Gündem

Yargı tatilde, yargısız infaz işbaşında: Savcılığın bıraktığı müvekkillerimiz gözaltında ve ajan-provokatör ilan edildiler, avukatlık yapamıyoruz!

Avukatlar: Yaşananlar “hukuka aykırılık” ile açıklanamayacak ölçüdedir

26 Eylül 2015 18:42

"Sınırları güvenli ve yasal olarak geçme hakkı" için eylem yapan Suriyeli sığınmacılara destek girişimleri sırasında gözaltına alınan ve iktidara yakın medyada, pasaportları da yayımlanarak  "ajan-provokatör" ilan edilen Fransa vatandaşı Charlotte Lecaille ile Almanya vatandaşı Nora Sophia Freitag'ın avukatları, yaşananların "hukuka aykırılıkla bile açıklanamacak ölçüde olduğunu" duyurdular. Avukatlar, müvekkillerinin 21 Eylül'de gözaltında alındıktan bir gün sonra savcılık tarafından serbest bırakılmalarına karşın günlerdir "cezaevi koşullarında Kumkapı'daki Yabancılar Geri Gönderme Merkezi’nde tutulmalarının "anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği ilkesinin açık ihlali" olduğunu vurguladılar. Müvekkilleri ile görüştürülmediklerini, mahkemeler dâhil başvuracak makam bulamadıklarını, etkin avukatlık yapma imkânlarının ortadan kaldırıldığını açıklayan avukatlar, hiçbir dayanak olmadan öne sürülen "ajan-provokatör" iddialarına da tepki gösterdiler.

Halen Yabancılar Geri Gönderme Merkezi’nde tutulan Charlotte Lecaille ile Nora Sophia Freitag'ın avukatları Arzu Aydoğan, Rengin Ergül, Esra Salmanlı, Sinem Uludağ Gök ve Cem Gök'ün Türkçe ve İngilizce yaptıkları ortak açıklama şöyle:

Takvim'in 23 Eylül tarihli nüshasıSuriyeli Mültecilerin yürüyüşü esnasında gözaltına alınan müvekkillerle ilgili zorunlu açıklama

Basına ve kamuoyuna,

Bilindiği üzere, ülkelerinde süren iç savaştan kaçmak ve Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan Suriyeli mültecilerin sayısı 2 milyonu aşmış durumda. Daha iyi şartlarda yaşamak umuduyla deniz yolunu kullanarak Yunanistan’a gitmeye çalışanların ölüm haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. Bu nedenle, bir süredir sosyal medya kanalıyla örgütlenen ve çoğunluğu Suriyeli olan mültecilerin 10 Eylül’den itibaren Edirne’ye doğru yola çıktığı, bir kısmının Edirne girişinde, bir kısmının da Esenler ve Edirne otogarlarında durdurularak günlerce bekletildiği kamuoyunun malumu. Mültecilerin talepleri son derece yalındır: Ölüm yolculuklarına son verilmesi için sınırları güvenli ve yasal olarak geçme hakkı sağlansın.

Bu bekleyiş sürerken çeşitli sivil toplum kuruluşları ve gönüllüler de yemek dağıtmak, sağlık hizmeti sunmak veya sadece manevi dayanışmasını göstermek için göçmenlerin yanında bulunmuştur. Aynı şekilde 21 Eylül’de Esenler otogarında bulunan göçmen grubunun çok zor koşullarda Edirne’ye yürümeye başladığının duyulmasının ardından duyarlı pek çok insan neler yapabileceğini görmek ve yardım etmek için yanlarına gitmiştir.

Polisin TEM otoyolu Mahmutbey gişeler girişinde yaptığı müdahaleden sonra -müdahale edilen grubun bulunduğu yerden uzak olmalarına rağmen- gözaltına alınan müvekkillerimiz Fransa vatandaşı Charlotte Lecaille ve Almanya vatandaşı Nora Sophia Freitag da bunlardan ikisidir. Kendilerinin orada bulunma nedeni, arkadaşlarının ailelerini bulmasına yardım etmek, insani dayanışma göstermekten başka bir şey değildir. Gözaltına alınan diğer üç kişi olanAli Fares, Muhammed Fares ve Abdalsalam Sakkal ise oradaki yüzlerce göçmen gibi yaşadığı yeri terk etmek zorunda olan Suriyelilerdir.

Hiçbir haklı neden olmaksızın gözaltına alınmalarının hukuka aykırılığı bir kenara, savcılık tarafından ertesi gün serbest bırakılmalarının ardından yaşananlar “hukuka aykırılık” ile açıklanamayacak ölçüdedir.

Charlotte Lecaille ve Nora Sophia Freitag’ın hiçbir resmi açıklama yapılmadan ve ilgilisine tebliğ edilen herhangi bir karar olmaksızın 22 Eylül’den bu yana Kumkapı’daki Yabancılar Geri Gönderme Merkezi’nde tutulmaları Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği ilkesinin açık ihlalidir.

