Gündem

Yeni Şafak Temsilcisi yazdı: Son araştırmalara göre hangi parti yüzde kaç oy alıyor?

Abdülkadir Selvi "Bütün yollar Roma'ya çıkar' misali Ankara'da tüm yollar, 'Erken seçime' çıkıyor" dedi

05 Ağustos 2015 14:51

Yeni Şafak gazetesinin Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, erken seçimin artık netleştiğini iddia ederek son araştırma sonuçlarını paylaştı. Selvi’nin aktardığı araştırma sonuçlarına göre, PKK’ya yönelik operasyonlarına rağmen HDP barajın üzerindeki yerini korurken, MHP ve Saadet Partisi’nin oyları geriliyor. AKP’nin oyu ise 2 puanlık artış gösteriyor.

Abdülkadir Selvi’nin “Bütün yollar erken seçime” başlığıyla Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan (5 Ağustos 2015) yazısı şöyle:

Artık netleşti.

Türkiye erken seçime gidiyor.

MHP'li Semih Yalçın, erken seçim şartıyla kurulacak AK Parti azınlık hükümetine destek verebileceklerini açıkladı.

MHP Genel Başkan Yardımcısı tarih olarak Kasım ayını gösterdi.

“Koalisyon alternatifleri tamamen tükenirse, Kasım ayında erken seçim yapılması koşuluyla bir seçim azınlık hükümetine destek verebiliriz. MHP, Kasım ayına sıcak bakar” dedi.

Semih Yalçın daha sonra sözlerinin çarpıtıldığını belirterek, yeni bir açıklama yaptı.

“Partimizin herhangi bir 'azınlık hükümeti' seçeneğine sıcak ve olumlu yaklaşması düşünülemeyecektir”

MHP'de Devlet Bahçeli son sözü söylemeden ihtiyatlı olmalı. O nedenle Semih Yalçın'ın ne ilk açıklaması ne de daha sonra yaptığı, düzeltme de referans olarak alınamaz.

Ama 15 Kasım'da erken seçim yapılmasını ilk olarak MHP lideri Bahçeli önermişti. O nedenle Semih Yalçın'ın ilk açıklaması, Bahçeli ile çelişmiyor.

Bahçeli, MYK üyeleri ve milletvekilleriyle yaptığı toplantıdan sonra, “15 Kasım ve sonrasında seçimi bekleyebiliriz" diye açıklama yapmıştı. Ama MHP lideri daha seçim gecesi yaptığı açıklamada “Erken seçim” ihtimalinin altını çizmiş ve ”Ne zaman olursa, erken seçim olur” demişti.

Bahçeli'nin erken seçim tekliflerini dikkate almak lazım.

Hatırlarsanız DSP-ANAP-MHP koalisyon hükümeti devam ederken Devlet Bahçeli, 8 Temmuz 2002 tarihinde Bursa'nın Keles İlçesi'nde Kocayayla Türkmen Kurultayı'nda sürpriz bir çağrı yapmış ve 3 Kasım 2002 tarihinde seçimlere gidilmesini önermişti.

Bahçeli o gün, ”Madem öyle, TBMM'yi 1 Eylül'de olağanüstü toplantıya çağıralım, 3 Eylül'de erken seçim kararı alalım, 60 günlük seçim takvimi içerisinde seçim tarihini 3 Kasım olarak belirleyelim” diye açıklama yapmıştı.

Bahçeli bu açıklama ile sadece koalisyonu bitirmemiş, aynı zamanda bir devri kapamıştı.

3 Kasım'da yapılan seçimle AK Parti tek başına iktidar olurken, eski partiler siyaset sahnesinden çekilmek zorunda kalmıştı.

AK Parti'nin 13 yıl devam eden tek başına iktidarının kapısı Bahçeli'nin erken seçim çıkışıyla açılmıştı.

Erken seçim tarihiyle ilgili iki takvim vardı.

1- 2016 yılı Nisan ya da Mayıs ayı

2- 15 Kasım 2015 tarihi.

Her iki tarihin de kendisine göre gerekçeleri vardı.

