler! Parçalayıp paylaşamayacaklar! Türkiye daha da güçlendikçe, etrafını güçlendirdikçe, coğrafyaya bir şeyler söyledikçe elleri zayıflayacak, ülkelerimizde, şehirlerimizde rahatça at koşturamayacaklar? Bu yüzden hep birlikte Türkiye'ye saldırı başlattılar.

Anadolu, bu tek kale direnecek, biliyorlar!

Haçlı savaşları döneminde olduğu gibi Anadolu'nun direneceğini biliyorlar. Çanakkale'de olduğu gibi bu ülkenin direneceğini biliyorlar. En sağlam, en güçlü kaleyi zayıflatmak için bütün cephelerden vuruyorlar. Bunu yaparken kendilerine Haçlı denmesini, ırkçı denmesini önemsemiyorlar. Terör örgütleriyle aleni ortaklıktan çekinmiyorlar.

Türkiye, 16 Nisan eşiğini geçmeli, geçmek zorunda. Bu bir iç politik mesele değil, yüzyıllardır devam eden bir tarih yürüyüşü ile ilgili meseledir. Kendini yeniden kurması için, esaslı bir yeni başlangıç için, 21. Yüzyılın heba olmaması için bu eşiği atlatmak zorundayız. Onlar bunu çok iyi biliyor, engellemeye çalışıyor ama bizdeki siyasi körler hâlâ anlayabilmiş değil.

Onların düşmanlarıyla savaşmayı bırakmalıyız

Almanya'da, Avusturya'da, Hollanda'da, İsviçre'de kısaca hemen bütün Avrupa'da gördüğümüz o alçakça saldırıların arkasında çok büyük bir tarih hesabı yatıyor. İslam düşmanlığından sonra başlattıkları Türkiye düşmanlığı sadece seçimlerle sınırlı değil. Seçimler sonrasında düzelecek de değil. İşte biz bu yeni duruma göre hazırlık yapmak zorundayız.

16 Nisan'dan sonra iki konuda daha radikal bir karar verme durumundayız. Öncelikle Batı'nın tehdit ilan ettiği ne varsa, ister örgüt olsun ister başka bir şey, onlarla savaşı bir kenara bırakmalıyız.

Coğrafyayı harekete geçirip direnç adaları kurmalıyız..

Bu terör finansörleri, terör örgütleri üzerinden ülkelerimizi, şehirlerimizi işgal ederken, biz gücümüzü onların düşmanlarıyla harcamak zorunda değiliz. Kendi önceliklerimiz, kendi tehdit tanımlarımız neyse ona odaklanmalıyız. Avrupa'nın sınır bekçisi, terörle mücadele timi, mülteci önleme gücü değiliz ve artık olmamalıyız.

Türkiye, kendi coğrafyasında ulaşabildiği kim varsa, ne kadar ülke, topluluk ya da birey varsa, müthiş bir seferberlik halinde onları harekete geçirmek, direnç adacıkları oluşturmak zorunda. Bunları yaparken, nükleer silah dahil, savunmanın her türlüsünde yeterli hale gelmek için bir olağanüstü hale geçmek zorunda.

Bekleyin, büyük kıyamet kendi aralarında kopacak

Tabi biz bunları yaparken, Haçlı cephesi kuranların kendi içlerindeki kavgaları da, dünyanın başka merkez güçleriyle yaşadıkları büyük krizleri de dikkatle izleyeceğiz. Çünkü asıl kıyamet oralarda kopacaktır.

Belki Türkiye'ye vurmaya devam edecekler. Belki Haçlı ruhu ile bütün Batı'yı Türkiye'ye karşı harekete geçirmeye devam edecekler. Yeni bir düşman, yeni bir korku inşa etmeye çalışacaklar. Ama biz biliyoruz ki, büyük patlama, yine Batı'nın kendi iç savaşı olacaktır. Atlantik merkezin diğer merkez güçlerle kapışması olarak gelişecektir.

Tarih döndüyse, herkes için, her ülke ve millet için döndü. Biz ne ile yüzleşiyorsak, onlar da aynısıyla yüzleşecek.

Bu büyük mücadelede, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözlerini sertbulanlara, o esaslı duruşu tehlikeli gösterenlere de bir söz söyleyelim: Yüz yıl sonra bu ülkede ilk kez söz söyleniyor. Yeni çok cepheli küresel hesaplaşmada zayıflara hiçbir zaman yer olmayacak.

Bundan sonra ellerinizi ovuşturarak ancak ve ancak köleliğe razı olursunuz. Onu da lutfederlerse!