Politika

Nilüfer Bayar: 27 Mayıs Türkiye için kırılma noktası, hâlâ atlatamadık

Celal Bayar'ın kızı, 27 Mayıs 1960 darbesinin yıl dönümü öncesi, 54 yıl önce yaşananları ve siyasi ortamı anlattı

25 Mayıs 2014 13:21

3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın kızı Nilüfer Bayar Gürsoy, 27 Mayıs 1960 müdahalesinin ardından yaşananları anlattı. “27 Mayıs önlenebilirdi” diyen Nilüfer Gürsoy bu darbenin etkisinin hâlâ sürdüğünü söyledi.

Sabah gazetesinden Necla Bayraktar’a konuşan Nilüfer Bayar Gürsoy, “27 Mayıs bir kırılma noktası Türkiye için. Darbeler dönemi açıldı. Ve hâlâ atlatamadık. Normal bir rejim geldi diyemeyiz kolay kolay... Rejim yerine oturmadı” dedi.

 

- 27 Mayıs geliyor, darbenin yıldönümü, ne hissediyorsunuz?

- Yıllar yıllara eklendi, her yıl 27 Mayıs'ta, ister istemez insan geçmişi düşünüyor, muhakeme, mukayese ediyor. Senelerin içinden süzülen netice şudur: 27 Mayıs bir kırılma noktası Türkiye için. Darbeler dönemi açıldı. Ve hâlâ atlatamadık. Normal bir rejim geldi diyemeyiz kolay kolay... Rejim yerine oturmadı.

 

- Cumhuriyet tarihinin yaşadığı ilk darbe 27 Mayıs. Kanlı bir darbe, insanlar idam edildi...

- Kanlı diyebiliriz. 27 Mayıs sabahı, 'kardeş kavgasını önleyeceğiz' dediler. Fakat kardeşlerden bir tarafı yerdiler, diğer tarafı serbest bıraktılar. O zamanki iftiralar bugünkü gerçekler oldu. Babamı Harbiye'yi imha etmekle suçladılar. Aradan iki-üç yıl geçmedi kendileri Harbiye'yi bombaladılar.

 

- Darbe bizim ülkemizin genlerine yerleşmiş gibi...

- Diyelim ki suçlu Demokrat Parti'ydi. Ama darbe yalnız Demokrat Parti'ye, siyasi rejime karşı yapılmadı. Bütün değerlere, bizi ayakta tutan kurumlara, orduya yapıldı. EMİNSU'ya (Emekli İnkılap Subaylar Derneği) mensup binlerce subay neden ordudan uzaklaştırıldı, muamma. Hangi kıstaslarla binlerce subay ordu dışı edildi? Yalnız sivile değil, orduya da yapıldı darbe.

 

- Orduya da darbe yapıldıysa, kim yaptı bu darbeyi?

- Önde görünen ordu deniliyor ama ordu değil. Ordunun içinden çıkan bir cunta. O cuntayı teşkil edenlerin simalarına bakılırsa belki ipuçları çıkar. Pek çok farklı tandanslı kimseler var. ABD ile yakın olanlar var... Bunlar nasıl bir araya geldi, nasıl anlaştılar? Bugün baktığımızda görüyoruz, dantel gibi işlemişler. En ince teferruatına kadar, hatta insanları Yassıada'ya götüreceklerine kadar planlamışlar. DP'liler bir bir evlerinden toplandılar, hazırlık olmadan bunu nasıl yapsınlar? Bütün evleri tespit etmişler.

 

- Bu hareketi organize edenler kimlerdi?

- Ordu, muhalefete muhalefet de orduya dayandı. Bir yandan muhalefetin dahli var. Üniversitedeki profesörler, Milli Birlikçilere yol göstermeye, akıl vermeye başladılar. Fetva verdiler; resmen 'Şöyle yapın böyle yapın, yoksa siz suçlu olursunuz' dediler. Rejim muhtelif köşelerden ablukaya alındı. Yalnız DP'liler değil bütün millet mağdur oldu. Parlementoya karşı yapıldı. Anayasa değiştirildi. Anayasayı değiştirmek çok büyük bir harekettir, bütün bir rejim, bir hayat tarzı değişiyor.