Seçimlerin Nisan ya da Mayıs ayında yapılmasının bir nedeni Muhsin Yazıcıoğlu faktörüydü.

29 Mart 2009 yerel seçim kampanyasında fırtınalı bir havada 25 Mart günü helikopterinin Kahramanmaraş'ın Çağlayancerit'te düşmesi sonucunda hayatını kaybetmişti.

Bir de 7 Haziran seçimlerinde vatandaşlardan uyarı alan AK Parti'nin, tekrar seçmenin huzuruna giderken, ”Ev ödevlerini yapabilmesi” için zamana ihtiyacı vardı.

2016 yılı Nisan ya da Mayıs ayında seçimlere gidilmesine en güçlü itiraz ise ekonomi çevrelerinden geliyordu.

Türkiye 2014 yılında yerel seçim ve Cumhurbaşkanlığı seçimi olmak üzere iki seçim yaptı. 2014 o açıdan kayıp bir yıl oldu. 2015'in ilk yarısı seçim kampanyası ikinci yarısı ise hükümet arayışları ile geçiyor. 2016'da tekrar seçim olduğu taktirde 2015 ve 2016'nın da kaybedileceği kaygısını dile getiriyorlardı.

2015 yılı Kasım ayında erken seçim ise koalisyon arayışlarından bir sonuç alınamadığı taktirde en yakın seçim ihtimali olarak her zaman gündemde duruyordu.

AK Parti ile CHP arasındaki Koalisyon görüşmelerinden olumlu bir sonuç alınamayacağı neredeyse netleşti. Heyetler halindeki çalışmalar tamamlandı. Son söz liderlere bırakıldı. Bu hafta içinde liderler bir araya gelecekler. CHP ile konuştum. Büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorlardı. “Başbakan talep ederse görüşürüz ama bir sonuç alınamayacaksa niye görüşelim” havasındaydılar.

Hükümet kurmaktan ziyade, masayı kimim devireceği gündemde. Çünkü son görüşmede de derin görüş ayrılıkları ortaya çıkmış.

AK Parti'de ise kimi zaman koalisyon arayışları ön plana çıktı, kimi zaman erken seçim. AK Parti-MHP ya da AK Parti-CHP koalisyonu tamamen gündemden kalkmış değil, ama irade erken seçim yönünde.

CHP, AK Parti ile koalisyon kapısını her zaman açık tuttu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 7 Haziran gecesinden itibaren “Tekrar seçim” istediği biliniyor.

Peki yeni bir seçim AK Parti'ye yeniden tek başına iktidar kapısını açacak mı? Hükümet için gerekli 18 milletvekilinin desteğini sağlamak amacıyla CHP'ye koalisyon yaparak, siyasi geleceklerini riske atmak istemiyorlar. Siyaset de bir risk değil mi? Koalisyon riskini değil, erken seçim riskini alıp, millete gitmek istiyorlar. “Erken seçime gidersek tekrar tek başına iktidar olabiliriz” düşüncesi hakim. Bu hafta sonuçlanması beklenen bir kamuoyu araştırması bir fikir verecek. AK Parti, ardından ikinci bir araştırma ile önünü daha net görmek istiyor.

HDP, barajı aşıp Meclis'e girdiği müddetçe AK Parti'nin tek başına iktidar olabilmesi için yüzde 45 oy alması gerekiyor. Son operasyonlara rağmen HDP, barajın üstündeki konumunu muhafaza ediyor. En fazla 1 puanlık bir kaybı söz konusu. AK Parti'den giden Kürt oyları HDP'de duruyor. O da barajı aşmasına yetiyor. MHP ve Saadet Partisi cephesinde bir gerileme dikkati çekiyor. AK Parti'nin seçim gecesinden bu yana bir iki puanlık artışı söz konusu. Ama bu tek başına iktidar için yetecek mi?

AK Parti'nin erken seçimden tek başına iktidar olarak çıkıp çıkmayacağı belli değil. Ama denemek istiyorlar.

