Politika

Nelson Mandela’nın avukatı: Öcalan tutuklanmadan Güney Afrika’ya ulaşsaydı hikâye farklı olabilirdi

“Türk Hükümeti ve PKK için silahla elde edilecek bir zafer mümkün değil”

23 Şubat 2016 16:53

Güney Afrika'nın efsanevi lideri Nelson Mandela'nın avukatı ve Uluslararası Barış Delegasyonu Başkanı Essa Moosa, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yakalanmadan önce Güney Afrika’ya ulaşması halinde sığınma talebini kabul etmeye hazır olduklarını belirterek, “Eğer Öcalan Güney Afrika’ya ulaşabilseydi hikâye farklı olabilirdi” dedi. Öcalan'ın 15 Şubat 1999’da Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye teslim edilmeden önce birçok ülkenin Türkiye Hükümeti'nin baskısıyla Öcalan’ın siyasi sığınma talebine destek vermediğini söyleyen Moosa, şöyle konuştu: “Öcalan o ülkeden bu ülkeye geçmeye başladı ve hiç kimseden sığınma alamadı. Güney Afrika bunu yapmaya hazırdı ancak Öcalan’ın Güney Afrika’ya gelmenin bir yolunu bulması gerekiyordu. Maalesef Güney Afrika’ya ulaşamadan Kenya’da yakalandı ve Türk yetkililere teslim edildi. Eğer Öcalan Güney Afrika’ya ulaşabilseydi hikâye farklı olabilirdi."

Essa Moosa başkanlığında Uluslararası Barış Delegasyonu şubat ayında Türkiye’ye geldi. Moosa, çözüm sürecinin yeniden başlatılması için Adalet Bakanlığı’na başvurdu. Heyet İmralı’ya giderek Öcalan ile görüşmek istedi.  Ancak Adalet Bakanlığı, talebe olumlu ya da olumsuz yanıt vermedi. ANC Anayasa Hukuk Komitesi Sekreteri olan, barış süreci ve anayasal süreçlerinde aldığı rolden sonra Mandela tarafından Yüksek Mahkeme’ye yargıç olarak atanan Moosa, Özgür Gündem’den M. Ali Çelebi’nin sorularını yanıtladı. “Türkiye’deki Kürt sorununa sadece siyasi çözüm bulunabilir” diyen Moosa'nın açıklamaları şöyle: 

Öcalan, Çözüm Süreci bağlamında hem milletvekilleriyle hem HDP eş başkanlarıyla hem de devlet heyetiyle görüşüyordu, ancak son görüşmesine Haziran seçimleri öncesinde Nisan 2015’te izin verildi. 17 yıldır İmralı Adası’nda tutuklu bulunan Öcalan ile görüşmek için hükümete başvuruda bulundunuz. Yanıt aldınız mı?

 

 

 

Adalet Bakanlığı’na başvurmamızın ilk amacı barış sürecinin kaldığı yerden devam etmesiydi. Aynı zamanda Öcalan ile barış sürecinin durması hakkında görüşmek ve onu mevcut durum hakkında bilgilendirmek için Adalet Bakanlığı’ndan izin istedik. Adalet Bakanı’na şahsen bir mektup yazdım ve gönderdim. Ayrıca sonra isteğimizin ne durumda olduğunu sorgulayan bir mektup daha gönderdim. Henüz cevap alamadım.

 

Bu mektubun içeriğini açıklayabilir misiniz?

 

Mektup temel olarak durdurulan barış sürecini yeniden başlatma misyonumuzu ifade ediyor. Bunun için öncelikle Adalet Bakanı ile görüşme yapmamız, kendisinden barış sürecinin neden durdurulduğunu ve bu süreci nasıl yeniden başlatabileceğimizi konuşmamız gerekiyor. Mektupta Öcalan ile görüşme talebimizi de dile getirdik. Bunun nedeni, Öcalan’ın barış sürecinde hayati, kilit rolü olması. Aynı konuları onunla da görüşmek istiyoruz. Adalet Bakanı’na gönderdiğim mektupta, aynı zamanda son derece seçkin barış aktivistlerinden oluşan bir delegasyona başkanlık ettiğimi ve Güney Afrika’daki barış sürecine şahsen dahil olduğumu bildirdim. ANC Anayasal Komitesi’nin bir üyesi olarak Güney Afrika barış görüşmelerinde çözüm için çok sayıda model ürettik, müzakere sürecinde. Bu sayede barış sürecinde bir hayli deneyim kazandım. Bu süreçte önümüze bir çok engel çıkmıştı. Ancak bu engellerden kurtulursak Güney Afrika’nın sorunlarına barışçıl çözümler getirebilirdik. Siyasi çözümler üretebildik. Bu yüzden Adalet Bakanı’na Türkiye’nin barış sürecine ne şekilde katkı sunabileceğimizi anlatmaya çalıştık.

