Kültür-Sanat

Nazım Hikmet'in 50 yıl sonra ortaya çıkan fotoğrafı

Profesör Georgiy Ansimov Pavlovic, ünlü şairle bir piyesini sahnelemek için el sıkıştıkları ve o günkü küçük törende çektikleri fotoğrafı ilk kez paylaştı

28 Mayıs 2013 12:35

Önümüzdeki günlerde ölümünün 50. yıl dönümünde Moskova’da anılacak olan büyük Türk şairi Nazım Hikmet’i tanıyan ve hayatta olan son arkadaşlarından Georgiy Ansimov Pavlovic, o günleri anlattı.

Moskova’da yaşayan ve 1922 doğumlu olmasına rağmen halen üniversitelerde derslere giren, araba kullanan ve dinçliği ile parmak ısırttıran Profesör Georgiy Ansimov Pavlovic, ünlü şairin çok yakışıklı, etkileyici ve eşi ile birlikte müthiş bir çift olduklarını belirterek, “Çok çekici biri idi, çok çabuk kontak kurabilen birisiydi. İnsanlarla hemen kontak kuruyordu sanki eski bir tanıdığınız olup çıkıyordu, çekingen değildi. Elini uzatır, ‘Ben Nazım’ derdi. Siz adınızı söylerdiniz ve o esnada dost olurdunuz” dedi.

Nazım Hikmet’in Türkiye ve Rusya’yı birbirine yakınlaştırdığını adeta iki ülke arasında bir köprü olduğunu da vurgulayan ünlü rejisör Ansimov Pavlovic, ünlü şairle bir piyesini sahnelemek için el sıkıştıkları ve o günkü küçük törende çektikleri fotoğrafı da ilk kez DHA ile paylaştı.

 

Fotoğrafın hikâyesi

 

Siyamend Kaçmaz’ın DHA’daki haberine göre, Fotoğraf karesine yansıyan o anın 1962 yılında Nazım Hikmet ile Gorkova Caddesi üzerinde bulunan Aktörler Evi’nde buluştukları bir zamanda olduğunu söyleyen Ansimov, fotoğrafın hikayesini şöyle anlattı:

“Biz Nazım Hikmet ile onun piyesinin sahnelenmesi üzerine anlaşmıştık. 1962 yılıydı ve Nazım, o zamanlarki Aktörler Evi’ne gelmişti. Ben 40 yaşında ve genç bir rejisördüm. Nazım’ı oraya ünlü tiyatro rejisörü Komissarjevskiy, arabası ile getirmişti. Ben onunla Komissarjevskiy aracılığıyla tanıştım çünkü ilk onlar tanışmış, buluşmuş. Komissarjevskiy, ona yardımcı olmuş. Komissarjevskiy, büyük bir rejisördü o da çok rahat kontak kurabilen bir insandı. Bu yüzden onlar birbirlerini bulmuşlar ve beni de tanıştırmıştı. Nazım Hikmet ile onun piyesinin sahnelenmesi üzerine anlaşmıştık. Nazım çok heyecanlanmıştı, çünkü ben genç bir rejisördüm ve benimle çalışmak Nazım’a çok ilginç gelmişti. Çünkü ben bizim 60’lılar diye adlandırdığımız gruptan geliyordum bunlardan Lubimov, Simonov, Rodzensky… Bütün herkes oradaydı. Biz de fotoğrafta gözüktüğü gibi elimizdeki kadehleri kaldırarak, ‘Bakın dostlar, biz anlaşma yaptık, yapacağımız bu iş için şimdi kadeh kaldırıyoruz’ anlamına gelen bu küçük kutlamayı yaptık. Bu fotoğrafta o anın ölümsüzleşmesi için çekildi. Zaten kısa bir süre sonra da Nazım vefat etti... Herkes için büyük bir kayıp ve büyük bir acı idi, böyle bir dostu, yetenekli bir insanı kaybetmek...

Tabi o zamanlar herkes Nazım’ın peşinde ve oyununu sahneye koymak istiyordu. Birçok piyes yazmıştı hepsi de güzeldi, böyle güzel eserleri Rusça’ya çevirip Moskova’da sahneye koymak büyük işti. O zamana kadar sadece ‘İvan İvanoviç var mıydı, yok muydu?’ çevrilmişti. Diğerleri daha sonraları çevrildi.”

