Söyleşi

Roj TV’nin Genel Yayın Yönetmeni :PKK'de örgüt içi infazları belgesi varsa yayınlarız!

"PKK’nın sesi” olmakla suçlanan Roj TV'nin adı, en son Taksim'deki canlı bombaya ekranlarından eylem sinyali gönderme iddiasıyla gündeme geldi...

10 Kasım 2010 02:00



Selin ONGUN - T24
[email protected]  



“PKK’nın sesi” olmakla suçlanan Roj TV'nin adı, en son Taksim'deki canlı bombaya ekranlarından eylem sinyali gönderme iddiasıyla gündeme geldi. İddiaya göre Roj TV'nin kardeş kuruluşu Mezopotamya TV’deki şifreli alt yazılar canlı bomba Vedat Acar'ı harekete geçirmişti. Kanal, iddiayı kesin bir dille yalanladı.

Roj TV’nin Genel Yayın Yönetmeni Amed Dicle ile yaptığımız bu söyleşiyi âdetimiz olduğu üzere yüz yüze gerçekleştiremedik. Konuğumuz Amed Dicle'nin, söyleşinin yazılı olarak yapılmasının sağladığı olanakla zaman zaman ara sokaklara yöneldiğini belirtelim.  Bu durumu ek sorularla gidermeye çalışsak da, sonuç, zaman zaman T24'ün soru-cevap ritminden uzaklaşmak oldu.

Ancak e-mail aracılığıyla yaptığımız bu söyleşi, yukarıdaki dipnota rağmen, önemli.  Zira Türkiye’de sadece “PKK’nın sesi” olarak anılan, uluslararası krizlere neden olan Roj TV'nin,  “kimdir, nedir, kimindir, dava dosyaları dışında kendini nasıl savunur” kabilinden bir haber değeri taşıdığı açık. 

Kendi biyografisine dair soruları yanıtlamayı tercih etmeyen Roj TV Genel Yayın Yönetmeni Amed Dicle, işte bu şartlar altında Türk medyasına ilk kez konuşmuş oldu. Kim olduğunu, gazeteciliğe nasıl başladığını, Kandil ile olan ilişkisine dair iddialara yönelik konuları ısrarımız üzerine sadece şu paragrafla yanıtladı:

1980 Diyarbakır doğumluyum. Diyarbakır’da büyüdüm, kendimi bildim bileli yaşadığım şehirde politik olaylar, kavgalar vardı. Türkiye’de iken Kürt gazetelerinde yarı aktif çalıştım. Gözaltı vb. Sosyoloji okudum, ancak devam etmedim. Baskıları görünce eğitimimi, ailemi, her şeyimi bırakarak yurtdışına çıktım. 12 senedir Brüksel’de yaşıyorum. 2002 yılında Medya TV’de haberci olarak çalışmaya başladım. Kuruluşundan bu yana Roj TV’de çalışıyorum. 2007 yılından itibaren yayında sorumluluk görevini üstlendim.

Roj TV’nin yönetimi, çalışanları, bütün resmi işleyişi bağlı bulunduğu ülkenin denetimindedir. Çoğumuz Avrupa vatandaşı, Avrupa oturumlu insanlarız. Dolayısıyla Kandil’in bizim iç işleyişimizle hiçbir alakası yoktur. 2009 yılında röportaj yapmak için Kandil’e gittim ve Murat Karayılan ile yaptığım söyleşi televizyonda yayınlandı. Ardından Star gazetesi saçma sapan bir haber yaptı, güya ben oradan görevlendirilmişim. Ben o röportajı yapmaya gittiğimde zaten bu görevdeydim. Bu tür haberleri ciddiye almıyorum.”

Roj TV Genel Yayın Yönetmeni Amed Dicle'nin www.t24.com.tr için yönelttiğimiz sorulara verdiği yanıtlar şöyle:


‘Yeni Kürt gençliğine göre devletle barış olmaz, şiddet olur’

- Roj TV’ye ilişkin güncel maddeyi soracağız. Fakat öncesinde şunu yanıtlar mısınız; Taksim saldırısını TAK üstlendi. PKK, TAK’ı kınadı. “Eylemlerinize son vermezseniz, sizden hesap sorarız” dedi. Bu ne demek; yeni bir kavşak mı?

