06 Nisan 2017 17:21
Ümit Kıvanç*
Suriye'nin İdlib vilayetindeki Han Şeyhun'da yaşanan felaketin savaşın kirliler sepetine atılıp unutulmasını önlemek gerekiyor. Bu tür insan yapısı felaketler karşısındaki davranışımız, insanlığın geleceğini belirleyecektir.
Olay ne yazık ki ilk anından itibaren siyasî hesaplara alet ediliyor ve ona göre ele alınıyor. Esad karşıtları ve cihatçıların destekçileri, ABD yetkililerinin “Esad'ı devirmekten vazgeçtik” yollu açıklamalarının Esad’ı cesaretlendirdiğini, Suriye ordusunun, İdlib'i temizleme harekâtının okkalı bir ilk adımı olarak gaz saldırısını yaptığını ileri sürüyor. Öbür taraf, Esad’ın siyasî bakımdan en avantajlı olduğu koşullarda uluslararası kamuoyunu kendisine yeniden düşman edecek böyle bir eylemi yapmasının anlamsız kaçacağında ısrar ediyor.
Esad ve Suriye ordusu böyle bir şeyi yapabilir mi? Yapabilir. Rusya onay verir mi? Verebilir.
Cihatçı silahlı örgütler böyle bir şey yapar mı? Yapabilir.
Biz şu soruya cevap arayalım: Ne olmuş orada?
Bulabildiğimiz verileri biraraya getirip düşünmemize -Türkiye'de yetişmiş ve yaşıyor olmak dışında- bir engel yok. Sinir gazı üretenlerin, satanların, kullananların ve onları şu ya da bu şekilde savunanların kahrolmasını dileyerek, öğrendiklerimi aktarmaya geçiyorum.
• Çıplak gerçek / Ortada gerçek bir toplu zehirlenme felaketi var, seksen civarında ölü var. (Önce 58 dendi, sonra 70 sayısı telaffuz edildi, 72 oldu, geceleyin Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) 86 sayısını açıkladı.) Otuzu çocuk. Yaralı sayısı üç yüz civarında.
• Zehirli gaz kesin / Ölü ve yaralıların bedenlerinde yara bere bulunmayışı, hattâ kılık kıyafetlerinin yıpranmamış, bombardımanlardaki gibi hasar görmemiş oluşu, insanların zehirli gaz kurbanı olduklarını ortaya koyuyor.
• İki ayrı gaz / Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) örgütünden doktorlar, kimyasal silah saldırısının olduğu Han Şeyhun’a 90 km kadar uzaklıktaki Bab el-Heva Hastanesi’ne getirilen sekiz kişi üzerindeki gözlemlerine dayanarak, kurbanların sinirlere etki eden maddeye mâruz kaldıklarını doğruladı. MSF ekibinin muayene ettiği sekiz hastada, gözbebeklerinin küçülmesi, kas spazmları ve dışkıyı tutamama halleri gibi tipik belirtiler görüldü. Bunlar, sarin veya benzeri bir zehirli gazın varlığına işaret ediyor. MSF ekibi gaz saldırısı kurbanlarının tedavi gördüğü başka hastanelere de gitti. Ekibin buralarda kurbanların üzerinde çamaşır suyu kokusuyla karşılaştığı söyleniyor ki, bu da klorinin varlığına işaret sayılıyor. MSF raporundan çıkan, iki ayrı zehirli gazın kullanılmış olabileceği.
• WHO / Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kurbanlarda zehirli gaz belirtilerine rastlandığını doğruladı. Türkiye’ye getirilen yaralılardan hayatını kaybedenlerin otopsisine katılmak ve kimyasal silah izlerini aramak üzere WHO’dan bir ekip Adana’ya geldi.
• Sarin belirtisi / Yahoo News'a konuşan Dr. Muhammed Mansur, kurbanların ağızlarından köpükler geldiğini, nefes almak için uğraş verdiklerini, kas spazmları geçirdiklerini anlattı. Bunlar sarin gazına maruz kalmanın tipik belirtileri. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), “saldırıda sarin gazı kullanıldı” diyor. (SOHR failin Suriye ordusu olduğu iddiasında.)
• Sarin olmayabilir / Sözkonusu belirtiler, bunlara ilaveten kusma, sarine mâruz kalınan durumlar için tipik, ama bu belirtileri yaratan ille de sarin olmayabilir, başka kimyasallar da olabilir.