Seçim sonuçlarına ilişkin bir değerlendirme yapabilmek için erken seçim kararının alındığı konjonktürü görmek lazım. 2015 yılının başında 7 Haziran'dan koalisyon çıkacağını rüyanızda görseniz inanır mıydınız? O nedenle Türkiye'nin hangi koşullarda seçime gittiğini görmeden erken seçim sonucunu tahmin etmek mümkün değil.

Gelinen aşama koalisyon için umut verici değil.

“Bütün yollar Roma'ya çıkar” misali Ankara'da tüm yollar, “Erken seçime” çıkıyor.

Benim sır küpüm. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sır küpü. Türkiye’nin geleceğinin sır küpü. İmralı’ya da gönderen benim, Oslo’ya da gönderen benim. Terör mücadelesinde başarılı olmamız lâzım... Gayretlerinden çok çok memnunum. Gerek öncesi, gerek sonrasında ve şimdi ülkeme çok şeyler kazandırdı. Müsteşar Yardımcılığı ve TİKA’nın başında olduğu zaman da iyiydi. İyi yetişmiş bir bürokrattır. İnsan kıyma makinesi değiliz. Bu insan takdir edilmesi gerekirken, bunu yemeye çalışan bazı mahfiller olmuştur.” 

Bu sözler Başbakan Erdoğan’a aitti.

7 Şubat MİT krizinden sonra söylemişti Erdoğan bu sözleri.

OSLO görüşmelerinin servis edildiği, 7 Şubat’ta aç kurtların Hakan Fidan’ı parçalamak için harekete geçtiği sırada Erdoğan kapı gibi arkasında durmuştu.

“MİT sıradan bir kurum değildir. Sıradan bir insanı da kolay kolay getiremeyiz oraya. Çok sık eleyip ondan sonra burası gelinebilen bir makamdır. MİT’in başında son derece güvenilir bir kişi olmalıdır. Nitekim ben oraya son derece güvenilen, hatta sır küpüm olarak görebileceğim birini getirmiştim. Ben kendisine açık ve net olarak ‘ayrılmanı doğru bulmuyorum’ dedim. Kendileri artık yorulduklarını söyleyerek, burada daha fazla devam edemeyeceklerini söyleyerek maalesef böyle bir adım atmayı kendileri için uygun buldular ve bu adımı attılar.”

Bu sözler de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait.

Hakan Fidan’ın milletvekili adaylığı için görevinden istifa etmesi üzerine söyledi bunları.

İki ayrı Erdoğan yok.

İki ayrı Hakan Fidan’da yok.

Ama iki ayrı değerlendirme var.

Hakan Fidan sıradan bir bürokrat değildi. MİT Müsteşarıydı. Recep Tayyip Erdoğan’ı devirmek isteyenler önce onu hedef almışlardı. Çünkü, Hakan Fidan, Erdoğan’ın en güvendiği isimlerden biri ve sır küpüydü. O nedenle Ameliyat masasına yatmadan önce, kendisine karşı siyasi ameliyat yapmak isteyenlere karşı MİT Müsteşarını kurban vermedi.

Çünkü biliyordu ki asıl kurban alınmak istenen kendisiydi.

Hakan Fidan, Recep Tayyip Erdoğan açısından sadece bir MİT müsteşarı değildi. Sadece sır küpü de değildi. İslam dünyasında Batılı istihbarat örgütleri adına operasyon yapan MİT’in, millileşmesi demekti.

Darbe dönemlerinde başbakana bilgi vermeyen ancak darbeci askerlerle birlikte iş tutan MİT’in, Başbakan’a bağlı olması demekti. MİT Müsteşarı henüz atanmadan önce İsrail,  Hakan Fidan aleyhinde yıpratıcı bir kampanyaya girmişti. Bu MİT’le MOSSAD’ın ne kadar içli-dışlı çalıştığının bir göstergesiydi. Hakan Fidan’a kadar bölgede başka istihbarat kuruluşları adına operasyonlar yapan MİT, Hakan Fidan’la birlikte sahada aktif oldu ama Batılı istihbarat örgütleri adına değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin menfaatlerine göre istihbarat yaptı.

