Nobel Ödüllü yazar Orhan Pamuk, tutuklu bulunan gazeteci ve aydınların cezaevi hatıralarının tek başına kütüphane oluşturabileceğini söyledi. Pamuk, "Hapishane edebiyatını, bir dönem o kadar çok okudum ki, koğuşlardaki günlük hayatı, çok sevdiğim hapishane argosunu, kabadayılık ve bıçkınlığın kurallarını hapishaneye düşmüş bir mahkûm kadar öğrendim" dedi.
Orhan Pamuk'un Tuhaf Dergi'de yer alan yazısının ilgili bölümü şöyle:
"Babamın kütüphanesinde Nâzım Hikmet’in, şair daha hapse girmeden önce 1930’larda çıkmış ilk kitapları da vardı. Bu şiirlerin öfkeli, umutlu ve mutlu bir geleceğe inanan iyimser edasından ve Rus fütüristlerinden gelen biçimsel yeniliğinden etkilendiğim kadar, şairin çektiği çileden, hapishanelerde geçen günlerinden, onunla aynı hapishanelerde yatmış Orhan Kemal, Kemal Tahir gibi gerçekçi romancıların hatıra ve mektuplarında anlattıkları hapishane hayatlarından da etkilenirdim. Hapishaneye düşmüş Türk aydınlarının, gazetecilerinin hatıraları, hapishanelerde geçen roman ve hikâyeler, tek başına bir kütüphane oluşturur. Hapishane edebiyatını, bir dönem o kadar çok okudum ki, koğuşlardaki günlük hayatı, çok sevdiğim hapishane argosunu, kabadayılık ve bıçkınlığın kurallarını hapishaneye düşmüş bir mahkûm kadar öğrendim. O yıllarda yazarlık bana kapısında sürekli polislerin beklediği, insanın sokaklarda sivil polislerce izlendiğini, telefonlarının dinlendiği, pasaport alamadığı ve sevgilisine hapishaneden dokunaklı mektuplar ve şiirler yazdığı bir hayat gibi görünürdü. Kitaplardan öğrendiğim bu hayata hiç özenmez, ama onu romantik bulurdum."
Yazının tamamı, Tuhaf Dergi'nin Ocak sayısında.