• Suriye, Rusya, İran / Suriyeli yetkililer kimyasal silah “kullanmadıklarını ve kullanmayacaklarını” iddia ettiler. Onlara ve Rus yetkililere göre, savaş uçakları Han Şeyhun'u vurdu ve vurdukları yerlerden biri, cihatçılara ait silah deposuydu, burada da kimyasal silahlar vardı. Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü Tümgeneral Igor Konaşenkov, cihatçı silahlı grupların kimyasal silah imal ettiğini ileri sürdü. İran dışişleri sözcülerinden Behram Gassemi, doğrudan “terörist grupları” suçladı.
• Irak’a kimyasal silah nakli? / Tümgeneral Konaşenkov, İdlibli cihatçıların ürettikleri kimyasal silahları “Irak’taki militanlara” aktardıklarını ileri sürdü! Irak’ta DAİŞ var. İdlib’tekiler El-Kaide’ci veya Ahrar el-Şam etrafında kümelenmiş öbür cihatçılar. İki grup da başka bölgelerde DAİŞ ile halen savaşıyor. DAİŞ’e gidemez, Irak’ta kime gidecek bu kimyasallar? Yol boyu Suriye ordusu veya DAİŞ tarafından tutulmuşken nasıl gidecek? Rus tümgeneralin bu iddiayı neye dayanarak ortaya attığı anlaşılamadı. Üstelik, bunların Irak’ta “müteaddit defalar kullanıldığını”, “Iraklı ve uluslararası örgütlerin bu silahların militanlarca kullanıldığını teyit ettiğini” de ekledi sözüne.
• Saatler? / Generalin olaya dair “anlatı”sındaki en büyük sorun bu değil. Daha garip bir durum var. Sputnik News’tan aktaracak olursak: Konaşenkov’a göre, “yerel saatle 11:30-12:30 arasında, bir Suriye uçağı Han Şeyhun’un doğu kenar mahallelerinde teröristlerin büyük bir cephane deposuna ve çok miktarda askerî araç-gerece hava saldırısı düzenle[di]”. Fakat, gaz saldırısının ilk kurbanlarının hastanelere götürülmeye başlanması, sabah yaklaşık dokuz buçukta! Yani bir depo vardıysa ve vurulduysa bile Rus general üç saat sonraki hadiseden bahsediyor. Bu nasıl bir “yanlışlık”?
• Halep’te de? / Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü’nün, Han Şeyhun gaz saldırısının sorumluluğunu “militanlara” yıkmak için söyledikleri arasından bir iddia, kayda geçirilmeyi ve ciddîye alınmayı hak ediyor: Konaşenkov, Han Şeyhun’daki kimyasalların “militanların” Halep’te kullandıklarıyla aynı olduğunu ileri sürdü. Rus askerî uzmanlar 2016 sonlarına doğru bu kimyasallardan örnekler toplamışlar, Rusya Savunma bakanlığı, Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü’ne Halep’e uzman göndermesi için çağrı yapmıştı. Buna karşılık, bizzat RT’nin Suriye haber ajansı SANA’ya dayandırdığı, 13 Kasım 2016 tarihli haberinde, Halep’te cihatçıların kullandığı kimyasal silahın klorin olduğu yeralıyordu. Yani Halep’teki kurbanlarla Han Şeyhun’dakilerin “aynı belirtileri” göstermesi ihtimali yok (klorine mâruz kalanların öksürmesi, burun ve nefes borularında rahatsızlık hissetmeleri, deride yanmalar, gözde rahatsızlık, konjonktivit iltihabı, kimi zaman başağrısı görülmesi gerekiyor.) Ayrıca sarin kokusuz, klorin kokulu. (Bu arada, klorin deyince: Birinci Dünya Savaşı’nda uygun rüzgârda, tek hamlede beş bin asker öldürmüş bir gazdan sözediyoruz. Buna karşılık, en kolay ulaşılabilir, en basit kimyasal silah.)
• Patlama sarin üretir mi? / Rusya Savunma Bakanlığı’nın, “Suriye uçağı silah deposunu bombaladı, oradaki kimyasallar etrafa yayıldı” tezi üzerinde epey gürültü koptu. Zar zor anlayabildiğim teknik gerekçelendirmeleri burada aktarmayacağım. Ancak akla yakın görünen biri şu: Eğer bu felakette sözkonusu edilen, izopropil alkol ile metil fosfonil diflorür karışımı olan sarin ise, ayrı ayrı duran bu maddelerin uçaktan atılan bombanın patlaması sonucu, kimyasal silahı oluşturacak tarzda karışamayacağı ileri sürülüyor. İlaveten, izopropil alkolün böyle bir durumda çok büyük bir ateş topu yaratacağı, Han Şeyhun’da böyle bir şeyin görülmediği belirtiliyor.