Diğer yandan 24 Eylül tarihinde avukatları olarak kendileriyle görüşmek üzere geldiğimizde geri gönderme merkezinde kapıda görevli olan polis memurları tarafından talebimiz Valiliğin bu kişilere özel talimatı olduğu ileri sürülerek reddedilmiştir. Gerçekten böyle bir talimat verildiyse bu açıkça kanuna aykırıdır ve hem emri verenler, hem de kanunsuz emri uygulayanlar suç işlemişlerdir. Bu konudaki kararı görme isteğimiz reddedilmiş ve görevli polis memurlarına görüşme talebiyle sunduğumuz dilekçe de alınmamıştır. AİHM kararlarıyla da vurgulanan Tecrit yasağının güvencelerinden belki de en önemlisi, bir avukatın hukuki yardımına başvurabilme hakkıdır ve bu hakkın soyut olarak tanınması yeterli olmayıp somut ve etkili biçimde kullanılabilirliği sağlanmalıdır.

25 Eylül tarihinde ise söz konusu hukuka aykırılıklar ile idari gözetim ve sınır dışı kararı verilmesi için kanunda öngörülmüş olan 48 saatlik sürenin dolmuş olmasına rağmen cezaevi koşullarındaki misafirhanede tutuluyor olmalarından bahisle İstanbul Nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliği’ne vermek istediğimiz dilekçe alınmamıştır. Müvekkillerimiz adına hukuksal başvuru yapma imkânımız fiilen ortadan kaldırılmıştır. Bayram tatili olması ve başvurabileceğimiz tüm kurumların kapalı olmasını da fırsat bilinerek yapılan bu uygulamalar müvekkillerin haklarını sınırlamanın ötesinde, etkin avukatlık yapma koşullarının ortadan kalkmış olduğunu göstermesi bakımından da son derece kaygı vericidir. Başta avukatlar olmak üzere tüm kamuoyunun bu konuda duyarlı olması beklentimizdir.

Önem taşıyan diğer bir husus ise, müvekkiller ile ilgili bir grup basın organında çıkan asılsız, dayanaksız ve vicdan sınırlarını zorlayan haberlerdir. İnsani dayanışma amacıyla, savaş nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan yüzlerce kişi arasında arkadaşlarını ve onların yakınlarını bulmaya yardım etmek gayesiyle orada bulunan kişilerin yalnızca Avrupa ülkesi vatandaşı olmaları nedeniyle, hiçbir dayanak olmaksızın “Ajan” ve “Provokatör” ilan edilmesi akıl ve mantıkla izah edilebilir değildir. Müvekkillere ifadeleri sırasında sadece 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet ettiklerinden bahisle sorular sorulmuş ve ertesi gün savcılık tarafından serbest bırakılmış olmalarına rağmen, basın organlarının bu düşüncelere nasıl ulaştıkları, haberlerinin kaynağının ne olduğu büyük bir muammadır. Kaldı ki gözaltına alındıkları gün polis memurlarının elinde bulunan pasaport ve tanıtma kartlarının gazetelerde yayınlanması Özel Hayatın Gizliliğinin açık ihlâlidir. Haber içeriğindeki müvekkillerin kişilik haklarını açık ve ağır biçimde ihlal eden ifadelere ilişkin yapılacak başvuruların yanı sıra söz konusu resmi evrakı ifşa eden basın organları ve bunları basın organlarına sızdıran kişiler ile ilgili de gerekli hukuki başvurular yapılacaktır.

Tüm dünyada, yaşamsal anlamda ciddi boyutlarda bulunan göçmen sorunu Suriye’deki iç savaşın ardından çözülemez hale gelmiştir. Sistemin çözümsüzlüğünün sonucu olan savaş ve göç sorununun sorumlusunun müvekkiller olmadığı açıktır. Sorun hukuki değil, politiktir. Müvekkillerin, suçlu gösterilmeye çalışılması ve hukuku tamamen ortadan kaldıran yöntemlerle haklarını kullanmalarının engellenmeye çalışması üzerinden politik hatalar aklanamaz. Suçlu olan ölmemek için karadan sınıra yürüyen göçmenler ve onlarla dayanışma içerisinde olan insanlar değil; savaşları çıkartanlar, körükleyenler ve savaştan kaçmak zorunda kalan zor durumdaki insanlara sınırlarını kapatan devletlerdir.

Süreci bugüne kadar yürüten avukatlar olarak hukuki yolların kapatılmış olması ve yaşanan bilgi kirliliği nedeniyle kamuoyuna bu açıklamayı yapmayı zorunlu gördük. Hukuki dayanaktan yoksun biçimde müvekkillerin tutulmalarına ve diğer hukuka aykırı uygulamalara son verilmesi, haklarındaki mesnetsiz karalama kampanyasının bitirilmesi ve bugüne kadar yapılan hukuka aykırılıklarla ilgili gerekli işlemlerin yapılması için konunun takipçisi olduğumuzu duyuruyoruz.