Erdoğan, Hakan Fidan’ın şahsında aradığı MİT Müsteşarını bulmuştu. Milli, operasyonel ve güvenilir bir isim.

O nedenle Genelkurmay’dan devralınan GES Komutanlığı’na bağlı dinleme merkezi polis istihbarata değil, MİT’e devretti.

Hakan Fidan kendisine verilen görevlerin hepsinin üstesinden geldi.

Milletvekili adaylığı konusunda görüştüğü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ”aday olma” demesine rağmen Hakan Fidan’ın aday olması hangi anlama geliyor?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Fidan’ın adaylığına karşı çıkmasını nasıl değerlendirmeli?

Kulisleri yokluyorum. Erdoğan’ı da Fidan’ı da yakından tanıyan isimlerle konuşuyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tavrını, “kırgınlık” olarak nitelendiriyorlar.

Hakan Fidan çok önemli projeleri yürütüyordu.

Çözüm sürecinin en önemli isimlerinden biriydi. Çözüm süreci kritik bir aşamaya geldi ama henüz sonuçlanmadı.

Paralel yapıyla mücadelenin ise henüz başındayız.

Öte yandan Hakan Fidan’la birlikte özellikle de Ortadoğu’da sahada önemli bir aktör olmaya çalışan bir MİT var.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, hayati derecede önemli süreçlerin kritik aşamaya geldiği bir sırada Hakan Fidan’ın siyaseti tercih etmesi nedeniyle kırgın olduğu söyleniyor.

Ahmet Davutoğlu, 62. Hükümeti kurarken,  Dışişleri Bakanlığına Hakan Fidan’ı getirmek istemişti. Erdoğan yukarıdaki gerekçelerle o zaman da Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanlığı’na karşı çıkmıştı.

MİT Müsteşarı da olsa o da etten kemikten yaratılmış bir insan.

Hakan Fidan fırtınalı geçen 5 yıllık MİT müsteşarlığı döneminde yoruldu. Eğer milletvekili adayı yapılmasa yine de MİT Müsteşarlığı’ndan ayrılır mıydı diye düşünmeden edemiyorum.

Bu kadar önemli bir görevden sonra Hakan Fidan’a elbette ki istifa et, evine git denilemezdi.

Hizmetine, birikimine, uygun bir pozisyonun kendisine sunulması gerekiyordu.

Vefa ve kadirşinaslık adına.

Ayrıca Hakan Fidan etkili bir operasyonel güce sahip, iyi yetişmiş bir isim. O nedenle tek gerekçenin, ”Yorgunluk” olduğunu sanmıyorum. Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olduğu dönemde MİT, başta Ortadoğu olmak üzere dış politikamızın sahadaki en önemli ayaklarından biri olmuştu. Başbakan Davutoğlu, Hakan Fidan’ı yanında siyaset arkadaşı olarak görmek istiyordu. Hakan Fidan da Davutoğlu kabinesinde yer alıp, ona siyasi mücadelesine omuz vermeyi amaçlıyordu. Davutoğlu ve Fidan’ın birlikte siyaset yapma arzularının bu kararın alınmasında etkili olduğuna inanıyorum. Davutoğlu ve Fidan birlikte siyaset yaparak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a daha güçlü destek olma arzularının bu süreçte etkili olduğuna inanıyorum.

Dışişleri Bakanı olarak yer alabileceği bir kabinede MİT’in yapılanmasından, çözüm sürecine kadar siyasi karar merciinde olmayı arzu edebilir.

Keşke bunlar bir yol kazasına meydan verilmeden yapılsaydı.

Çünkü Recep Tayyip Erdoğan gibi bir lider kolay bulunmuyor. Ahmet Davutoğlu ve Hakan Fidan gibi değerler kolay yetişmiyor. Hakan Fidan olayının yıpratıcı bir hal aldığı görülüp, uhulet ve suhuletle hareket edilmesi gerekiyor.

Unutmayalım “Sitem sevgiden doğar”