• “Tiyatro”? / Bunlara karşılık, Suriye rejimini savunanlar, gördüğümüz video ve fotoğraflara "tiyatro" diyorlar. Bu konuda gün boyu birçok öfkeli mesaj ve iddia işittik. Açıkçası, “bunu rejim yapmadı”ya dayanak olarak söylenenler arasında güçlü kanıtlara rastlanmadı. Cesetler taşınmış, biraraya toplanmış, mizansenler kurulmuş olabilir, bunun aksini kanıtlayan veri yok elde. Ama çocukların cansız bedenleri, gerçek. Ayrı ayrı yerlerde ölenler biraraya getirilip videoları çekildiyse, bu doğrudan doğruya onların gazdan zehirlenmediği veya gazı Suriye ordusunun atmadığı anlamına gelmiyor.
• Prova? / “Tiyatro-mizansen” iddiaları çok yetkili bir ağızdan da dile getirildi. Rusya Dışişleri bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova, internette izlediğimiz Han Şeyhun görüntüleri için, “Bu videolar,” dedi,“provalarının önceden yapıldığı izlenimini veriyor. Tüm bunların açık bir biçimde provokasyon amacı taşıdığına ilişkin şüphemiz yok.” Zaharova, cihatçı örgütler ve El-Kaide ile ilişkili olan Beyaz Baretliler kurtarma ve ilkyardım örgütü ile SOHR’un “güvenilmez kaynaklar” olduğunu söyledi. Zaharova, “prova”iddiasına somut deliller göstermedi.
• El-Kaide karargâhı? / “Tiyatro-mizansen” iddiasını desteklemek için, cesetlerin yayıldığı bir alanın Beyaz Baretliler deposu olduğu ileri sürülüyor. Burada kayaya oyulmuş bölmelerde gizlenmiş araçlar görülüyor. Evet, burası iddia edildiği gibi El-Kaide'cilere ait bir yer olabilir, ama yerlerdeki ölüler başka yerden buraya taşındıysalar bile zehirli gazla öldürüldükleri gerçeği değişmiyor.
• Hastane+sivil savunma merkezi / Başka görüntülerle birlikte değerlendirildiğinde, sözkonusu yerin, gazın atıldığı ileri sürülen ilk hava saldırısından hemen sonra yine havadan vurulan (sanırım kısmen kayaya oyulmuş odalardan meydana gelen) yeraltı hastanesinin dışı olduğu anlaşılıyor. Burası muhtemelen aynı zamanda “sivil savunma” adı altında örgütlenmiş elemanların karargâhı. El-Kaide’nin denetiminde mi, bilmiyoruz.
• Yaralıların taşınması / Özellikle yaralıların taşınmış olmalarında sorun var. Sarine maruz kalan (gazı doğrudan soluyan) kurbanların yaşama şansı -soludukları miktar belirli bir eşiğin altında değilse- en fazla on (10) dakika. Bu süre içinde kurbana atropin gibi "panzehir"ler verilemezse kurtulma şansı yok. Buna dayanarak şu soruyu soranlar var: Her saniyenin hayatî önemi varken kurbanları taşımakla neden vakit kaybedilmiş? Bunu “tiyatro-mizansen” tezine dayanak yapan da var.
• Çıplak elle? / Suriye rejimi yanlılarının en çok üzerinde durduğu hususlardan biri, Beyaz Baretliler tarafından dünyaya yayılan fotoğraflardan birinde yerdeki yaralılara yardıma çalışanların bu işi çıplak elle yapmaları. Bir yanda, sarinin tesirinin yarım saat kadar sürdüğü, giysilerin üzerinden de başkasını etkileyebileceği gerçeği var. Öbür yanda, eğer yarım saatten fazla süre geçtiyse kurbanlara çıplak elle dokunmanın dokunana büyük zarar vermeyeceği görüşü. İzlediğimiz kimi videolarda, bazı görevli elemanların kendilerini koruyacak giysiler giydikleri, eldiven taktıkları görülüyordu. Ancak, tedbiren giyinmekte olanlar da gazdan -ölümcül olmayan düzeyde- etkilenmişti. Galiba önlemler ilk şok ve şaşkınlık atlatılınca alınabilmişti.
• Giysiler / Giysilerinin tişört, sweatshirt, fanila gibi üst kısımlarının kesilmeyip kurbanların başlarından geçirilerek çıkarılmış olması da tartışma konusu edilen bir ayrıntı. Bunların yüze sürünmemesi gerekiyor. Canlı, cansız, can çekişen kurbanların telaş içerisinde koşuşan insanlar tarafından getirilip yığıldığı hastanelerde giysileri çıkarılmamış yaralılar görülüyordu. Eğer gazın dağılmasına yetecek kadar süre geçmediyse bu, etraftakiler için doğrudan hayatâ tehlike anlamına geliyor.
