Kültür-Sanat

‘Portakalın Uykusu’ “çekinceli” bir konuyu odağına alıyor…

Eylem Şen, Hrant Dink Vakfı ve Eurasia Partnership Foundation desteğiyle yeni bir belgesele imza atıyor: ‘Portakalın Uykusu’

14 Şubat 2015 21:01

Eylem Şen, Suriye’den Hatay'a, İstanbul'a, İzmir'e… göç etmek zorunda kalan Arap, Kürt, Bedevi, Ermeni, Ezidi halkların yaşamını görünür kıldığı belgesel ASFUR’dan sonra bu defa da Türkiye-Ermenistan ilişkilerini normalleştirme çalışmalarına destek olmak amacıyla, Hrant Dink Vakfı ve Eurasia Partnership Foundation desteğiyle yeni bir belgesele imza atıyor: ‘Portakalın Uykusu’ 

Ermenilerin Musa Dağı’ndan ayrılışından yüz yıl sonra, Ermenistan’dan Vakıflı’ya gelen Musa Dağlı bir genç kadının, kökleriyle buluşmasını izleyeceğiniz belgeselde, Türkiye ve Ermenistan’daki Musa Dağlılar ortak kimliklerini, hayata dair ümitlerini, beklentilerini, çelişkilerini ve duygularını izleyiciyle paylaşıyorlar.

Belgesel, ailesi Musa Dağı yöresindeki Vakıflı köyünden yıllar evvel ayrılmak zorunda kalmış, kendisi ise Vakıflı’yı hiç görmese de hayatı boyunca geride bırakılmış hayatın hikayelerini dinlemiş, 19 yaşındaki Hasmik’in öyküsü üzerine kuruluyor. Ermenistan’daki Musa Dağ Ermenilerinin yeni neslini temsil eden bu genç kadının Musa Dağlı olma kimliği ile nasıl bir bağ kurduğu, ilk kez adım atacağı Vakıflı Köy’de neler hissedeceği, hiç görmediği akrabalarıyla bir araya gelişi belgeselin ana öyküsünü oluşturuyor. Hasmik’in hikayesine paralel olarak Musa Dağ direnişi ve Ermenilerin Hatay’ın Türkiye’ye ilhakıyla bölgeyi terkine kadar yaşanan süreç de tarihi fotoğraflar ve belgeler eşliğinde anlatılıyor. 

Belgeselin yönetmeni Eylem Şen,  “Sadece tarihi bilgi vermektense, Musa Dağı’nın bugününü temsil eden herşeyin ve herkesin dünü ile ve birbiriyle nasıl diyalog içinde olduğuna, olabileceğine dair de bir kapı aralamaya çalıştık, Vakıflı’dan ayrılmadan evvel, hayatında ilk defa Musa Dağı’na tırmanan Hasmik, hem kökleriyle buluşuyor, hem de iki ülkeye dağılmış Musa Dağ Ermenilerinin mevcut varlığını somutlaştırıyor,” diyor ve ekliyor: “Hasmik, belgesel kapsamında Musa Dağı’na yaptığı tırmanışla, ailesinin yüz yıl önceki yolculuğunu da bir nevi tekrarlayarak bugünle geçmişi bir adım daha yaklaştırarak, hepimize hayatlarımızın tarihin izlerinden kopmasının pek de mümkün olmadığını hatırlatıyor.” 

Şen, bu projede, öncelikle Musa Dağı’nın kalabalık Ermeni nüfusunun 135 kişilik küçük bir köy halkına inmesinin ve Vakıflı’nın kültürünü ayakta tutmak için harcadığı çabayı anlattıklarını,  Vakıflı’nın biricikliğinin altını çizmenin yanı sıra, bu tek başınalığın arkasında yatan hikayeye de odaklandıklarını söylüyor. 

Belgeselde, tarihi altyapı ve söyleşilerin yanı sıra projenin odağında bölge tarihi ile Musa Dağlı genç nesilin gündelik hayatı arasındaki bağa da ışık tutuluyor. 

Şen, Vakıflı’nın Anadolu’daki kırsal Ermeni kültürünün tamamen silinip gitmemesi açısından hayati bir önem taşıdığını ve hala Musa Dağ direnişçilerinin torunları için bir buluşma noktası olduğunun altını çiziyor: “Her Eylül’de, Musaler’de (Ermenistan), Anjar’da (Lübnan), Kesab’da (Suriye), Avrupa’da, Amerika’da, İstanbul’da yaşayan Musa Dağlılar Meryem Ana yortusunda Vakıflı’ya gelerek hem direnişin anısını canlı tutuyorlar hem de bir zamanlar evleri olan topraklarla bağlarını güçlendiriyorlar. Vakıflı günümüzde, sadece Musa Dağ bölgesinde değil, yirminci yüzyıl başlarında bine yakın Ermeni köyünün bulunduğu Anadolu’nun tamamında, ayakta kalmış tek Ermeni köyü. Bu özelliğiyle modern Türkiye’nin çok kültürlülüğünü yaşatan bir kültür hazinesi. Daha da önemlisi kırsal Anadolu Ermeni kültürünün son kalesi. Sadece tarihiyle değil, mevcut tek başınalığıyla da kültürel direnişin önemli bir sembolü.” 

Şen, Hrant Dink’in, ‘Su Çatlağını Buldu’ başlıklı makalesini hatırlatıyor ve soruyor: “Peki o kuşağın torunlarının içlerinde nasıl bir su birikiyor, akıyor ve nereye yöneliyor? Musa Dağı’nda bir asa gibi duran Vakıflı bu kuşaklar için ne anlama geliyor?”

“Yaşadığımız coğrafyada devletin ve egemenlerin ezilen halklara yönelik yaptığı tüm katliamlara büyük çoğunluğun rızası varmış gibi davranan susuş kumkumasını, inkarcılığı tiksindirici buluyorum. Bunun bir parçası olmak istemiyorum” diyen yönetmen, Vakıflı’nın tarihsel geçmişi ve bugün için ne anlam ifade ettiğini ele alma nedenlerini şöyle açıklıyor: 
“Vakıflı ile somut olarak varlığını sürdüren direnişin anlamını, köklerini ve Türkiye sınırları dışına çıkmak zorunda kalan Musa Dağlı Ermenilerin yaşamlarında ve kültürlerinde bunların nasıl hayat bulduğunu ve Türkiyeli halkların ortak geçmiş ve mücadelelerini bugüne taşıyan tarihi görünür kılmak istedik.” 

Son olarak, Erivan’da gerçekleştirdikleri çekimler sırasında tanıştıkları insanların sıcaklığını ve yakınlığını unutmadığını söyleyen Şen, “Sanki çok uzun yıllardır görmediğimiz akrabalarımızı görmeye gitmiş gibiydik. Hatta geri dönerken çantamızda bayram tatilinde akrabalarımızdan dönüyormuş gibi taze meyveler, çörekler ve daha ayrılmadan başlayan özlem vardı” diyor.