Medya

"Saray, seçim için mart ayını gözüne kestirdi"

"Fal bakmıyorum, kehanette de bulunmuyorum ama bildiğim bir şey varsa seçimler 2019'da olmayacak"

22 Kasım 2017 12:32

Sözcü gazetesi yazarı Can Ataklı, 2019 seçimlerinin erkene çekileceği görüşünü öne sürerek, "Sarayın 15 Temmuz'un yıldönümünde seçim yapma ve böylelikle psikolojik üstünlüğü ele geçirme planını yapmasından bu yana köprülerin altından çok sular aktı. Gerek Türkiye'de gerek dünyada çok sıkışan saray bundan bir çıkış yolu olarak mart ayında yapılacak bir baskın seçimi kurtarıcı simit olarak görüyor" dedi.

Ataklı'nın Sözcü'deki  ( 22 Kasım 2017) yazısı şöyle:

Fal bakmıyorum, kehanette de bulunmuyorum ama bildiğim bir şey varsa seçimler 2019'da olmayacak. Ne Türkiye'nin ne de AKP Genel Başkanı'nın 2019'un Kasım ayını beklemeye tahammülü yok. Ayrıca buna dayanacak gücü de bulması neredeyse olanaksız. Her taraftan kuşatılmış Türkiye'de sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi ülkeyi yönetmek artık olanaksızdan da öte bir durumdur. Daha önceki tahminim bu yıl içinde bir seçime gidilmesi yönündeydi. Galiba Zarrab davasını beklediler. Burada bir anlaşmasağlanacağını planlıyorlardı belki de. O plan suya düştüğü gibi üstüne vize rezaleti de eklendi. Suriye ve Irak'ta da durumun bu kadar hassaslaşacağını görmemişlerdi muhtemelen. Üstüne bir de NATO krizi eklenince iktidar iyice sıkıştı. Buradan sadece iki çıkış yolu var. Ya bir savaş durumu yaratılacak ve Türkiye'de yaşayan herkes her şeyi unutup “milli mesele” etrafında toplanacak, ya da hemen bir seçim kararı alınacak. Saraya yakın kaynaklarımdan aldığım bir bilgiyi sizlerle de paylaşmış ve “2017'de bir seçim yapılmaması halinde 15 Temmuz 2018'de sandık başına gidebileceğimizi”yazmıştım.

Bu bilgi daha sonra Hürriyet'teki AKP komiseri yazar tarafından da teyit edilmişti. Ancak sarayın 15 Temmuz'un yıldönümünde seçim yapma ve böylelikle psikolojiküstünlüğü ele geçirme planını yapmasından bu yana köprülerin altından çok sular aktı. Gerek Türkiye'de gerek dünyada çok sıkışan saray bundan bir çıkış yolu olarak mart ayında yapılacak bir baskın seçimi kurtarıcı simit olarak görüyor. Saraya yakın kaynaklarım “15 Temmuz 2018 tarihi kerhen düşünülen bir konuydu. Her şey normal giderse o tarihin psikolojik üstünlüğü kullanılmak isteniyordu. Ancak şu anda durum çok sıkışık. Erdoğan bırakın Türkiye'yi AKP'yi yönetmekte bile zorlanacağı bir döneme girdi. Buradan çıkış için sarayın kapalı kapıları ardında baskın seçim tekrar konuşulmaya başlandı” dediler. Bu bilgileri aldığım sırada yandaşaraştırma şirketlerinden ANAR'ın Genel Müdürü İbrahim Uslu'nun Birgün Gazetesi'ne verdiği röportajı okudum. Uslu “Erdoğan'ın 2019'u beklemek gibi zorunluluğu yok”diyor. Uslu'ya göre AKP yerel seçimlerde daha düşük oy alıyor, bu nedenle önce yerel seçimleri yapıp tabanını demoralize etmek Erdoğan'ın işine gelmez. Uslu “Zaten halktan işleri daha hızlı yapabilmek için destek istendiğini” hatırlatarak “AKP kongresi bittikten sonra seçim yapılabilir” diyor. AKP kongresi şubatta. Bu durumda mart ya da en geç nisanda sandık halkın önüne konabilir.

