Kültür-Sanat

"Sisifos diyarında aydın olmak ve yarını farklı kılmak"

Uzun yıllardır çatışma, göç, yoksulluk, yok sayılan bir dili kullanmanın/kullanamamanın sancıları, acı ve diğer güçten düşürücü koşullarda mücadele eden bir toplumun sesi olma misyonunu üstlenen sanatçıların, zorluklarla bezenmiş yolculuğu okuru derinden sarsıyor

12 Aralık 2023 00:00

Mehmet Selam Enez*

"Karanlık zamanlarda göz görmeye başlar."

Theodore Roethke

Bu kitap, yaralı bir coğrafyanın çığlığıdır. Yazar Metin Aydın "Bu Bir Söyleşi Kitabıdır"** başlık eserinde, yıllarca susturulmuş ve "Acıyı bal eylemiş" bir toplumun sesi olma misyonunu üstlenen sanatçıların uzun soluklu yolculuğuna çıkarıyor bizi.

Bu öyle bir misyon ki, okuyucuyu dile getirilmemiş acılarla yoğrulan bir coğrafyada dolaştırıyor. İnsanı köklerine döndürüp içinde yaşadığı toplumun, toplumsal hafızasını görmesine katkıda bulunuyor. Maurice Halbwachs, bireysel hafızanın dahi toplumsal nitelikte olduğunu ve bellek dediğimiz kavramın sosyal koşullara bağlı olduğunu ifade ediyor. Ona göre"Bazı anıların yeniden ortaya çıkmamasının nedeni, çok eski olmaları ve yavaş yavaş yitip gitmeleri değil, bugünkü toplumsal yaşama ait bir kavramlar sistemi içine gömülmüş olmalarıdır. Toplumsal hafıza insanın, kimlik, tarih ve hakikat ile kurduğu ilişkinin farklı perspektiften ele alınması, geçmişi anlayıp bugünü yaşamayı ve gelecek için 'insan' temelli programlar oluşturulması açısından da oldukça önemlidir."

Uzun yıllardır çatışma, göç, yoksulluk, yok sayılan bir dili kullanmanın/kullanamamanın sancıları, acı ve diğer güçten düşürücü koşullarda mücadele eden bir toplumun sesi olma misyonunu üstlenen sanatçıların, zorluklarla bezenmiş yolculuğu okuru derinden sarsıyor. Tek tek insanı anlamak için toplumsal insana da bakmak gerekiyor. Sanat, insan kültürünün en etkili ve kapsayıcı etkinliklerinden biridir. Sanatçı bütün dünyaya sahip çıkar, dünya tarafından yönetilmek yerine her türlü engellemeler, baskıya rağmen, onu kendi kişiliğinde yeniden şekillendirir ve insana yeni bir nefes alma alanı sağlar. Toplum üzerinde büyük etkisi olan sanat, toplum yaşamına dair bilgiyi korumanın ve aktarmanın da önemli bir yoludur. Söz konusu kitapta, sanatın farklı dallarından sanatçılarla yapılan söyleşiler, toplumun kolektif hafızasını göstermesi açısından son derece önemlidir. Yazarından, mimarına, müzisyeninden bilim insanına kadar farklı yelpazeden gelen bilgiler bize, toplumun yaşam tarzı, kültürel yapısı, daha da derin haliyle yaşama bakış açısını öğrenme ve algılama olanağı sunuyor.

Kitap, aynı zamanda bölgede yaşamanın nasıl hissettirdiğine dair bilgiyi aktarırken bireysel ve toplumsal travmaların yaşamı nasıl etkilediğine dair ayna da tutuyor.

Toplumsal travmalar, toplumsal hayatın her yanını sarabilme özelliğine sahip olup yeni travmalara da yol açabilir. Bir toplumun sosyal, kültürel, psiko-sosyal ve ekonomik yapı taşlarını da derinden etkiler. Travmalar görmezden gelindikçe, yaşananlar normalleştirildikçe ve travmaya yol açan sebepler ortadan kalkmadıkça kuşaktan kuşağa aktarılarak büyür. Bunları anlatmanın en iyi yolu elbette sanattır. Latife Tekin'in de dediği gibi, "İnsan ancak acılar karşısında konuştuğunda inandırıcı olan bir varlıktır." İnsan acısını hissetmediği bir durumun bilgisine de ulaşamaz. Tarihe tanıklık etmek, bu tanıklığı yeni kuşaklara aktarmak, toplumsal travmaları anlama açısından çok önemlidir. Birbirimizin acısını anlayabilmek, sadece kendi açımızdan değil, "öteki"nin tarafından da bakmayı başarabilmek sorunları aşma ve "insan" paydasında buluşmada önemli bir adımdır.