Bu açıklamaları herkes yorumlayabilir. PKK çözüm istediği için eylemsizlik ilan ettiğini açıkladı. Bu da şu demektir: Çözüm için gelişmeler, görüşmeler, tartışmalar var ve gelişmelerin önünü açmak için şiddet içerikli eylemlerin durması gerekiyor, askeri operasyonların son bulması gerekiyor. Ama örgütler kendi politikalarını gözden geçirirler. Bu konuda bekleyip görmek gerekli. Burada irdelenmesi gereken nokta şudur; 1990’lardan sonra şekillenen Kürt gençliğinde TAK’a (Kürdistan Özgürlük Şahinleri) taban olabilecek çok ciddi bir potansiyel var. Bunların gündeminde demokratik özerklik, demokratik çözüm gibi konular yok. Çok sayıda Kürt genci ile sohbet ettim, barış deyince kızanları, tavır alanları gördüm. Onlara göre Türk devleti ile barış falan olmaz ancak şiddetle olur. Böyle bir sosyolojik gerçek var, fakat bu henüz bir örgüte dönüşmüş değil. Eğer çözüm gelişmezse bu potansiyel bir organizasyona dönüşebilir ve o zaman durum kontrolden çıkar. TAK’ın KCK çağrısına ne kadar uyacağını bilmiyorum, ancak Sayın Öcalan’ın manevi etkisi Kürt gençliğinde çok ileri düzeydedir, eğer oradan bir çağrı gelirse ciddiye alınacağını düşünüyorum.


‘Roj TV olarak Taksim eylemini kınıyoruz’

- Şunu öğrenelim; 31 Ekim'de Taksim’de yapılan canlı bomba eylemini, Roj TV’de hangi ifadelerle verdiniz; yayınınızda bu eylemi kınayan bir üslup kullandınız mı?

Bu tür olayları olabildiğince ihtiyatlı ele alıyoruz. Ve tabii ki Roj TV, Taksim olayını bir habercilik refleksi ile yayınladı. Ancak siz de kabul edersiniz ki bu durumlarda medyada çok fazla bilgi kirliliği ve dezenformasyon yaşanıyor. Taksim’deki olayla ilgili çok fazla bilgi özellikle Türk medyasında, hatta bazı Alman medya kuruluşlarında speküle edildi. Ancak biz olgusal ve ihtiyatlı habercilik yaptık. Başbakan Erdoğan’ın da, KCK yetkililerinin de, sivil toplum örgütlerinin de açıklamalarını kamuoyuna duyurduk. Polis kaynaklı haberleri check ettirmedikçe vermedik. Çünkü Taksim’deki eylem ile ilgili polis kaynakları değişik fotoğraflar yayınladı. Daha sonra başka fotoğraflar çıktı. Değişik örgüt isimleri verildi. Ama biz Türkiye’deki bazı televizyon ve gazeteler gibi, bu açıklamaları hemen haberleştirip bilgi kirliliğine ortak olmadık. Söz konusu haber, öncelikle insan hayatını, insanları ilgilendiriyor. Bizim yayın politikamız insan ve insan hayatını, toplumu kutsar. Tüm yayınlarımız ortada. İsteyen herkes bu yayınlarımızı internet sitemizden temin edebilir, hatta arşivimizden ve RTÜK’ten temin edebilir. RTÜK yayınlarımızın tümünü kaydediyor. BDP’nin ve Sayın Ahmet Türk’ün eylemi kınayan açıklamaları detaylıca verildi ve konu hakkında yayınlarımıza bağlanan herkes bu eylemi kınadı. Biz Roj TV olarak tabii ki bu eylemi kınıyoruz, böylesi bir eylemi övmek, onaylamak asla mümkün değildir. Bu konuda ve benzer konularda bizim Türk medyası ile farkımız olayı objektif vermek, önyargılı davranmamak, sözcülük değil gazetecilik yapmaktır.