Mandela Robben Adası’nda tutuluyordu ve fikirleri yayılıyordu. Robben, Mandela Üniversitesi olarak adlandırlır. Öcalan’ın konuşmaları da dışarıya çıkıyordu, ancak artık fikirleri dışarı yansıtılmıyor. Öcalan ile şimdiye kadar adada çok az kişi görüşebildi. Siz görüşürseniz ne önereceksiniz, neler öğrenmek isteyeceksiniz?

Her zaman söylediğim gibi Mandela’nın Güney Afrika’da olduğu gibi, Öcalan’ın da Türkiye’deki Kürt sorununun çözümünde hayati bir rolü var. Herkesin kabul etmesi gereken şu ki, şiddet ve anlaşmazlık ortamında hiç kimse kazanamaz. Türkiye’deki Kürt sorununa sadece siyasi çözüm bulunabilir. Her iki tarafın da anlaması gereken bir masa etrafında toplanılması gerekliliği. Farklılıkların konuşulmasından ve bu sorunda ne şekilde siyasi çözüm üretileceğinin konuşulmasından başka, iki tarafın da masaya gelmekten başka çaresi, çözüm yolu yoktur. Güney Afrika’da aynı sorunla biz de yüzleştik. Mandela, Aperteid ordusunu o koşullar altında silahlı mücadeleyle bozguna uğratmanın pratikte çok zor olacağını farketti. Silahlı mücadeleye devam edebilirdik ancak bu durumda ülkenin altyapısı tamamen yok olurdu, binlerce insan ölürdü, binlercesi sakat kalırdı ve hem insani değerler hem ekonomik olarak parçalanmış bir ülkeyle baş başa kalacaktık. Mandela, konuşmak için zamanın geldiğine inandı, hükümeti buna ikna etmeye çalıştı. Hükümetin bunu anlaması, karar alması 5-6 yılı buldu. Öcalan’ın da perspektifinden Kürt meselesinde sadece barışçıl bir çözüm olabileceğini görüyoruz. Şimdiye kadar çok kişi öldü. Bir çok yerde altyapı çöktü, masumlar hayatını kaybetti, bir çoğu sakat kaldı. Sadece bir taraf için konuşmuyorum, her iki taraf da bundan etkilendi, genç insanlar hayatını kaybetti. Türk hükümeti için de PKK için de silahla elde edilecek bir zafer mümkünmüş gibi gözükmüyor. Kürt meselesine siyasi çözüm bulmak gerekiyor. Ve Öcalan bu siyasi çözüm yolunu gösteriyor. Çözüm için bir çok girişimde bulunuldu, Oslo süreci ve diğerleri gibi. Oslo neredeyse bir sonuç vermek üzereydi. Ardından 2013’te Öcalan tek taraflı bir ateşkes ilan etti ve gerillaların ülkeyi terk etmeleri sözkonusu oldu. Bunun sonucunda hükümet ise barış sürecini; meclis seçimleri, yerel seçimler, cumhurbaşkanlığı seçimi gibi siyasi bir takvime paralel şekilde yürütmeye çalıştı. Ancak bu süreçler bitince barış süreci de bitti. Liderliğimde toplanan bu delegasyon neler olduğunun farkında olmayanlar için oluşturuldu, süreçte nerede olduğumuzu görebilmek ve tarafları, farklı söz sahiplerini tekrar masa başına çekebilmek için. Müzakereleri tekrardan başlatabilir miyiz, bunu görmek istiyoruz. Yapılanlar sadece konuşmalar, müzakere değil. Öcalan’a sormak isterdik, “Tam olarak neredeyiz?” diye. Öcalan’la görüşmek istediğimiz konular; bu süreçte nerede olunduğu ve tarafları tekrar görüşme masasına oturtmak için nasıl destek olabileceğimiz, görüşmeleri nasıl teşvik edebileceğimiz... Bu konuda fikirlerini almak istedik.

Konu silaha gelmişken, Güney Afrika Başkanı Botha, Mandela’ya ‘Eğer silah bırakırsanız sizi hapisten çıkarabilirim, sizi özgürleştirmeyi düşünebilirim’ diyor. Mandela öneriyi reddediyor. PKK’nin de silahları bırakması gündemleştirildi. Mandela’nın karşılaştığı bu durum ışığında nasıl bir değerlendirme yaparsınız?