• Mizansen mi acizlik mi? / “Tiyatro-mizansen” tezine bu da dayanak yapılıyor. Öte yandan, karmaşa felaketin ve içinde bulunulan zor koşulların ürünü ve ifadesi sayılabilir. Bu ve benzeri olgular, heyecan, işgüzarlık, işbilmezlik ürünü de olabilirler. Buradan bir yere varılamaz.
• Ölenler şehrin yerlisi değil? / Rejim yanlılarının bazıları, ölenlerin Han Şeyhunlular değil, cihatçıların başka yerlerden kaçırdığı insanlar olduklarını iddia ettiler. Bu iddia hiç akla yakın değil. O kadar çok yüz fotoğrafı ve videosu yayımlandı ki, bu insanlar kolaylıkla teşhis edilebilir. Kaldı ki, pek çok isim de var ortada.
• Patlama yeri / Saldırı uçaktan atılan, gaz içeren bomba ile yapıldı, deniyor. Kanıt olarak asfaltta açılmış çukur gösteriliyor. Çukurun ters açıdan bir fotoğrafı burada. Bombanın patlayıp çukur açtığı yeri kuşbakışı gördüğümüz bu fotoğrafta ise, herhangi bir silah deposunun hedef alınmış olamayacağını, çünkü orada böyle bir şeyin bulunmadığını görüyoruz. (Bombanın atıldığı yerin hemen dibinde bir büyük silo var.) Bu aynı zamanda, “vurulan, cihatçıların silah deposuydu” tezini geçersiz kılacak bir olgu. (Çukurun başka bir fotoğrafı için burayı, bir tane daha görmek isterseniz burayı tıklayın. Ve son olarak, çukurdan kimyasal saldırıya kanıt olabilecek örnekler elde edebilme amacıyla parçaların toplandığını gösteren fotoğraf.)
• Asfalttaki çukur / Boyutları itibarıyla ufak çaplı bir patlama sonucu oluşmuş gözüken bu çukura sahiden sözkonusu gazı içeren bomba mı yolaçtı? Bilemiyoruz. Sarin yayacak bombanın büyüklüğü, yaratacağı patlamanın şiddeti, asfaltta açacağı çukurun derinliği ve çapı, bu işin uzmanları el atmazsa bizim öğrenemeyeceğimiz ayrıntılar. Ancak şurası muhakkak ki, eğer kimyasal silah değilse, tahrip gücü bu kadarcık bir bombayı atmak amacıyla savaş uçaklarının uçurulması akla sığacak bir ihtimal değil. Hem bu nasıl ufacık bir bomba? Çukuru “mizanseni” kuranların açtığı, içine boş kovanı onların koyduğu ileri sürülecekse… bilemeyeceğim.
• Kartuş / Zehirli gazı barındırdığı ileri sürülen kartuşun fotoğrafına bakmak isteyen uzman olursa, burada. Bu yazıyı hazırlarken bu mühimmat hakkında aydınlatıcı söz söyleyene rastlamadım. Kartuş mu demek lazım, kovan mı, bakındım, onu da öğrenemedim açıkçası.
• Mavi iz? / Kimyasal silah niteliğindeki bombaların asfaltta bu çapta çukur açmayacağını, o çapta bir patlamaya yolaçmayacağını iddia eden de oldu. Birileri de, oluşacak çukurun çeperinde renkli (genellikle mavi) iz kalması gerektiğini ileri sürdü. Burada bunlar yok. Şart mıdır? Uzmanların yardımına muhtacız.
• Hedef? / Asfaltta çukur açan ve gaz barındırdığı ileri sürülen bombanın atıldığı yer başka bir fotoğrafta daha geniş görülüyor. Burası böyle bir saldırı için uygun hedef midir, yine uzmanlara muhtacız.
• Güvenemiyoruz / Ayrıca fotoğrafları paylaşanlara gözü kapalı inanamıyoruz. Çünkü ilkin herkes taraf. İkincisi, daha önce çok kafaya getirildik. Üçüncüsü, böyle durumlarda herkes uzman kesiliyor ve iyi niyetle, haklı tepki ve öfkeyle, telaşla bol bol yanlış bilgi yayılabiliyor. Şimdi buna bir örnek gelecek.