‘Mezopotamya müzik kanalı aylardır alt yazı geçmiyordu’

- Taksim’de katliam girişiminde bulunan canlı bomba Vedat Acar’ın eylem şifresini Roj TV'den aldığı haberlerini yalanlarken, "iftirayı ortaya çıkaracak hukuki girişimlerde bulunacağınızı” ifade ettiniz. “Türk medyasından özür beklediğinizi” söylediğiniz haberlerdeki içerik özetle şöyleydi: “Polis, son bir ay içerisinde yakalanan teröristlerin ifadelerini yeniden incelemeye aldı ve metropol eylemlerinde, teknik takibe takılmamak için teröristlere eylem talimatının televizyon ve radyo yayınlarındaki şifreli mesajlarla verildiğini belirledi. Canlı bombanın evinde inceleme yapan polis Roj TV izlemek için uydu anteni kurulduğunu tespit etti. Acar'ın da saldırı talimatını Roj TV'de yayınlanan bir müzik klibindeki şifreyle aldığı saptandı. Polis şimdi Roj TV ve Mezopotamya Radyo'nun eski kayıtlarını inceleyerek canlı bomba Vedat Acar'ın hangi şifre ile harekete geçtiğini araştırıyor.”
Sizin burada itiraz ettiğiniz kısımlar neler?

Siz bu iddiaları gerçekten ciddiye alıyor musunuz? Öncelikle, belirtilen iddiaların gerçekliği yok. Yani “alt yazıyla istek” böyle bir şey, bu formatta bir program bizim televizyonda yok. Bu birincisi. İkincisi; Mezopotamya Müzik kanalı ise aylardır alt yazı geçmiyor. Radyonun da böylesi bir yayını yok. Gazetelerde yer alan bu haberler polisin ve istihbaratın çirkin bir kurgusundan ibaret. Tek somut şey, Taksim’deki patlamada ölen kişinin adresi olduğu iddia edilen evin balkonunda bir çanak anten olması! Şimdi biz haberlerimizde “Mehmet Ali Birand saatini kameraya gösterirken Hakkari’deki mayın patlamasına işaret verdi” dersek inandırıcı olabilir mi? Bu iddia çok komik ama aynı zamanda çok acı. Zaten haberi yapanların bazıları ile telefonla konuştum. Muhabir, “Haberi biz böyle yapmadık” dedi. Haber merkezleri, “Biz değil yazı işleri sorumlu” dedi. Yazı işleri ise “Bize polisten gelen bilgileri haber yapmak zorundayız” diyor. Bu da acı yanı. Türkiye medyası böyle olmamalı. 19 Aralık 2000 yılında telefon çekmeyen cezaevlerinde insanlara cep telefonu kayıtları dinletildi. Şimdi bunun davası görülüyor. 


‘Ahmet Hakan’ın yazısına imzamı atarım’

İnsanı, insan hayatını konu edinen bu tür haberler böyle yapılmamalı. Ahmet Hakan Hürriyet’teki 5 Kasım tarihli “Bir canlı bomba sallamaları” başlıklı yazısında şunları demişti: “Dünkü gazetelerin manşetlerini süsleyen habere göre Taksim’i kana bulayan canlı bomba, eylem emrini çok ama çok enteresan bir şekilde almış. Şöyle ki: Eylemci evinde bütün gün Roj TV izliyormuş. Bir gün Roj TV’de bir türkü yayınlanmış, bu türkü eylemciye hadi harekete geç şeklinde şifreli mesaj içeriyormuş. Mesajı alan eylemci, harekete geçip kendini patlatmış. Nasıl ama? Sizce de bu haber insanın sabrını ve aklını biraz fazla zorlamıyor mu?” 

