Gündem

Türkiye yazarı: Tarihin en büyük kazıklarından 'Geri Kabul Anlaşması'nı çokbilmişler sayesinde kabul ettik!

"Hocanın kompleksli ekini yeri göğü inletti, 'İtibarımız arttı' diye"

Davutoğlu, dönemin Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk ve AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker ile

14 Mart 2017 16:10

Türkiye yazarı Fuat Uğur, Ahmet Davutoğlu'nun aşbakanlığı döneminde Avrupa Birliği (AB) ile yapılan mültecilerin Geri Kabul Anlaşması'nın "tarihin en büyük kazıklarından biri" olduğunu ileri sürdü. Uğur, "Hoca'yı Avrupa Parlamentosu'nda 'huşu' içinde dinlediklerinde kompleksli ekibi yeri göğü inletti 'itibarımız arttı' diye. Sonra da tarihin en büyük kazıklarından biri olan 'Geri kabul anlaşmasını' yırtınmamıza rağmen kabul ettirdiler bu çokbilmişler sayesinde Türkiye’ye" diye yazdı.

AB topraklarına Türkiye üzerinden girdiği tespit edilen kişilerin geri gönderilmesini öngören Geri Kabul Anlaşması 1 Ekim 2014 tarihinde kabul edilmişti. Anlaşmanın, Türk vatandaşı olmayan göçmenlerin de Türkiye'ye iadesini öngören son aşamasının 2017 yılında yürürlüğe girmesi bekleniyordu. Ancak Türkiye ile AB arasındaki mülteci krizi konusundaki yakın işbirliği nedeniyle bu tarih öne çekilmişti. Geri Kabul Anlaşması'nın tüm hükümleriyle uygulanması, Türk vatandaşlarına Schengen Bölgesi'nde vize serbestisi tanınmasının ön koşullarından birini oluşturuyordu.

Fuat Uğur'un "Biraz ağır olacak ama söylemenin tam vakti" başlığıyla yayımlanan (14 Mart 2017) yazısı şöyle:

Bir sözü güçlü ve etkili kılan onun sakin bir üslupla, sükûnet döneminde dile getirilmesidir.