Yaralı bir coğrafyada sorunların kaynağına inme ve acıların nedenlerini doğru tahlil etme konusunda başarısız olma nedeniyle, cesaretleri kırılmış ve ümitlerini kaybetmiş insanlara bir umut olma misyonu da kitabın dikkate değer özelliklerinden biri. Yaşadığımız sorunların cevabı sadece kendi hikâyemizde değildir bazen. Aradığımız cevap, toplumun kolektif hafızasındadır çoğu zaman.

Yapılan araştırmalar, travmaların miras olarak nesiller arasında aktarıldığını gösteriyor. Bu miras, toplumsal ve bireysel travmaların da konusunu oluşturuyor. Kalıtımsal zincirde yer alan acı, her zaman kendi kendine sona ermeyebiliyor ya da zamanla azalmayabiliyor. Travmayı yaşayan toplumların üstü örtülmüş ve yıllarca baskılanmış olsa bile hayat tecrübesine ilişkin parçalar, anılar ve duygular yaşamaya devam ediyor. Adeta şu an yaşayan kişilerin zihninde çözüm bulmak için geçmişten günümüze uzanıyor.

İyi yazarlar/sanatçılar, nereden geldiğimizi, nereye gideceğimiz ve geçmişimizde çözümsüz kalan şeylerin bugünümüzü nasıl etkilediğini kendine has bir söylemle ortaya koyar. İçinde yaşadığımız toplumun hikâyesi bizim hikâyemizdir aslında. Hoşumuza gitsin ya da gitmesin, bu bizim içimizdedir, bize aittir. Metin Aydın, bizi böyle bir hikâyenin kahramanı yapıyor. Bu hikâyede kullanılan en önemli araç doğal olarak dil. Bu dil, toplumsal travmalarımızın, varoluşumuza anlam katma çabalarımızın ve en önemlisi yaratma ve umut etme becerimizin dilidir. Bu dil hep içimizdedir. Dil, aynı zamanda travmaların sağaltımında da önemli bir araçtır. Dil, bizim öğretmenimiz, dünyayı anlama ve düzenleme yolumuzdur. Dil, sözcüklere dönüşüp kâğıda, mısralara döküldüğü zaman yeni bir pencere açılır önümüzde. Bu dili duyma, bizi nereye götüreceğini fark etme, en derin acılarımızı etkisiz hale getirme ve yeniden ayağa kalkabilme gücüne sahip olduğumuzu göstermesi açısından son derece anlamlıdır.

Kitabın çıkardığı yolculuk boyunca, tanıdığımız/tanımadığımız sanatçılarla karşılaştık. Bazıları bizim kişisel düşüncelerimize ters de gelebilir. Ama hepsi, toplumumuzun farklı sesleridir. Bu sesleri duyabilmek, "İyi ki sanat var" diyebilmek harika bir özgürlük duygusu. Bu sesler, kendimizle, içinde yaşadığımız toplumla çok daha huzur içinde olabilme becerisi ile yeni keşifler yapacağımızı da fark etmemizi sağlıyor.

Bu Bir Söyleşi Kitabı, bize çok geniş ve rengarenk bir yelpaze sunuyor. Mimarlık sadece mimarlara, müzik sadece müzisyenlere bırakılamaz, diyen Mehmet Atlı. Gazetecilik edebiyatın zamanını çalıyor, diyen Vecdi Erbay. Edebiyatın sihirli çıngırağı hep yanı başımda, diyen Suzan Samancı. Dilim çığlık,ıslık dili olsaymış keşke, diyen Latife Tekin. Hukukun işlemediği yerde sağlıklı bir toplum olmaz, diyen Vahap Coşkun. İnsanın beyni ülkesine benzer, diyen Cemil Denli. Usta ve çılgın bir ressam gibi renk paletindeki tüm boyaları ahenk ve özenle tuvale yansıtıyor kitapta Metin Aydın.

Acıların, pes etmemenin, varoluşuna anlam katma çabalarının gizli dilini paylaşan, sözcüklerin altında yatan koşulları gösteren, karanlık zamanlara ışık yakarak, başka bir gözle görüp farklı sesleri duyabilmemize olanak sağlayan tüm edebiyat emekçilerine sonsuz teşekkürler. Tüm engellemelere, maddi ve manevi yoksunluklara rağmen dayanışma ve üretme ruhu aşılayan bu yolculuk, umudu nasıl da tazeliyor…


* Avukat

** Bu Bir Söyleşi Kitabıdır/ Metin Aydın / Red Yayınları/ Söyleşi/ 416 Sayfa