Ben bu yazıya imza atıyorum. Ayrıca bu eylemi Roj TV ile bağlantılı kılmak eylemin açığa çıkmasını istemeyenlerin işidir. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Canlı bomba klip üzeri talimat almış! Bu haberi yapanlara ve yayınlayanlara el insaf diyorum. Bu tür haberleri nasıl böyle ucuz, sormadan, soruşturmadan gerçekmiş gibi yayınlıyorlar? Akşamları aileleri ile otururken bugün bir iftira attık veya ona zemin olduk diye övünüyorlar mı? Ve pek tabii ki polisin burada bir amacı daha var. “Böyle bir olay oldu acaba Roj TV davasını da etkileyebilir miyiz?” diye durumdan vazife çıkarmaya çalışıyorlar. Zaten Avrupa’da bunu ciddiye alan olmadı, herkese komik geldi. Danimarka’ya daha önce de benzer saçma sapan iddiaları sundular ciddiye alınmadı


Elimizde öyle görüntüler var ki, yayınlasak hiçbir Kürt devletle barışmaz’

- Amed Bey, söyleşiyi yazılı olarak yaptığımız için vereceğiniz yanıtlar üzerinden “yeni sorular” yöneltme olanağımız kısıtlı. Yukarıdaki sorumuza paralel bir parantez açacağız. “Birliklerimizden biri kafasını çıkartsa, televizyon yayınını kesip bunu bildiriyor. Bu nasıl olur?” Bu sözler eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'a ait. Aktütün Karakolu ve Şemdinli'deki kitapçıya yönelik saldırıda da naklen yayın yaptığınızı ekleyerek soracağız; Roj TV, TSK'nın yaptığı operasyonları anında canlı yayına nasıl taşıyor?

Hani Orgeneral Büyükanıt, “Biz orayı biri bizi gözetliyor gibi izliyoruz” diyordu. Büyükanıt’a şimdi bu soruyu sorarsanız kendisi güler! Yani dağ başında gerilla mı var, yoksa orada kamp kurup sürekli televizyon izleyen piknikçiler mi? Akla hayale sığmayan bir iddia. İsmi geçen general kendi beceriksizliğini daha önce de başka cümlelerle telafi etmeye çalışmıştı. Roj TV’nin haber saatleri, haberleri, söyledikleri ortada. Bu konuda kanaat sahibi olmak isteyen akıl ve vicdan sahibi herkesi bir günlük yayınlarımızı izlemeye davet ediyorum. İzleyip eleştirenler varsa, bir hatamızı söylesinler baş göz üstüne. Ama devlet gibi konuşmak gazetecinin, aydın insanların işi değil. Biz tabii ki operasyon haberleri veriyoruz, çünkü orada bir savaş var ve biz o savaşan tarafların tüm aktivitelerini habercilik anlayışımız gereği yayınlıyoruz. Ordunun orada yaptığı savaş suçlarına dair elimizde o kadar materyal var ki, tümünü henüz yayınlamadık. Sorumlu yayıncılık anlayışımız gereği her şeyi yayınlamıyoruz. Elimizde olup yayınlamadıklarımızın bir kısmını yayınlasak kendine “Kürdüm” diyen herhangi bir insan bir daha bu devletle asla barışmayı düşünmez. İleride gerçeklerin ortaya çıkması için bir komisyon falan kurulursa bu görüntüleri orijinal hali ile kendilerine vermeyi düşünüyoruz. 


‘Ali Kaya’nın kimliğini yayınladığımız için Büyükanıt bize kızdı’ 

