Darbe girişiminden tutuklananların "Yemin ettik, konuşursak çarpılırız" demesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılıkları, Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan görüş talep etti. Diyanet, “Yemin geçersizdir” yanıtını verdi.
Birgün'den Can Uğur'un haberine göre, İzmir’deki darbe girişimiyle ilgili soruşturma kapsamında 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunulan iddianamede, Kara Harp Okulu’nu bitiren kurmay olan yüksek rütbeli subayın ifadesinin sonunda ağlayarak, ifadeyi alan cumhuriyet savcısına artık sorulara cevap vermek istemediğini, bu hayatının mahvolduğunu, hocası Fethullah Gülen’in bu ifadeleri duyması halinde ise kendisine beddua etmesi sonucu artık ahiret hayatının da mahvolması ihtimalinin bulunduğunu söylemesi üzerine bazı cumhuriyet başsavcıları, Diyanet’e başvurdu.
AA’nın haberine göre, 'FETÖ'nün darbe girişimi’nin ardından başlatılan soruşturmalar kapsamında tutuklanan bazı örgüt mensupları, “Örgüte girerken kendilerine yemin ettirildiğini, örgüt hakkında bildiklerini anlatmaları halinde yeminlerinin bozmuş olacağını ve çarpılma endişesi taşıdıklarını” belirtti. Bunun üzerine bazı cumhuriyet başsavcılıkları, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan ‘FETÖ’ mensuplarının ettiği yemine ilişkin görüş talep etti. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu da, talep üzerine yolladığı görüş yazısında, söz konusu yeminin hükümsüz olduğunu bildirdi. Yazıda, “Doğru ve dine uygun olduğu zannedilerek bir şey üzerine yemin edilir. Fakat sonra bu şeyin dine kesinlikle aykırı olduğu ortaya çıkarsa yapılan yemin dinen geçersiz yani hükümsüz olur. Ortada geçerli bir yemin bulunmadığı için de böyle bir durumda ‘yemine sadık kalmak’ erdemi söz konusu olamaz” ifadesine yer verildi.
"Dinen geçerliliği yok"
Görüş yazısında şunlar belirtildi: “FETÖ tarafından “yeminin bozulmayacağına veya bozulsa bile kendiliğinden tekrarlanacağına” yönelik yemin metnine eklenenlerin dinen geçerliliğinin olmadığına dikkatin çekildiği yazıda, “Yemin sahiplerinin örgüt hakkında bildiklerini anlatmaları halinde çarpılacakları ya da lanete uğrayacakları şeklinde korkutulması ise Allah’ın ‘İyilik ve takva hususunda yardımlaşın, günah ve haksızlık yolunda yardımlaşmayın. Allah’tan korkun, çünkü Allah’ın cezası çetindir’ emrine açık aykırıdır. Bu tür korkutmalar ancak İslam’ın meşru görmediği batıni/gizli yapılanmalarda bir aldatma aracı olarak kullanılmaktadır” değerlendirmesinde bulunuldu.
Herhangi bir yapı, oluşum veya örgütün, mensuplarını bu şekilde korkutmasının dini bir temeli olmadığının altı çizilen açıklamada, böyle bir durumda yapılması gerekenin Kur’an-ı Kerim’in hükümleri çerçevesinde davranılması olduğu vurgulandı.
Örgütün yeminindeki “Şunu yaparsam/yapmazsam eşim boş olsun” yönündeki boşanmanın şarta bağlandığı ifadelerin de dinen boşanma sonucu doğurmayacağı aktarılarak, “Kur’an-ı Kerim’e bağlı kalacağına yemin eden FETÖ/PDY mensupları, susarak veya gerçekleri gizleyerek değil, tam aksine İslam’ın temel ilkelerini açıkça çiğneyen bu yapı hakkında bildiklerini söyleyerek yeminlerine sadık kalmış olurlar. Unutulmamalıdır ki, ancak yaptığı hatadan vazgeçen, pişman olan kimseler Allah’ın rahmetini umabilir” görüşü bildirildi.
‘FETÖ’ soruşturmalarına bakan cumhuriyet savcılarının Diyanet’ten fetva almalarını eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan’a sorulduğunda ilk önce haberin doğru olduğuna inanmadı. Anadolu Ajansı’nda yer alan haberi kendine gösterdiğimiz ceza davalarının duayen isimlerinde hukukçu Turgut Kazan şu ifadeleri kullandı: Bu yapılanların hukuk düzeniyle bir ilgisi bulunmuyor. Bu davaların ciddiyetine ve adil biçimde yürütülmesine büyük zarar verir. Sorgulama ve yargılama işinin komik boyutlara geldiğini gösterir. İsmi kumpaslarla gündeme gelen bir yapının bu şekilde sorgulanması mümkün değil.
Konuyla ilgili yakın dönem siyasin tarihimizden çarpıcı bir örnek veren Turgut Kazan gelinen noktayı şu sözlerle özetledi: "Vakti zamanında dönemin Adalet Bakanı ve şu anki iktidarla aynı mahallede bulunan Şevket Kazan, Saddam Hüseyin Irak’ı ziyaret ettiğinde oradaki hukuki yapıyı şu sözlerle övmüştü: Irak’ta şartlı salıverme işi çok iyi biçimde işliyor Kuran-ı Kerim’den okudukları ayetlere ya da surelere göre bu uygulamalar hayata geçiriliyor. Şimdi bu soruşturmalarda yapılanları okuyunca bu aklıma geldi. Özetle bu yapılanların adaletle çağdaş hukuk sistemiyle bir ilişkisi bulunmuyor."