• Rus uçağı? Büyük patlama? / 4 Nisan sabahı 07:59’da Youtube’a yüklenen bir videoda, Han Şeyhun’a uçaktan atılan bomba ve yolaçtığı büyük patlama (dört-beş minare boyu yükselen dumanlar) görülüyor. Hak Haber Ajansı’nın bu videoya link veren tweet’inde, “Rus hava kuvvetlerinin Han Şeyhun’a kimyasal roket attığı” ileri sürülüyor. Bu tweet 08:21’de, hava akınından yirmi iki dakika sonra atılmış, ama ilk andan itibaren başlığı bu muydu, Bellingcat bulamamış. Muhtemelen değildi. Bu görüntü belli ki yanıltıcı. Çünkü hem patlamanın bu büyüklükte hem asfaltta açılan çukurun o -ufak- çap ve derinlikte olması mümkün değil. Demek birkaç hava saldırısından sözediyoruz.
• Binniş hastanesi videosu / İdlib Medya Merkezi’nin 09:22’de Facebook’a yüklediği, gaz kurbanlarına ilk müdahaleleri gösteren videodan iki dakika sonra, 09:24’te Han Şeyhun’a çok yakın Binniş hastanesinde görev yapan Doktor Sacul İslâm tweet attı, “hastanenin sarin saldırısı kurbanlarıyla dolduğunu” bildirdi, “kanıt isteyenle görüntülü görüşme yapabileceğini” duyurdu. 09:33’te Youtube’a yüklenen videoda ise çocuk kurbanlar, bir kısmı halen can çekişirken, görülüyordu. Bunları Dr. İslâm’ın kurbanlardan birinin elini kokladığı, “bu klorin değil, yaralılarda klorin kokusu almıyoruz” dediği, henüz yaşayan kurbanlardan birinin gözüne elfeneriyle ışık tuttuğu, yaralı delikanlının gözbebeğinin hiç oynamadığı, doktorun, gözbebeği küçülmesi ve ışığa tepkisizliğin sarin gazına maruz kalmanın kanıtı olduğunu anlattığı video izledi.
• Dr. Sacul İslâm / Bu kişinin kimliği, kimyasal saldırı haberini mizansen diye niteleyenlerin dayanaklarından birini oluşturdu. Dr. Sacul İslâm, Birleşik Krallık vatandaşı. Kalkıp Suriye'ye gitmiş, İdlib'te çalışıyor. Gidiş gerekçesi belli ki ideolojik. Dr. İslâm’ın, silahlı cihatçı grupların elindeyken Halep'te ve şimdi de İdlib'te çalışan El-Kaide yanlısı Amerikalı gazeteci Bilal Abdülkerim'e ("On the Ground News") röportaj vermişliği var. Dr. İslâm'ı şaibeli kılan, doktorun Britanya'dayken karıştığı polisiye hadise. Londra Üniversitesi'ni bitiren ve St. Bart's Hastanesi'nde doktor olarak çalışan Doğu Londralı İslâm, 2012 yılında, Zübeyir Çavduri ile birlikte Suriye'de bazı Batılıların kaçırılmasına bulaşmakla suçlanmış, Belmarsh Cezaevi'nde yatmış, ancak savcılık suçlamalara delil bulamadığı için beraat edip salıverilmişti. Bu hadiseden sonra istihbarat servisleri onu yakından izlemeye başladı, doktor lisansı da iptal edildi. Dr. İslâm’ın El-Kaide’ci olup olmaması, eğer tek kaynağımız o olsaydı önem taşıyabilirdi; şimdi pek taşımıyor.
• Maaret el-Numan hastanesinin bombalanması / Suriye ordusunun gaz saldırısını önceden planladığını ileri sürenler, çok yakındaki Maaret el-Numan hastanesinin iki gün önce (3 Nisan) akşam yedi buçukta, ardarda üç hava saldırısıyla hedef alındığına, acil servisi ve ameliyathanelerin kullanılamaz hale getirildiğine işaret ediyorlar. İki olay arasında bağlantı olmayabilir. Çünkü hastaneler zaten hava saldırılarında en çok hedef alınan yerler arasında. Geçen yıl MSF, Suriye’de 32 ayrı sağlık kuruluşuna toplam 71 saldırı yapıldığına dair raporlar aldığını duyurmuştu.
Ne bulduysam aktarmaya gayret ettim, artık keseyim. Bu gaz saldırısı olayların gidişatını değiştirebilir, bir sürü siyasî mevzu konuşmak zorunda kalabiliriz. “Kimyasal silah üreten, satan, kullanan kahrolsun” çizgisinden ayrılmamak dileğiyle…
* Bu yazı ilk olarak P24'te yayımlanmıştır.
© Tüm hakları saklıdır.