Saygılarımızla.

İngilizce metin

A Needed Declation About Our Clients Taken Under Custody During the March of Syrian refugees

Public Announcement and Press Release

As you might already know, there are over 2 million Syrian refugees that had to flee their homes due to civil war and take refuge in Turkey now. We keep receiving more and more news of people dying while trying to cross the sea to arrive in Greece in hopes of better lives. The public has become aware that refugees, mostly of Syrian origin, have organized through social media and started on a journey to Edirne from September 10th onwards, many of whom were stopped at the entrance to Edirne as well as in Istanbul Esenler and Edirne bus terminals, and were forcefully kept there waiting for days. The refugees have a very simple demand: Legal and safe passage through the borders in order to stop death crossings.

As refugees kept waiting, many non-governmental organizations and volunteers were also present there to provide food, healthcare services, or simply moral support. Similarly, as news of groups of migrants setting out to march to Edirne in very harsh conditions started coming, many responsible people went there to see if they can provide any help.

Following the police intervention at the Mahmutbey toll booths to the TEM highway, although they were far from the group that the police intervened, our clients Charlotte Lecaille, French citizen, and Nora Sophia Freitag, German citizen, who were among those people trying to provide help, were taken under custody. The reason for their presence there was nothing but to help their friends find their families, and to show humane solidarity. The other three detainees, Ali Fares, Muhammed Fares, and Abdalsalam Sakkal are Syrians that had to leave their homes just like hundreds of other migrants there.

While detaining our clients without any justifications was unlawful, what followed after they were released by the prosecutor's office the next day was way beyond unlawfulness.

Charlotte Lecaille and Nora Sophia Freitag are being held in Kumkapı Foreigners' Repatriation Center since September 22nd without any official statement or legal decision served to relevant parties. This is a clear violation of the principle of an individual's freedom and safety secured under the European Human Rights Agreement and the Constitution of Turkey.

On the other hand, when we, as lawyers, arrived at the Repatriation Center to see our clients on September 24th, our demand to visit them was rejected by the police officers on duty at the gate of the Repatriation Center, on the grounds that the Governor's Office gave special orders for these individuals. If such orders do exist actually, this is explicitly unlawful, and both those who gave the orders, and those who executed the unlawful orders, have committed crime. Our demand to see the said orders was rejected, and our petition to see our clients was not accepted by the police officers on duty. Since one of the most important assurances of prohibition of segregation, as emphasized by European Court of Human Rights, is the right to get legal aid by a lawyer, this right should be concretely held and effectively applied beyond abstract recognition.

On September 25th, the Istanbul Court of Peace on Duty has declined to take our petition remarking these unlawful practices and that our clients are still being detained in the Center under prison conditions despite the fact that the 48-hour time period prescribed by law for administrative supervision and deportation order has expired. Our ability to take legal action on behalf of our clients has been practically eliminated. These unlawful practices, deliberately relying on the fact that it is Bank Holiday (the Eid), and all the institutions that we might apply are closed, have not only limited our clients' rights, but are highly worrisome as they demonstrate that it is now practically impossible to practice law effectively. We expect lawyers and the public to be sensitive to this situation.

False, speculative news articles pushing the limits of conscience that appeared in a group of press organs are also an important consideration. Claiming that these individuals are "Agents" and "Provocateurs" solely on the grounds that they, who went there to find their friends and friends' relatives among hundreds of people who had to leave their countries of origin because of war, are European citizens, is totally irrational. How these press organs came to these conclusions is a mystery, since our clients were just questioned on the grounds that they had violated the Law No. 2911 on Meetings and Demonstrations, and were released the next day. Moreover, news articles showing their passports and IDs that were held by the police on the day of detainment clearly violate the Right of Privacy. Legal action will be taken against those responsible for the news content explicitly and severely violating the individual rights of our clients, the media outlets that exposed these legal documents, and those who leaked these to the press.

Throughout the world, immigration issue has become unsolvable following the civil war in Syria. Our clients are obviously not responsible for problems of war and immigration, as these are results of the system's deadlock. The problem is political, not legal. Political mistakes cannot be justified by incriminating our clients and attempting to prevent them exercising their rights by totally unlawful methods. Obviously, people marching to the border for survival and those supporting them are not the culprits; the states that started and fuelled the war, and closed their borders to desperate people who had to flee their homes due to war are the culprits.

As lawyers involved in the process until now, we consider it necessary to inform the public against current information pollution and lack of legal means. We hereby announce that we are closely following the situation in order to end the legally groundless practices including unlawful and unjustified detention of our clients, to put an end to the speculative defamation campaign against them, and to take necessary action against the unlawfulness of the process.

Respectfully,