Aslında Mandela ile bir kısım bakanlar arasında görüşmeler başladığında P. W. Botha başbakandı ve farklı çevreler Mandela’nın serbest bırakılmasını istiyordu. Botha, Mandela şiddeti bırakmazsa salıverilmesinin gündeme gelmeyeceğini söyledi. Mandela da hükümetin kendilerine şiddet uygulamayı bırakması gerektiğini, Aperteid politikalarının insanlık dışı olduğunu ve güce güçle karşılık verileceğini söyledi. Aperteid sistem olarak şiddet içeriyordu. Öcalan ve Türk hükümeti arasındaki duruma gelirsek, Öcalan barışa şans vermek amacıyla 21 Mart 2013’te tek taraflı ateşkes ilan etti. Bildiğim kadarıyla bu durum Türk hükümetinin herhangi bir girişimi olmadan gerçekleşti. Ancak hükümet barış süreciyle çelişkili hamlelerde bulundu. Öcalan’ın ateşkesle gönderdiği bir işaretti. Bunun arkasından görüşülmesi gerekenler nasıl silahsızlanılacağı, silahları kimin toplayacağı, savaşçılara ne olacağıydı. Örneğin müzakereler gereğince af çıkarılacak mıydı? Türk hükümetinin ateşkes karşılığında bazı yasa girişimlerinde bulunduğunu düşünüyorum. Ancak bu süreç siyasi bir takvime bağlandı. Siyasi süreç bitince de sorunlar başladı. O görüşmeler tekrar yapılmalı ki müzakereler yeniden başlasın. Durumu normalleştiren yasalar düzenlenmeli. Bir durumu nasıl normalleştirirsiniz? Dışarıda bir çok savaşçı var, bir çoğu sürgünde, örgütler yasaklanıyor. Bunların yasallaşması lazım. Bütün bunlar müzakere sürecinin bir parçası. Güney Afrika’da yaşananlar da böyleydi. Demokratik bir anayasa ve demokratik seçim sözü alındıktan sonra ANC hareketi silahları bıraktı. Burada da bu aşamaya gelinmesi gerekir. Ancak o zaman özgürlükten bahsedebilirsiniz. Maalesef bugüne kadar bu yapılmadı.

Kolombiya ile FARC müzakerelerinde 2015’te uzlaşmaya varıldı, 2016’da nihai anlaşma bekleniyor. Ortadoğu’da da denklemler hızla değişirken Türkiye’nin yeniden PKK ile Öcalan ile masaya dönüşü ufukta görünüyor mu?

Barıştan başka bir çözüm olduğunu sanmıyorum. Bu, yapılmazsa taraflar ölene kadar savaşacak. Ülkenin ekonomisi çökecek ve insanlar ölecek, sakat kalacak ve tam istikrarsızlık olacak. Bunu anlamaları lazım. Eğer Mandela takipçilerini dinleseydi ve onlara sonuna kadar gideceklerini söyleseydi Güney Afrika’da yaşananlar benzeri şekilde olurdu. Ancak Mandela sonuçları önceden gördü. Erdoğan da Kürtlerin özgürlük ve hak mücadelesini silahla yenmenin mümkün olmadığını kabul etmişti. Aynı şekilde Türk ordusu da tamamen yok edilemez. Objektif olarak her ikisi de doğru. Eğer barış süreci devam edecekse baş aktörler Öcalan ve hükümettir. ANC, bir süre muhalefetle görüşmeler yapıyordu. Ancak muhalefetin herhangi bir gücü olmadığını farkettiler. Yönetim kimdeyse onunla görüşmeniz gerekiyor. Yönetim kimde? Öcalan Kürtlerin lideri. Erdoğan yönetimdeki partinin lideri. Beraber bir çözüm bulmalılar. Artık konuşmalardan müzakere aşamasına geçilmeli ve süreç ilerlemeli. Öcalan yolu gösterdi. Hükümet bu yolu izler mi bilmiyorum.

Bir sorun da Anayasa... Kürtler de siyahiler gibi benzer süreçlerden geçti. Güney Afrika’da 1960’da Sharpeville, 76’da Soweto Katlimı yaşandı. Kürtler, Dersim’i, Roboski’yi, Kobanê’yi, Şengal’i yaşadı. Yine Türkiye’ye gelişiniz sırasında Sur ve Cizre bombalandı. Zor dönemlere rağmen Mandela Anayasa çıkarabildi, Anayasa’yı da Sharpeville’de imzaladı. Kürtler haklarının Anayasal garantiye alınmasını isterken Türkiye’de yeni Anayasa gündemde...