 

- 27 Mayıs'tan önce böyle bir şeyin olabileceği aklınıza geliyor muydu ya da babanızın aklına? Var mıydı bu işin emareleri?

- Durumun normal olmadığı kesindi. Mesela 'Dokuz subay hadisesi' (Bir grup asker hükümete komplo kurma iddiasıyla tutuklanıp yargılandı. Bu grubu ihbar eden subay ceza aldı, diğerleri serbest bırakıldı) var. Bu olay olduğunda, Celal Bayar görüyordu tecrübesiyle, sezme yeteneğiyle... 'Üzerine gidilsin' diyor. Fakat dinletemedi. Üzerine gidilmedi o olayın. Ve ihbarı yapan asker suçlu görüldü. Eğer o hadise zamanında açığa çıkarılsaydı belki 27 Mayıs olmayabilirdi. Türkiye'nin daha önce yaşamadığı hadiseler oluyordu, herkes şaşkındı. Bir taraftan ordu mensupları başbakanı adeta elde etmiş... Ordudan bir şey çıkmaz havası vardı. Türk askeri yapmaz diye düşünülüyordu. Fakat bir karışıklık olduğu belliydi.

 

- 27 Mayıs'ı yaşadınız. Fakat sonrasında milletvekili olarak görev yaptınız ve 12 Eylül'ü yaşadınız. Siz politikaya girmeye korkmadınız mı?

- Üniversitede asistanlık yapıyordum, doktoramı yapmıştım ve kariyerime devam edecektim. Eğer bir taraftan bizi hapsedip öbür taraftan da 'Görevinin başına neden dönmedin?' diye üniversiteden atmasalardı... Bir tarafta içinde büyüdüğüm siyaset var. Annem tarihin içinden gelmiş, bütün Milli Mücadele dönemini babamla birlikte yaşamış, tecrübesi var. Onlardan edindiğim bildiğim, gördüğüm kadar siyasetçi tarafım var. Siyasete doğal olarak bulaşmışlığım var.

 

- Kendiliğinden oldu yani siyasete girmeniz?

- 27 Mayıs'ın akabinde okul kitaplarına kadar propaganda girdi. Birinci sınıfın kitaplarına bile 27 Mayıs yalanları, uydurmaları girmiş vaziyetteydi. Beyinler yıkanıyordu. Ve bunu en küçük kızımın okul kitaplarında görünce isyan ettim. Politika yapıyorlardı. Kızımın defterine: 'Okul objektif bilgi yeridir, politika yapmanızı doğru bulmuyorum' diye bir yazı yazdım ve al bunu öğretmenine götür dedim. Aradan zaman geçti. Her iki partiden de teklif aldım ama kabul etmedim. Fakat 1965'te okul kitaplarındaki yalanları değiştirmek amacıyla girdim. Uzun bir süre sonra kitaplardan o yalanlar çıkarıldı. Kısmen amacıma ulaştım.

 

- Siz 12 Eylül'ü de yaşadınız. Bir ömre bu kadar darbe çok değil mi?

- İlk darbe kafi geliyor insana... Ondan sonraki darbeleri darbe sayamıyor insan. Çünkü ne olduysa 27 Mayıs'ta oldu.

 

- 12 Eylül 1980 darbesi de toplumun yapısını değiştiren, ülkeyi altüst eden bir hareket değil miydi?

- Eğer 27 Mayıs olmasaydı, 12 Eylül olur muydu? 27 Mayıs olmasaydı, diğer darbelere de yol açılmazdı diyorum.

 

- Askere karşı bir tavrınız var mı?