Bölgede yaşanan savaşa ilişkin elimizdeki tüm materyalleri bağımsız bir komisyona vermeye hazırız. Hatta hakikatlerin ortaya çıkması için bir komisyon kurulma önerisi var, eğer böyle bir komisyon kurulursa kayıtsız şartsız arşivimizi bu komisyona açmaya hazırız. Çok ciddi anlamda insanlık suçlarının işlendiği görüntüleri temin ettik. Gerek askerler içinde, gerek daha sonra askeriyeden ayrılanlar, gerek sivil insanların bir şekilde temin ettiği materyaller bizde duruyor. Değişik şekillerde bize ulaştı. Aktütün saldırısını biz Türk haber kanallarından duyduk, canlı yayınımız olmadı. Saldırının olduğu gün belli, bizim o günkü yayınımız belli. Şemdinli saldırısı olduğu zaman olaydan üç saat sonra haberdar olduk. Biliyorsunuz orada insanlar bir arabada bulunan evraklara el koydu. İlişkide olduğumuz bazı gazeteciler Ali Kaya’nın kimliğinin fotokopisini bize faksladı, biz de yayınladık. Şemdinli olayında biz canlı yayına başlamasaydık, o olay o kadar ses getirmezdi ve saldırıyı yapanlar amaçlarına ulaşırdı belki katliam bile olurdu. Eğer Şemdinli’de gerçekler kısmen de olsa ortaya çıkmış ise bizim payımız vardır. Ali Kaya, yani eski generalin “iyi çocuk” dediği kişinin kimliğini yayınladığımız için Büyükanıt bize kızdı. Ayrıca; o evrakları bize ulaştıranlar önce kendi medya organlarına ulaştırdılar. Türk medyası ilk saatlerde olaya kayıtsız kaldı. Çünkü devlet, “Ne der” diye her zaman bir ikilem içerisindeler.


- (Amed Dicle’nin yazılı olarak ilettiğimiz sorulara verdiği yanıtlardan sonra kendisine şu ek 0soruyu yazılı olarak yönelttik) “Elimizdeki görüntüleri yayınlasak kendine ‘Kürdüm’ diyen herhangi bir insan bir daha bu devletle asla barışmayı düşünmez” dediğiniz görüntülerde ne var, size nasıl ulaştırıldı? İddianızı somutlaştırır mısınız?

Bunların diğer medya kuruluşlarında da olduğunu tahmin ediyorum. Söz konusu görüntüler çeşitli aralıklar ve değişik şekillerde bize ulaştırıldı. Şimdilik bu konu hakkında bunları söylemeyi yeterli buluyorum. Ancak konu ile ilgilenen insan hakları kurumları, sivil toplum örgütleri varsa kendilerine hemen vermeye hazırız.


‘Biz Kandil’i Kürt hareketi olarak görüyoruz’

- Samimiyetle yanıtlar mısınız; “Kandil”,  Roj TV’nin neyi olur? Roj TV'nin PKK ile ilişkisini hangi kelimelerle ifade edersiniz?

Kandil’den haber almak için Süleymaniye’de, Hewler’de (Erbil) aylarca bekleyen Türk gazeteciler var. Türk medyası gibi bizim de derdimiz aynı; Kandil ya da Kürdistan dağlarından gelen haberi ilk duyuran olmak. Bu coğrafya habercilik için müthiş bir alan. Kandil ve diğer Kürdistan dağları biz Kürtlerin ülkesinin bir parçası. Bunun yarattığı avantajı habercilikte kullanıyoruz. Roj TV-Kandil ilişkisi gazetecilik ilişkisidir. Bizim için Diyarbakır neyse, Kandil de odur. Türk medyası Kandili “terörist” olarak görüyor, biz onları Kürt hareketi olarak görüyoruz. Biz bir Kürt televizyonuyuz, ortada bir Kürt sorunu var. Herkes bu sorun hakkında düşünce üretiyor, yayın yapıyor. Ve Kandil bu olayın tam da ortasında. Bir televizyon olarak Kandil’e nasıl kayıtsız kalabiliriz? Tabii ki orası bizim için ciddi bir habercilik alanıdır. Kandil’den gelen açıklamaları da, Başbakan’ın açıklamalarını da veriyoruz. Kaldı ki 16 tane Kürt televizyon kanalı var (TRT6’yı saymıyorum) ve bu kanalların tümünde PKK yetkilileri konuşuyor. Bu kanalların tümü PKK’li mi? Sadece son bir ay içinde Türkiye’den en az 10 gazeteci beni arayarak, Kandil’e gitmek için yardımcı olmamı istedi. Başka kanallardan gitmek isteyenler de var. Ama ne yazık ki yardımcı olamadım. Çünkü oradan daha rahat giriyorlar. Bu gazetecilerin çoğu da televizyonumuz aleyhine yazı yazan insanlar. Doğrusu bu kadar tutarsızlığa düşünce hızım yetişmiyor.