Kavgaya tutuştuğunda artık yumruklar konuşur, sözün kıymeti kalmaz.
Bugün “Faşist ve Nazi kalıntıları” diye tanımladığımız Batı ile sarsıntılı ilişkilerimizin geçmişi yüzlerce yıllık tarihe ve tecrübeye dayalı.
Gerekli dersi çıkardığımız söylenebilir mi? Batı’nın hep ön alan, plânlı ve programlı stratejilerini öngörüp, proaktif karşı ataklarla oyun bozucu olabildik mi?
Hayır.
Hep reaksiyoner olduk.
Son 3-4 yıldır Almanya ile karşılıklı geriliyoruz misal.
Ne oldu?
Merkel sürekli alttan alıp iki çift laf edince gururumuz okşandı.
“Kadın su yolu yaptı Türkiye’yi, gelsin yerleşsin bari” deyip kıs kıs güldük.
Hâlbuki o vatanı için çalışıyordu.
“Hoca”yı Avrupa Parlamentosu’nda “huşu” içinde dinlediklerinde de kompleksli ekibi yeri göğü inletti “İtibarımız arttı” diye.
Sonra da tarihin en büyük kazıklarından biri olan “Geri kabul anlaşmasını” yırtınmamıza rağmen(*) kabul ettirdiler bu çokbilmişler sayesinde Türkiye’ye.
Dayatılan 72 maddelik kriter de bonusu oldu. 10 milyar avro harcama yapmış Türkiye’ye 3 milyar önerip alay ettiler. Zaten onu da şimdiye dek vermediler.
Adamlar bize incik boncukla kandırdıkları kabile muamelesi çektiler, ruhumuz duymadı.
Oysa Alman medyası 2011 yılından bu yana sistematik biçimde AK Parti, Türkiye ve Erdoğan düşmanlığı üretiyordu. Biz ise Batı bizden bahsediyor diye övündük bile.
Alman medyasının yaptığı aslında, bekledikleri darbe girişimi için “Erdoğan diktatördü” algısıyla haklılık zemini oluşturmaktı. Darbe başarılı olsaydı sahte bir üzüntüyle “Hay Allah darbe çok kötü, demokrasiye bir an evvel geçilmeli, mağdurlara adil davranılmalı” açıklamaları yapılacaktı.
“Darbe kötü ama Erdoğan da diktatördü canım.”
Ama 15 Temmuz başarısız olunca şanzımanları dağıldı. Öfkelerinin ve yaptıkları alçaklıkların sebebi bu. Şimdi ellerindeki son koz, referandumdan 'Hayır' çıkması ve iktidarın Erdoğan’dan alınması.
Sisi’nin darbesine “halk darbesi” deyip adamı 8 milyar avro karşılığında kırmızı halı sererek karşılamaları da aynı taktiğin ürünü.
Ancak olan biteni tiksindirici olarak nitelemek tek başına anlam ifade etmiyor ne yazık ki.
Sorun burada.
Alman medyası sistematik negatif propagandaya başladığında yukarıda da belirttiğim gibi proaktif bir tutum almak gerekliydi.
Yıllardan beri Avrupa’da, başta Almanya olmak üzere Hollanda, Belçika, Fransa, Avusturya ve Danimarka gibi ülkelerde göçmenlere ve özellikle de Türkiye kökenlilere yönelik insan hakkı ihlalleri almış başını gitmekteydi.
Örnek mi istersiniz, istemediğiniz kadar çok.
Misal, Jugendamt adı verilen çocuk esirgeme kurumu muadili Alman Gençlik Dairesi, bugüne dek on binlerce Türk çocuğunu çeşitli sudan gerekçelerle ailelerinden kopardı. Hem de Alman yasalarını bile ihlal ederek bu çocukları Hıristiyan ailelerin yanına verip asimile ettiler. Ve bu durum hız kesmeksizin devam ediyor.  Aileler çığlık attılar ama seslerini duyan olmadı. Avrupa’da Gündem programında 8 yıl boyunca bu ailelerin çığlıklarını duyurmaya çalıştım, Türkiye gazetesinde yazdım ve ilgili bakanlıkları uyardım; ama kulaklar sağırdı. Aynı uygulama Hollanda’da vardı, Fransa ve Norveç’te de.
Almanya’nın polis devleti olduğunu söylediğimizde insanlar “Hangi ülkeden bahsediyorsunuz” der gibi bakıyorlardı. Oysa özellikle Türk vatandaşlarına yönelik akıl almaz haksızlıklar, polis şiddeti vakayı adiyedendi Almanya’da.
Hollanda’da ya da Belçika’da Türkler çekildikleri karakollarda dayak atılarak öldürülüyorlar kimsenin umurunda olmuyordu. Belçika’da Leuven Hulp hapishanesindeki gardiyan şiddeti sonucu ölen Aziz Karaşam, Hollanda’da Ijmuiden Polis Merkezi’ndeki polislerin kıyasıya dövüp katlettiği Cengiz Gürz umurumuzda olmadı.
İnsan hakkı ihlalleri ve demokrasi için o vakit çıkarsaydık sesimizi ve söyleseydik sözümüzü, bugün bir etkisi ve değeri olurdu.
Şimdi kavganın en sıcak anında bir bakanımızın “Bugün medeni Avrupa’nın tam ortasındaki Almanya’da 9 bin göçmen çocuğun kayıp olması neyle izah edilebilir” diye yaptığı naif açıklamanın hiçbir karşılığı ve gücü yok. Almanya’da 10 bin çocuğun kaybolduğunu bir yıldan beri söylüyoruz, siz neredeydiniz?
En azından burnunuzun dibindeki çalışmayı parlatıp kullansaydınız.
Sakarya Milletvekili İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün ile ekibinin 24 Ekim 2013 tarihinde kabul edilen “Almanya, Hollanda, Belçika gençlik dairelerinin Türkiye kökenli çocuklara yönelik uygulamalara ilişkin inceleme raporu” ile “Belçika ceza infaz kurumları ile Hollanda ceza ifnaz kurumu ve kolluk uygulamaları inceleme raporu”ndan söz ediyorum, evet.
Yapılmadı, tembellik edildi.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) mı?
Yorum yok.
Eh bu kurumdan sorumlu Devlet Bakanı da Tuğrul Türkeş.
Nasıl derler, söz bitti.
.....
 

 

 

geri kabul anlaşması tarihinde imzalanmıştı