- 60'ta gayet tabii bir irkilme oluyordu asker gördüğüm zaman. Fakat işin muhakemesini yaptığım zaman darbenin nereden yapıldığını, bir cunta hareketi olduğunu görünce insanın fikri değişiyor.

 

- Türkiye'nin demokrasi tarihine şahitlik etmişsiniz, ne kadar yol aldık?

- Elbette şartlar çok değişik ama 1950'deki demokrasi hamlesi, heyecan ruh yok oldu. Bilinç yok.

 

Menderes'i babam başbakan yaptı

 

- Dokuz Subay Hadisesi'nde Adnan Menderes gerekeni yapmadı mı?

- Menderes yapmadı diyemeyiz. Ama o hadise layıkıyla tespit edilemedi. Bayar konuya eğildi. Asker oldukları için askeri bünye dahilinde bir mahkeme kuruldu. Bu mahkemenin başına getirilen kimse de onlarla işbirliği içinde olduğu için askeri mahkeme ihbar edeni suçlu buldu, diğerleri beraat etti.

 

- Peki hükümetle cumhurbaşkanının irtibatı, arası nasıldı?

- Menderes'i babam başbakan yaptı. DP ilk kurulduğunda Adnan Menderes en geride kalandı. Babam olmasaydı DP olmazdı açıkçası. Kızıyım ama bunu söylemem lazım, bu bir gerçek. Köprülü (Fuat) vardı mesela iddialıydı. Menderes Köprülü'yü tavsiye etmek üzere geliyor babamın yanına. Babam tecrübeli biri. Kişileri tanıyor psikolog bir tarafı da var. Ve Menderes'e 'Başbakan sensin' dedi.

 

- Adnan Menderes'in hangi yönü babanızı etkilemiş olabilir sizce?

- Potansiyeli, canlılığı, heyecanı... Çok saygılı, mesafeli biriydi...

 

Hiç ümidimi yitirmedim

 

- Babanız ülkenin cumhurbaşkanıyken hapse atılıyor. Babanızın kurtulabileceği aklınıza geldi mi? En kötü senaryonuz neydi?

- Valla ben de bilmiyorum. Sanki başkaları yaşamış gibi... Şimdi bunları anlatıyorum ama başkası yaşamış gibi anlatıyorum. İnsana bir karşı koyma hissi geliyor. Hiçbir zaman ümidimi kaybetmedim. Yassıada'ya en çok gidenlerdenim. Çok kişi beni ikaz etti, 'Gidişat iyi değil, buradan iyi karar çıkmayacak, sonra çok üzülürsün' diye. Yassıada'dakilere kuvvet olmak için gittim, ümidimi hiç kaybetmedim.

 

- Babanızla yüz yüze ilk ne zaman görüşebildiniz?

- Kış aylarındaydı, görüşme izni verdiler. Ada kumandanının odasında görüştük. Kumandan da orada olurdu.

 

Siyasette arkadaşlık olmaz

 

- Babanız ve Atatürk arkadaş mıydı?

- Siyasette arkadaş diye bir tabir olmaz. Fikir birliği vardı. Babam tabii ki Milli Mücadele'nin öncülerinden, Osmanlı Meclisi'nin son üyesi. Babam Atatürk'ün içinde bulunduğu hareketi biliyor. Atatürk de babamdan haberdar. Babam meclise katılmak üzere Ankara'ya giderken Bursa'ya ailesinin yanına geliyor. Gelişinden bir saat sonra kapı çalınıyor, Atatürk'ün telgrafını getiriyorlar: 'Anzavur'u defedin' diyor. Yani Atatürk'ün teşkilatı kim nerede biliyor, babamı biliyor, takip ediyor ve babamı görevlendiriyor. Daha Atatürk'le Bayar yüz yüze gelmemişler, birbirlerini tanımıyorlar o dönem.