Türkiye’deki Kürt sorununu çözmenin yolu şiddet değil. Suriye için bile büyük güçler bunu fark etti. İnsanları siyasi bir çözüm için bir araya getirmeye başladılar. Hem de bir çok insan öldükten, ülkenin yarısı harap olduktan ve milyonlarca insan Suriye’den Avrupa’ya göç ettikten sonra. İstikrarsızlık derinleşince ülke problemlerini şiddetle çözemeyeceğini anladılar. Mandela da bu sonuca vardı. Mandela’nın Güney Afrika’da yaptığı gibi siyasi bir çözüme ihtiyaç var. Türkiye’nin Kürt sorunu için de aynı kural geçerli. Eğer barış için müzakereler başlarsa, her iki taraf da ödün vermeli. Güney Afrika’da çok fazla ödün verildi. Gelinen aşamada doğru olmadığını düşündüğünüz tavizleri vermelisiniz. Amaca ulaşmak istiyorsanız ve bu amaç barış ise, süreç devam ederken yeni bir anayasa için fedakarlıklar gerekiyor. Şu aşamada olmaz, yapılamaz denenleri de yapmak gerekecektir. Yeni anayasaya mutlaka, azınlık hakları girmeli, çok kültürlü, çok dinli toplumlar anayasa ile güvence altına alınmalı. Güney Afrika bu anlamda iyi bir örnek. Çok kültürlü, çok dilli, çok dinli bir ülke şeklinde tasarlanmıştır. Fakat mükemmel bir anayasa olduğunu iddia etmiyoruz. Ancak herkesin katlanabildiği kadar bir uzlaşmayla yapılan bir anayasa. Türkiye’nin ihtiyacı olan da bu.

Willem de Klerk, Mandela ile anlaşma yapma cesareti göstermişti. Türkiye’de bir de Klerk çıkamayacak mı?

Süreci ileriye götürmek için devlet adamlarına ihtiyacınız var. Mandela bir devlet adamıydı. Anladı ki orduyla yapılacak savaşla çözülecek bir mesele değildi. Orduyu yok etmek mümkün değildi. Müzakerelerin gerçekleşmesi gerekecekti o da yer yer geri adımlar atmaya hazırdı. P. W. Botha’nın müzakere sürecini ilerletebilecek durumda olmadığını da biliyordu. Yol alabilmek için ondan kurtulmak gerekiyordu. De Klerk’in seçilmesine destek oldu, onun potansiyeli vardı ve beraber barışı sağladılar. De Klerk, Botha’nın yapamadığını yapabiliyor, ötesine geçebiliyordu. Bu sayede F.W. de Klerk ve Nelson Mandela Nobel Barış Ödülü’nü beraber aldılar.

Öcalan ile görüşebilirseniz Güney Afrika’ya gitme konusu gündeme gelecektir. Öcalan Güney Afrika’ya gitmek istiyordu, Öcalan’ın Mandela ile buluşması neden gerçekleşemedi?

Ülkede gördüğü zulüm arttığında ve PKK illegal olduğunda Öcalan sürgünde yaşamaya başladı. Türkiye’nin diğer ülkelere baskı yapması yüzünden hiçbir ülke Öcalan’a siyasi sığınma hakkı vermeye yanaşmadı. Öcalan o ülkeden bu ülkeye geçmeye başladı ve hiç kimseden sığınma alamadı. Güney Afrika bunu yapmaya hazırdı ancak Öcalan’ın Güney Afrika’ya gelmenin bir yolunu bulması gerekiyordu. Maalesef Güney Afrika’ya ulaşamadan Kenya’da yakalandı ve Türk yetkililere teslim edildi. Eğer Öcalan Güney Afrika’ya ulaşabilseydi hikaye farklı olabilirdi.

Müzakere deneyimleri ve Mandela konuşulduğunda Mandela’nın askeri yönü de tartışılır... Askeri eğitim mevzuunu açabilir misiniz?

ANC faaliyetlerini gizli olarak sürdürmeye başladıktan sonra ANC’nin silahlı kanadı Umkhonto we Sizwe (MK) kuruldu. Mandela ülkeyi yasadışı yollardan terk edip Kuzey Afrika’ya gitti ve Cezayir’de eğitim aldı. Silahlı mücadelenin tüm metodlarını öğrendi. Uzun bir süre ülkeden ayrı kaldıktan sonra geri döndüğünde tutuklandı. Ülkeyi yasadışı yollardan terk etmekten 5 sene hüküm giydi. MK deşifre olduğunda örgütün liderlerinin bir araya geldiği çiftliğe baskın düzenlendi. Mandela örgütün liderlerinden biri ve operasyonun başkomutanı olduğu için ömür boyu hapse mahkum edildi.


Bu söyleşi Özgür Gündem'de yayımlanmıştır