‘Bize gazetecilik dersi veremeyecek tek yer, Türk medyasıdır’

- “Kandil Roj’un RTÜK'üdür” diyen birine hak verir misiniz,  itiraz ederseniz bunun somut açıklaması ne olur?

Kesinlikle yanlış. Bizim geldiğimiz basın geleneği mesleki özgüveni olan ve kendi doğruları için ağır bedeli canıyla kanıyla ödeyen gazetecilik geleneğidir. Musa Anterler, Ferhat Tepeler ve Nazım Babaoğlu gittikleri haber ve yazdıkları yazılar için katledildiler. Bizim, Türk medyasının görmediği ya da görmek istemediği editoryal bağımsızlık ve kurumsallaşmış bir yayın politikamız var. Demokratik ve özgür basın geleneği ile formüle ediyoruz. Dolayısıyla iddia soyut ve haksız. Kandil’den bizim yayınlarımıza müdahale edildiğine dair, tek bir belge, konuşma, ima, telefon görüşmesi, somut bir olay vs. gösteren varsa bunu söylesin. Bu iddia tamamen devletin iddiasıdır. Türk hükümeti bu konuda defalarca Almanya, Danimarka ve Belçika hükümetlerine  şikâyette bulundu ve bu dosyaların tümünde aklandık. Çünkü maddi hiçbir dayanağı yok. Türk medyasının karanlık odalarda devletle neyi planladığını biliyoruz. Kısmen de olsa bunu itiraf edenler oldu. M. Ali Birand’ın geçenlerdeki yazısı buna örnektir. Herkesi kendileri gibi görmek gibi bir alışkanlıkları var. Çok değerli insanları tenzih ederek söylüyorum; basın ahlakı, objektiflik, insan hayatı konusundaki hassasiyet gibi noktalarda bize gazetecilik dersi veremeyecek tek medya Türk medyasıdır. Türk medyası bu konuda sınıfta kalmıştır ve ne yazık ki kurumsal bir kirlenme vardır. Bu alanda sorumluluk sahibi olan insanların öncelikle bu kirden arınmaları gerekiyor. Evet biliyoruz; Kürdistan’daki gerçeklerin karanlıkta kalması, manipüle edilmesi için devlet medyayı kendine göre terbiye etti. Devletin dizayn ettiği bu medya şimdi çözüm sürecinde başına bela oldu. Devlet içinde çözüm için inisiyatif alan eğilim şimdi medya kurumları ile bu konuda ciddi bir görüşme içerisinde. Başbakan’ın yayın yönetmenleri ile yaptığı görüşmeler gizli görüşmelerin yanında semboliktir. Ancak birkaç medya yöneticisi ile görüşmek yetmiyor kültürel bir değişimin olması lazım.


‘Roj TV’de PKK’yi eleştirmek isteyen aydınlar buyursun gelsin’

- (Söyleşinin bundan sonraki kısmını e-mail aracılığıyla peş peşe soru-cevap şeklinde gerçekleştirdik). Yanıtlarınızı okuyunca şu konuda aşırı bir esirgeme içinde olduğunuz izlenimini edindik: Sonuç olarak PKK şiddetinin yarattığı insan hakları sorunu bir gerçek. Diğer yandan PKK, Kürt aydınlarına yönelik müthiş bir ifade özgürlüğü sorunu da yarattı. İsmail Beşikçi’nin bile “sindirilmesi” için örgüt tarafından “ayağını denk al” mesajı verildiğini, bunun üzerine kimi Kürt aydınlarının “İsmail Hoca’yı rahat bırakın” diyerek imza topladığını da not edelim. Benzer örnekleri çoğaltmak da mümkün. Sorumuz şu; bu anlamda sizin değerlendirmeniz, “Hayır, bunlar doğru değil ya da her örgüt içinde bu tip vakalar yaşanır” menzilinde mi olur?

