Politika

Yaşamdaşlık kültürü üzerine!

Bilgimizi neye borçluyuz? Bu soru hala çok kritik. Beyindeki milyonlarca hücrenin (neronun) karşılaşma biçimine yön verenin tam olarak ne olduğunu açığa kavuşturmadan bu soruya yanıt verilemez

29 Ekim 2021 17:36

Ali Türer

Kapitalizm mülkiyetin kutsallığı temelinde yükseldi. İnsan bu sistem içinde varoluşunu sahip oldukları üzerinden güvence altına alabileceğini sandı. Kendini biriktirdikleri ile tanımladı, ne kadar mal, mülk, servet sahibi ise o kadar güçlüydü. Madem ki yaşam insan içindi, yaşamı bildiği gibi dönüştürmek insanın hakkıydı.

Oysa bugün üzerinde varoluşumuzu sürdürdüğümüz zemin, ayağımızın altından kayıyor, buna tanık oluyoruz. Yaşamı kolaylaştırmak için hoyratça, hırsla doğaya saldırmanın bedelini ödüyoruz. Artık doğa, eski doğa değil, plastiğe boğduk onu, havasını suyunu bozduk. Sırtına yüklediğimiz yükü taşıyamaz hale geldi doğa. Bunun sorumlusu insanoğlu.

Nero Bilimci Prof. Dr. Türker Kılıç’ın, beyin hücrelerinin birbirleri ile kurdukları ilişki biçimi üzerinden çıkarımları var. “Her varlık, içinde bulunduğu ağ ile anlamlıdır” diyor Sayın Kılıç.

Geştaltçılar (Gestalt Psikologları) bize bütünün tek tek parçaların toplamından daha fazla bir şey olduğunu göstermişlerdi. Sayın Kılıç bize, bu fazla olma durumunun, parçaların birbiri ile karşılaşmasından ortaya çıktığını söylüyor. Organizmada, canlılık, toplumsal sistemlerde sistem ruhu, unsurlar arasındaki ağda ortaya çıkıyor.

Bu durumda, yaşama katkısı bakımından insan ediminin arı ediminden daha değerli olduğunu kim iddia edebilir?

Bilgimizi neye borçluyuz? Bu soru hala çok kritik. Beyindeki milyonlarca hücrenin (neronun) karşılaşma biçimine yön verenin tam olarak ne olduğunu açığa kavuşturmadan bu soruya yanıt verilemez. Enformasyonun kendine özgü matematiği var mı? Nörobilim bugün bu soruya cevap bulmaya çalışıyor.

Bu alandaki sınırlı bilgi, bize, beyindeki yüz milyar nöron arasında kurulan ilişki biçiminin doğrusal, determinist değil karmaşık ve çok yönlü olduğunu söylüyor. Benzer büyüklükte bir ağı bilgisayar teknolojisi ile sanal olarak kurmak bugünün teknolojisi ile mümkün değil. Bunu şayet becerilebilseydik, yaşamı yeniden bükmüş olurduk. İşte buna yaratıcılık denir. Fakat bu yaratıcılık, ne sonuç getirir, orası ayrı bir konu.

Peki, yaşamın geçirdiği evrim içinde doğal yolla elde edilen bu olağanüstü zenginliğin, bugünün bilim insanları, sanatçıları, düşün insanları, siyasetçileri, toplum liderleri ne kadar farkındalar ve bu zenginliği nasıl kullanıyorlar? Yani toplumsal alanda belirleyici liderlerimizin Meta bilişsel (üst bilişsel) farkındalıkları ne durumda. Bu insanlar aklılarını doğaya uygun kullanabilme, geleceği yönlendirme becerisine ve niyetine ne ölçüde sahipler? Geleceğimizin, emin ellerde olduğu söylenebilir mi?

Her varlık içinde bulunduğu ağ ile anlamlı ise, bu, tek tek her birimizin varoluşu, diğer insanların, diğer türlerin eylemine bağlı anlamına gelir. Arının polenleri dağıtmadığı yerde insanın yaşamını sürdürme şansı yok. Hal böyle ise “her şey insan için” anlayışından bir an evvel kurtulmak lazım.

Yeryüzünde yaşamı, bakın ne hale getirdik. Doğaya karşı, bu sorumsuzca tutum daha fazla sürdürülemez. Diğer canlı türleri ile kurduğumuz ilişki biçimini, sahip olduğumuz bakış açısını bir an evvel değiştirmek, yeni bir yaşamdaşlık kültürü geliştirmek zorundayız.  Yoksa yolun sonu görünüyor.  

Pandemi süreci, bize bir şey öğretti. Kendimizi koruyabilmemiz karşımızdakinin korunmasına bağlı. Maskeyi karşımızdakini korumak için takıyoruz. Aşı olmak özgür irade kullanımı olmaktan çoktan çıktı, bir sorumluluk haline geldi. Her birimiz içinde bulunduğumuz ilişkiler ağının bize tanıdığı olanak kadar özgürüz. Bunun ayrımına bir an evvel varsak iyi olur.

Pek de alışık olmadığımız bir kültür bu. Ya hırsımızı, bencilliğimizi kontrol altına almayı öğrenecek, sadece diğerleriyle değil, doğayla, diğer türlerle barış içinde birlikte var olmanın yolunu bulacağız, ya da mezarımızı kendi elciğimizle kazacağız.

Hal böyle iken, birbirimizin kafasını gözünü yarmak, üstünlük taslamak, bizim gibi inanmıyor diye karşımızdakini aşağılamak, dışlamak,  küçük avantajlar uğruna doğanın altını üstüne getirmek, milliyetçilik, İslamcılık üzerinden insanları bir birine düşürmek, bunlar boş işler. Büyük büyük laflar ederek böbürlenmenin yaşamda bir karşılığı yok. Bütün bunların üzerinde yeniden düşünmenin zamanı gelmedi mi?

Liderlik, içinde oluşan bencil dürtüye rağmen, yaşamın sağlıklı bir nehir oluşturarak akmasını sağlamak üzere, unsurlar arasındaki ilişkileri yeniden şekillendirebilecek, dönüştürecek bir etki yaratmaktan geçiyor. Yaratıcılık budur. Çatışmacı yaşam içinde çete lideri olmuşsunuz, kime ne yararınız olur?

Antik kültürde Kıbrıslı Zenon (MÖ 364-262), XVII. Yüzyılda Spinoza, bize aslında yüzyıllar öncesinden ihtiyacımız olan bu kültürün ipuçlarını gösterdiler. Helenistik döneme damgasını vuran Stoacılar, bütünün bir parçası olmanın bilinciyle doğaya ve akla uygun yaşamayı önerdiler. Spinoza doğada var olanların düzenli uyumunda kendini belli eden bir ruha, tanrısallığa inandı. Geçmişimizde Şeyh Bedrettin öğretisi ile Yunus Emre şiirleri ile, Mevlana mesnevisi ile bize bu yolu gösterdi. 

Ötekine dönük önyargılarını henüz terk edemediği, tehditler savurmaktan usanmadığı, hırsına boyun eğmekten kendini kurtaramadığı, içine düştüğü yabancılaşma ile baş edemediği yerde, insan için bir gelecek yok. Bunu görmek lazım!

Kaynak: Türker Kılıç, Bilim: Bağlantısallık, Yeni Kültür: Yaşamdaşlık, Ayrıntı yayınlar, 2021.