Gündem

Suruç katliamından yaralı kurtulan Cuştan: Suruç için adalet demekten vazgeçmeyeceğiz

"Halkın vicdanına seslenmeye devam edeceğim"

21 Temmuz 2018 11:00

Suruç katliamından yaralı kurtulan, Etkin Haber Ajansı muhabiri Havva Cuştan 9 aylık tutukluluğun ardından çıkarıldığı ilk mahkemede, Suruç katliamının üçüncü yıldönümüne 3 gün kala tahliye edildi. Cuştan, "Bizler asla Suruç için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz" dedi.

Cumhuriyet'ten Seyhan Avşar'ın haberine göre Cuştan’ı Bakırköy Cezaevi’nin kapısında ailesi, meslektaşları ve dostları karşıladı. Doğum gününde cezaevinde olan Cuştan’ın doğum günü cezaevi önünde kesilen pastayla kutlandı. “Suruç katliamının yıldönümünde adalet talebimi sokakta haykırıp haykıramayacağım bile meçhuldü” diyen Cuştan, “Suruç’u hapishanede karşılamak istemiyordum. Ancak tahliye edilmesem dahi cezaevinde ‘Suruç için adalet demekten’ vazgeçmeyecektim” diyor.

Cuştan'ın açıklamaları şöyle:

-Öncelikle geçmiş olsun... Bir gece gözaltına alındığını duyduk. Ardından tutuklandığını... Tutuklanmayı bekliyor muydun?

Tutuklanmak beklemediğim bir şey değildi. Bu süreçte muhalif her gazetecinin başına gelebilecek bir şey. Nitekim tutuklanmayan gazetecilerin bile çok sayıda soruşturması, açılan davaları var. Tutuklanmak uğradığımız baskılardan sadece biriydi. Alanlarda haber takibi yaptırmamakla, kolluğun keyfi GBT baskılarıyla da sık sık karşılaşıyoruz. Basın üzerindeki bu kadar baskı ve sansür varken benim tutuklanmam münferit ya da tesadüf değildi. Ayrıca gözaltına alınırken işkenceye uğradım. Yüzüstü yere uzatıldım. Ellerime ters kelepçe takıldı. Üzerime bir Terörle Mücadele Polisi oturdu. İkametgâhımın bulunduğu evden gözaltına alınmama rağmen kaçıyormuşum, gizli saklı bir insanmışım gibi davranıldı.

-Uzun bir tutukluluk süreci yaşadın... Nasıl geçti bu süreç?

Aslında hapishaneler tüm egemenler için yıldırma amacıyla kullanılmakta. Ama içerde insanlığın olduğu her yerde yaşamın üretildiğini görüyor insan. İlk tutuklandığımda beni izbe karanlık bir yerin beklediğini düşünüyordum ama koğuşa adımımı atar atmaz üniversite yurduna gelmiş gibi hissettim kendimi. Cezaevinde hep söylediğim bir şey vardı: Hapishane gri duvarlar arasında, yemyeşil bir yaşam. Bu yaşamı da burada bulunan güzel kadınlar emek ile örüyor. Cezaevi benim için kara kuru bir yaşam değil, yemyeşil bir alandı ve bu yeşilliği bizler yaratıyoruz. Örneğin; hayatımın en güzel yılbaşını orada geçirdim. Sürekli kitap okudum, İngilizcemi geliştirdim. Güzel dostluklar edindim. İnsanların birbirine fiziki olarak dokunmasa bile nasıl yanında olabileceğini, dayanışmanın ne demek olduğunu gördüm.

-Bir poşet dolusu mektup getirmişsin yanında...

Cezaevinde haberini yaptığım insanlar, meslektaşlarım beni mektuplarıyla, gönderdikleri kitaplarla yalnız bırakmadılar. Aslında çok güzel bir laf vardır ya, “Dayanışma ezilenlerin inceliğidir” diye haberlerini yaptığım ezilenlerin o inceliklerinin ne demek olduğunu somut olarak hissettim. Herkese sizin aracılığınızla çok teşekkür ediyorum.

- Suruç katliamının 3. yıldönümünü cezaevinde geçirmekten son dakikada kurtuldun. Neler söylemek istersin?

Suruç katliamının yıl dönümünde adalet talebimi sokakta haykırıp haykıramayacağım bile meçhuldü. Suruç’u hapishanede karşılamak istemiyordum. Ancak tahliyeedilmesem dahi cezaevinde Suruç için adalet demekten vazgeçmeyecektim. Tutuklanmamın zaten esas nedeni IŞİD’e karşı mücadele yürütmemdi. IŞİD’in saldırısına doğrudan maruz kalan biri olarak, IŞİD’e karşı olduğum için tutuklanmam ise büyük bir ironi, insanlık adına ise büyük bir utanç. Bizi yargılayan mahkemeye bakınca bile bu ironiyi görebiliriz. Suruç’un katliamının mağdurlarını yargılayan mahkeme heyeti ertesi gün IŞİD’in yaptığı Reina katliamcılarını yargıladı. Bizler asla Suruç için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz. Ayrıca halkın vicdanına seslenmeye devam edeceğim.