İsmail Hoca en son bir ay önce bir programımıza bağlandı, gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Zaman zaman yayınlarımıza katılıyor. Hoca’nın “PKK beni tehdit etti” anlamında bir açıklamasını duymadım ama eğer böyle bir durum olmuş ise bunu PKK’ye sormak gerek. Burada bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. İsmail Hoca, şimdiye kadar PKK’yi bir kere eleştirmiş ise devletin Kürtlere yaptığı zulmü bin kere eleştirmiştir. Hoca devleti eleştirdiği için zindan yatarken bazıları ondan hiç bahsetmiyordu. Ama bugün PKK’yi eleştirince İsmail Hoca’yı hatırlıyorlar. Hepimiz kayıtsız şartsız düşünce özgürlüğünü savunalım. Sadece kendimize göre düşünceleri değil. Kürt meselesi konusunda İsmail Hoca kendini ispatlamış bir aydın. Sizin aracılığınız ile bir kez daha kendisine açık davette bulunuyorum. İstediği zaman, istediği konuda ve istediği kadar bu televizyona çıkabilir. Her zaman kapımız kendisine açıktır. Bu davetim diğer bütün Kürt aydınları için de geçerlidir. “Ben Roj TV’ye çıkıp konuşmak istiyorum” diyen bir Kürt veya Türk aydını varsa buyursun. Tek şartımız savaşı ve şiddeti övmeyecek konuşmalar yapmamaları. Onun dışında her konuda düşüncelerini ifade edebilirler. Söz veriyorum, bir Türk veya Kürt aydını, “Ben Roj TV’de PKK’yi eleştirmek istiyorum” diyorsa  buyursun, istediği kadar konuşma özgürlüğü var. PKK’yi savunan aydınlar da var,  onlar da gelip PKK’yi savunabilirler. Karşılıklı tartışsınlar, toplumla düşüncelerini paylaşsınlar. Ama bazılarında alışkanlık olmuş, PKK “günaydın” dese onlar “iyi akşamlar” der. Bölgede olup bitenlerin anlaşılması ve adaletin sağlanması için bağımsız bir otoritenin oluşması gerekir. Hakikatleri araştırma komisyonu önerisi var gündemde. Bu komisyon devletten, PKK’den, tüm siyasal odaklardan bağımsız olmalı ve herkesi dinlemeli. PKK’ye yönelik iddiaları da PKK’den sormalı, iddia sahiplerini dinlemeli. Kim ne yapmış ise ortaya çıkmalı. Hepimiz bu tür komisyonlara yardımcı olalım, ne biliyorsak anlatalım, elimizde kime ve neye ilişkin ne varsa verelim. Tek tek olaylarla değil, gerçeklerin tüm çıplaklığı ile ortaya çıkması için böylesi kapsamlı bir çalışmaya ihtiyacımız var. 

- Murat Karayılan’ın bile “gerekirse özür dileriz” dediği bu süreçten önce askerlerin, bazı siyasi liderlerin geçmişte yapılan hataları kabul eden bir tutum sergilediğini biliyoruz. Bunu özellikle üslubunuz eşliğinde soracağız; şiddet, devletten gelince mi “insan hakları ihlali” oluyor, mesele şiddetin nereden geldiğine göre mi şekilleniyor? İşin öbür tarafında PKK’dan gelen şiddet konusunda sizin hiçbir kaygınız yok mu?

Tüm şiddetten kaygı duyuyorum. Bizim kanalımızda şiddete davetiye çıkaran, şiddeti öven bir örnek gösterebilir misiniz? Bu yayınlarda ne zaman, nasıl ve kim şiddeti övdü? Ancak ben bir gazeteciyim, gördüklerimi, duyduklarımı, gözlemlerimi toplumla paylaşırım. Devletin toplumu etkilemek için yaptığı propagandaya aracılık etmek gazetecinin işi değil.


