Gündem

Türkiye'de bir ilk: Bizans Araştırmaları Merkezi açıldı, ikincisi yolda

Koç Üniversitesi'nin ardından Boğaziçi Üniversitesi'nde de Bizans Araştırmaları Merkezi kuruluyor

17 Kasım 2015 13:04

Koç Üniversitesi ve Stavros Niarchos Vakfı iş birliğiyle Rumeli Feneri Kampüsü'nde Geç Antik Çağ ve Bizans Araştırmaları Merkezi (GABAM) kuruldu.

GABAM'ın açılış töreninde katılan Taraf gazetesi yazarı Prof. Murat Belge, "Baktım, Nevra Necipoğlu da oradaydı. Nevra da parlak bir Bizans tarihçisidir. Meğer yarın, öbür gün, Boğaziçi’nde de bir Bizans incelemeleri merkezi resmen ve fiilen açılacakmış" diyerek, Boğaziçi Üniversitesi'nde de bir Bizans Araştırmaları Merkezi'nin kurulacağını söyledi.

Prof. Belge, "Şimdi, evet ve nihayet, iki Bizans merkezinin çalıştığı bir toplum olmanın kapısını açtık. Bunu sağlamakta katkısı olanlara tebrikler ve teşekkürler" dedi.

Prof. Murat Belge'nin Taraf gazetesinin bugünkü (17 Kasım 2015) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:

Koç Üniversitesi’nde bir “Bizans Araştırmaları Merkezi” kurulmuş. Geçen gün açılış törenindeydim. Bir rastlantı sonucu haberim oldu. Kadim arkadaşım Judith Herrin’i bu törendeki konuşmalardan birini yapmak üzere İngiltere’den çağırmışlar. Ben de onun davetlisi olarak gittim.

Baktım, Nevra Necipoğlu da oradaydı. Nevra da parlak bir Bizans tarihçisidir. Meğer yarın, öbür gün, Boğaziçi’nde de bir Bizans incelemeleri merkezi resmen ve fiilen açılacakmış.

Çok tuhaf toplum Türkiye. “Tek” tuhaf herhalde değil, “en” tuhaf olacağını da sanmıyorum. “Tuhaf”lık deyince, herkesin var bir ya da birçok marifeti. Ama biz de, bir sıralama yapılabilirse, epey yukarılarda oluruz sanıyorum.

“Araştırma Merkezi” derken, tuhaflık nereden mi çıktı? 2015 yılındayız. Bu iki “Bizans merkezi” açılıyor, kuruluyor, her ne oluyorsa, ama bu, ilk kez oluyor.

Bizans neresi? Burası! Adı “kentte” demek olan “eis tin polis”ten gelen İstanbul. İstanbul’un daha eski adı. Bütün Anadolu, Bizans İmparatorluğu’nun, yani Doğu Roma İmparatorluğu’nun bin yıl yaşadığı yerdi. Tabii Trakya da öyle. Bu eski imparatorluğun zamanında yayıldığı toprakların üstünde bugün çeşitli yeni ülkeler kurulu. Bunların hiçbiri, Türkiye kadar, “eski Bizans toprağı” üstünde kurulu değil.

2015’te, ilk kez, “Bizans Araştırmaları Merkezi” kuruyoruz. Buna da şükür. Aslında hâlâ egemen olan zihniyet buralarda da hükmünü icra etse, Koç Üniversitesi veya Boğaziçi Üniversitesi’nde böyle merkezler bugün bile açılmayabilirdi.

Açılışta konuşan Judith Herrin Bizans’ın bu dünyada tek bir “varis”i olmadığını, mirasının da bir dünya mirası olduğunu söyledi. Evet, bütün eski medeniyetler için söylenmesi gereken bir söz bu. Sümer medeniyetinin varisi Mezopotamya’nın bugünkü halkı ya da Mısır medeniyetinin varisi bugün Mısır’da yaşayan halk mı? İstiyorlarsa, evet, elbette onlar da varisi; ama bütün insanlık da varisi.

Bu, bizim eğitim sistemimizde olan bir şey değil. Onun için de “sokaktaki adam”a sorduğumuza, Bizans’ın “kahpe Bizans” olduğunu söyleyecektir. Ama “sokakta olmayan adam” da bundan çok farklı konuşmayacaktır. Koskoca Köprülü, Osmanlı kurumlarının aslında Bizans’a bir şey borçlu olmadığını kanıtlamak için bin dereden su getirmişti.

Bizans’ın varisi, Yunanistan’dır. 2015 yılına kadar bu ülkede bir “Bizans Araştırmaları Merkezi” olmamasının başlıca nedeni bu inanç. Dil ve din gibi iki çok önemli alanda Bizans’tan Yunanistan’a bir süreklilik olduğu doğrudur. Ama öncelikle devlet kurumlarında, bugünkü Yunanistan’dan çok Türkiye Bizans’ın “devam”ı olmuştur. Şüphesiz, yalnız “devlet” ve “kurum” düzeyinde kalan bir devamlılık değil bu. Örneğin, tavla oynarken de devam ettiriyoruz.

“Osmanlı musikisi” dediğimiz, “Klasik Türk musikisi” dediğimiz, bence çok incelmiş musiki içinde Bizans’ın payını ciddiyetle çalışan kaç kişi çıktı? Yani, 19. yüzyıl ve sonrasının milliyetçi ideoloji çağında Bizans’ı sadece unutmak değil, unutturmak, bir “ulusal görev” olarak karşımıza çıktı. Bu, “öz”ümüzü “yabancı” etkilerden arındırmak için gerekli göründü. Ama aynı zamanda, belki “93 Harbi” sonrasında başgösteren, “Hıristiyan medeniyetini yıkan barbar Türk” imgesinin yarattığı korkuyla da, Bizans’ı silme politikası izlendi.

Şimdi, evet ve nihayet, iki Bizans merkezinin çalıştığı bir toplum olmanın kapısını açtık. Bunu sağlamakta katkısı olanlara tebrikler ve teşekkürler. Daha önce de kaç kere yazmıştım, gene tekrar edeyim: örneğin Hipodrom’un güney ucunu meydana getiren Sphendon’u araştırmaya uzun boylu gerek yok. Orada duruyor. Kapalı! Roma’da Colosseum’un kapalı tutulması anlamına gelecek bir durum! Gene fazla araştırmaya gerek yok: Cağaloğlu, Acımusluk Sokağı’na giderseniz Bizans’tan kalma çok ilginç bir yapının bir harabe halinde durduğunu görürsünüz.

Yalnız ikisini söyleyip bırakayım. Aslında liste bayağı kabarık. Ama bu konu benim içinde devamlı bir burkuntu duyduğum bir konudur; onun için, herhalde başlamışken birkaç “Bizans” yazısı daha yazarım.