Haber geldiğinde Halk TV'deki Yazıişleri programındaydım. Cumhuriyet Gazetesi'nininternet müdürü gazeteci Oğuz Güven'e ekranda sadece 55 saniye kalan bir tweet nedeniyle 3 yıl bir ay hapis cezası verilmişti. Açıkçası inanamadım. Dava açılmasına da inanamamıştım, ama açılmıştı işte. “Belki tepeden gelen talimatlar nedeniyle dava açmış olabilirler de buradan ceza çıkması mümkün mü, akıl mantık kabul eder mi?”diye düşünmüştüm. O da olmadı. Yargı artık nasıl çalışıyorsa yayınlandıktan 55 saniyesonra kaldırılan tweet'e bile tahammül yok. Tabii “55 saniye sonra kaldırıldı” diyorsam tweet'te bir suç yok. Yani tweet bir suç unsuru olduğu fark edilerek kaldırılmadı. Ancak AKP trolleri anında “bunlar vatan haini” diye yayın yapınca Oğuz Güven de “Madem tepki var belli ki yanlış anlaşılmış kaldıralım” demiş, hepsi bu. Şimdi yargının bu kararına ne diyeceğiz? Ben kendi hesabıma “pes” diyorum.

 

20 ay sonra mı uyandınız?

 

Reza Zarrab 19 Mart 2016 tarihinde Amerika'nın Miami kentinde gözaltına alındı. Newyork'a getirildi. “İran'a yönelik ambargoyu deldiği, Amerika'nın ulusal güvenliğini tehdit ettiği, kara para akladığı ve dolandırıcılık yaptığı” iddiaları ile mahkeme önüne çıkarıldı ve 22 Mart 2016'da yani bundan 20 ay önce tutuklandı. O günden bu yana açılan davanın Türkiye için hiç de hoş olmayacak sonuçlar doğuracağını anlatmaya çalıştık. İktidar ise tınmadı bile. AKP genel başkanı “Bize ne Reza Zarrab'tan?” dedi. Amerika daha sonra Halk Bankası Genel Müdür yardımcılarından birini de Amerika'da yakalayıp tutukladı. Ardından bir Türk eski bakan ile Halk Bankasıeski Genel Müdürü hakkında yakalama kararı çıkardı. İktidar yine aldırmaz görünmeyi tercih etti. Ama belli ki etekler tutuşmuştu. Amerika'ya sürekli heyetler gitmeye başladı. Bunların “ikili konuları” görüştükleri söyleniyordu ilk anlarda hele adalet bakanlarının gidiş gelişleri hep Fetullah Gülen için sanılıyordu ama sonra anlaşıldı ki asıl konu Reza Zarrab.

Sanıyorum bu konuyu “halledeceklerini” düşünüyorlardı. “Halletmek” şu; Türkiye'nin bundan mutlaka ceza alacağını biliyorlardı ama sarayın buna bulaştırılmamasını hedef almışlardı. Bu uğurda Binali Yıldırım da itilip kakılmayı göze alarak kalktı Amerika'ya gitti. Kendi dengi ülkede olmadığı için başkan yardımcısı ile görüştü. Döndü. İşte o andan itibaren hava değişti. O ana kadar Zarrab'ı hiç ciddiye almaz havada olan iktidar ve yandaşları Amerika'ya karşı yaylım ateşine başladı. AKPGenel Başkanı da dün Zarrap davasını 17-25 Aralık olayının Amerika'daki tekrarı olarak niteledi grup toplantısında. Yapılan aslında Türkiye'ye karşı bir kumpastı.Türkiye'de başarılı olmayınca cemaat işi Amerika'ya taşımıştı. Cemaatin etkisi altındaki Amerika kendini yok etmek istiyordu. Tabii bunlara Türkiye'de inanacak milyonlar var, daha önce de ortaya konan tüm belgelere rağmen inkâr yolu seçilmiş ve halktan da destek sağlanmıştı. Tabii bu konuda dünyayı da inandırmak mümkün olur mu? O zor biraz. AKP Genel Başkanı şimdi “beni niye 20 ay önce uyandırmadınız?” diyor mudur acaba?

Sosyal medya hiçbir şeyi affetmiyor. İnternet artık hepimizin ortak hafızası oldu. Söylediğimiz yazdığımız her şey kayda geçiyor. Eskiden de geçiyordu elbette ama şimdi bu hafızaya ulaşmak çok kolay. Fark bu. Dün sosyal medyada 2013 yılına ait bir gazete kupürü dolaşıyordu. Milyonlara ulaştı bu haberin görüntüsü. Şöyle diyordu haberin başlığı “2018'in $ dolar kuru 1.97” Beş yıllık plan yapılmış, AKP'nin ekonomi allameleride bu tahminde bulunmuşlar. Oysa dün yani 2017'nin son döneminde dolar fiyatı tüm zamanların rekorunu kırarak 3.97'ye kadar çıktı. Umuyorum ve diliyorum 2013'te yapılan beş yıllık plan gereği tahminler tutar ve bir yıl sonra bugün dolar 1.97'yi görür. Gerçi içinizden “4'ü hatta 5'i geçmesin de” dediğinizi duyar gibiyim ama ne yapalım benim de bir umut işte.