- Yayınlarınızda “şiddeti övmüyor” olabilirsiniz, fakat örneğin biz şimdiye dek Roj TV’de PKK’nın uyguladığı örgüt içi infazlarla ilgili hiçbir yayına rastlamadık. Sorguladığımız da bu; neden bu konuda “Savaş bitsin, öyle konuşalım bunları” gibi bir tavır içindesiniz?

Öyle bir cümle kullandığımı anımsamıyorum. Varsa bir kanıtı, belgesi biz de yayınlayalım. Ayrıca bu konuyu sorgulamak isteyenler gelsinler program yapalım ve bunu PKK’ye sorsunlar. Biz böyle bir platform oluşturmaya varız. 

 - Varsa bir kanıtı, belgesi bizde yayınlayalım” derken, PKK’nın yaptığı örgüt içi infazlar için belge mi istiyorsunuz siz?

PKK’den kaynaklı ihlallerin belgesi varsa yayınlayalım. İnfazın belgesi olmaz. İddialar var. O halde iddia sahipleri ve PKK canlı yayında bunu tartışsınlar. Amaç gerçeklerin ortaya çıkması. PKK’nin de bu konular hakkında söyleyecekleri vardır. Bir televizyonun yapabileceği en doğru şey budur. Bütün medya bunu yapsın. Tüm taraflar her şeyi açık açık konuşsun. Bizim kanal buna hazır.   
 

- Amed Bey mesela bir haber kaynağımızdan birkaç gün önce duyduğumuz bir örnek; “
Mehmet Şener öldürüldüğünde ben Öcalan ile beraberdim.
Onun evinde. Yaşayanlar ben, o ve muhafız Hamit.Tanıklardan Orhan Aydın Şener'den beter vuruldu.” Şimdi siz bize şunu söyleyin; Roj TV’de bunlar gerçekten tartışılabilir ise neden şimdiye dek programlarınızda ağabeyi, kardeşi, babası örgüt tarafından katledilen bir Kürtün açıklamaları yer almadı?

Son yaşanan Batman olayında mağdur aileleri en çok bu kanalda konuştu. Benzer örnekler de var. Bu konuyu konuşmak, bunu PKK ile tartışıp netleştirmek isteyen aileler, kurumlar varsa biz bu zemini yaratmaya hazırız. Daha önce de söyledim, bağımsız bir komisyon kurulsun. Bu yapı, PKK’den kaynaklı ihlalleri de netleştirsin, o zaman PKK’yi de eleştirelim. Ama devletin PKK’yi Kürt toplumu nezdinde itibarsızlaştırmak için kurguladığı senaryolara göre haber yapmak bizim işimiz değil. Biz gazetecilik yapıyoruz. Devletin Kürtlere yaptığı zulümleri görmeyen, hatta bunu meşrulaştıranların, PKK şiddetine karşı kendilerini göstermeleri bana samimi gelmiyor. Ve nihayetinde PKK’ye sormak lazım; sen bunları yaptın mı? Yaptıysan neden yaptın? Gerçeklere ancak böyle ulaşabiliriz. Buna ihtiyaç var, işte o zaman PKK de, devlet de, herkes kendi hesabını verir, vermelidir. Toplumsal barışın sağlanması için bu yöntem kaçınılmazıdır.

YARIN:
Roj TV'nin gelir kaynakları nedir? Kanalda kaç kişi çalışıyor? Televizyonun yönetim kurulu başkanı Danimarkalı avukat kim? NATO Genel Sekreteri olan eski Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen Roj TV yöneticilerine ne söyledi? Ölüm tehdidi alan televizyonun eski yöneticisi Manuçehr Zonoozi ile RoJ TV arasında ne geçti? En çok izlendikleri ülkeler hangileri? Gülen cemaati PKK çekişmesine dair tartışmalar Kürt diasporasında nasıl yankı buluyor? Roj TV’de inanç programları yayınlanmaya başlanmasına neden sonra karar verildi? Türk televizyonlarından hangi anchormani transfer ederlerse reytingleri artar? Yayınlarına katılan AKP’liler neden “Aman Başbakan duymasın” diyor? Amed Dicle’ye göre Yeşil Kürtler ve Yeşil Türkler kimler?