 

Annem trende kalp krizi geçirdi

 

- Babanız Kayseri Hapishanesi'ne gittiğinde daha rahat koşullarda mıydı?

- Tabii, oraya gittiklerinde feraha çıkmış gibi oluyorlar. Müdürün odasında görüşürdük.

 

- Anneniz babanızı ziyarete giderken hayatını kaybetmiş...

- Evet. Kız kardeşiyle gidiyordu. Bir kez gitmişti. İkinci gidişinde trende Kur'an okurken, İzmit'e varmadan kalp krizi geçiriyor ve hayatını kaybediyor. Kondüktör 'Öldüğünü haber verirsek indirirler trenden' diyor. O vaziyette Ankara'ya kadar gidiyor. Biz karşıladık. Ve Ankara'da bir hanıma yapılabilecek en büyük cenaze töreni oldu. Bir tarafta Hacı Bayram Camii bir tarafta Cebeci bütün yollar tıklım tıklım insan doldu. Kendiliğinden geldi insanlar. Tertipli bir şey değildi.

 

- Babanız serbest kaldıktan sonra nasıl bir hayatınız oldu?

- Annem bu köşkü alıyor. Babamla hiç birlikte oturmadılar bu evde. Sadece bir kez öğlen yemeği yiyorlar. 27 Mayıs'tan önce. Yani bir daha birlikte zaman geçiremediler.

 

Yassıada'da işkence vardı

 

- Yassıada'da işkence yapıldığını söylüyorsunuz. İşkence yapıldığını babanız mı anlattı size?

- Ne babam ne eşim 'Bana şu yapıldı' demedi. Ama sorduğumuz zaman 'Bana yapılmadı ama falana şu yapıldı' dediler.

 

- Yapılmış olabilir mi peki?

- (Susuyor). Yine bir görüşme gününde, barakalarda görüştürdüler bizi. Sırayla görüştürdüler. Eşim Kütahya milletvekili, Konya milletvekili olan bir eniştem var, Remzi Birand. Ben Remzi enişteyi göremedim görüşte. Vapurda dönerken eşine Remzi enişte iyi mi?'dedim. Şöyle bir döndü yüzüme baktı, ürkek bir bakışla: "İyi ama ellerinin üzerinde kabuk kabuk siyah yaralar var" dedi. Çünkü ellerinin üzerinde sigara söndürmüşler. O gün eşime sormuştum 'Kitap okuyor musunuz?' diye. 'Evet bulursak okuyoruz' dedi. Bugünlerde 'Fatin Rüştü (Zorlu) Bey bir kitap okudu, ekimoz (morartı) oldu' dedi. Eşimle konuşurken üç nöbetçi var başımızda. İmalı bir şey olduğunu anladılar ve 'Türkçe konuşun' dediler. Dönüş yolunda vapurda Fatih Rüştü Bey'in annesi Güzide Hanım'ı gördüm. O söyledi, oğlu yüzü gözü mosmor geliyor, yumruklamışlar. Ne oldu diyor: 'Merak etme voleybol oynarken oldu' diyor. Baha Akşit'i zindana sokuyorlar, dizine kadar çamurlu su içinde, basık bir yerde ayakta duramıyor, oturamıyor. Saatlerce orada tutuluyor. Bütün bunlar ne için yapıldı?

 

Bu kapının adı icazet kapısı

 

- Babanızla bu köşkte oturdunuz değil mi?

- Evet. Gelen gidenle dolu olurdu bu ev. Yani oturduğunuz koltuklardan kimler geldi kimler geçti. Her kesimden ziyaretçisi olurdu. Özal, Türkeş... Sağ partilerden siyasete girmek isteyen kişiler, parti oluşumları hep ziyarete geldiler. Evin kapısının adı 'icazet kapısı'ydı. Öyle isim takmışlar. Her hangi bir şey yapmadan önce mutlaka, seçmene yönelik bir ziyarette bulunuyorlardı. El aldım gibisinden.