 

‘Nazım ile hayallerimizi de kaybettim’

 

Ansimov, el sıkışmalarına ve çalışmaya başlamalarına rağmen Nazım’ın eserin sahneye koyamadığını da söyleyerek, “Çalışmalara başlamıştım ama devam edemedik, piyesi okuduk, sanatçıları bulduk, her şey yolunda idi. Türk ve Rus sanatçıları harmanlamayı hayal ediyorduk. Ama hayata veda edince proje askıda kaldı. Kayıp çok büyüktü. Ben sadece Nazım’ı değil onunla hayal ettiklerimizi de kaybettim” diye konuştu.

 

Nazım nasıl bir insandı?

 

Nazım Hikmet ile ilgili olarak edindiği izlenimleri de anlatan Ansimov, büyük şairi şöyle anlatıyor:

“Biz onunla 1958-1959’da tanıştık. İlk olarak çok yakışıklı ve etkileyici idi. Eşi ile birlikte müthiş bir çift idiler. Onlar Türk mü, Rus mu? ya da başkası. Hiç bir önemi yoktu. Onlar müthiş bir çiftti. Nazım, çok çekici biri idi ve insanlarla çok çabuk kontak kurabiliyordu. Hemen kontak kuruyordu ve sanki eski bir tanıdığınız olup çıkıyordu. Elini uzatır, ‘Ben Nazım’ derdi. Siz adınızı söylerdiniz ve o esnada dost olurdunuz. Bu yüzden onu çok çabuk kabullendik. Çok hoştu Türkiye’den ünlü bir şair, yazar ile birlikte olmak. Karakteri hakkında çok derin bir analiz yapamam ama diyebilirim ki çok iyi niyetli, insanlara karşı açık, şüphe duymayan, insanlara direkt yaklaşan biri idi ve biz de ona aynı şekilde yaklaşıyorduk.

Arkadaşım olarak adlandırmaya korkarım çünkü onun birçok arkadaşı vardı, tabii ki ben de onlardan biriyim. O çok iyi niyetli biri idi, yardıma hazır, senin acılarını ve mutluluklarını paylaşmaya hazırdı. Hele ki sen onun sanatına ilgili isen kendini tamamen ve büyük bir keyifle veriyordu. 

Hepimiz onun bir takım sanatsal ya da politik sorunlarının olduğunu, bilirdik. Türkiye’den de bu yüzden gelmişti. Buraya gelmeye ihtiyacı vardı. 

Ben onu her zaman mutlu ve hayat dolu gördüm, tabii ki onun içini bilemem, içinde vatanseverlik vardır. Biz onu bize gelen açık kalpli biri olarak gördük ve onun arkasında tüm Türkiye’yi gördük. O Türkiye’nin temsilcisiydi.

Nazım Rusça konuşuyordu ama zorlukla. O Rusça öğrenmeye ve konuşmaya çabalıyordu bizim de hoşumuza gidiyordu. Rus olmadığı hemen anlaşılırdı. Nazım, genelde konuşmayı seven birisi idi, zevkle konuşurdu ve biz de onu dinlerdik, fotoğraftaki görüşmemizde de tercüman aracılığı ile konuştu. O gün Nazım’ın konuşmalarını İngilizce’den Rusça’ya Komissarjevskiy çevirdi. Nazım, Rus tiyatroları hakkında, özellikle kendisinin bulunmuş olduğu tiyatrolar hakkında konuştu. 

Çok iyi bir espri anlayışı vardı, sorduğumuz sorulara çok çarpıcı ve yaratıcı iyi cevaplar verirdi.”

 

‘Nazım, Türkiye’yi Rusya’ya yakınlaştırdı’

 

Nazım Hikmet’in Türkiye ve Rusya’yı birbirine yakınlaştırdığının da altını çizen ünlü rejisör, “Nazım Hikmet’in buraya gelişi bir köprü oldu Türkiye’den Rusya’ya. O bizim bildiğimiz, uzak olan Türkiye’yi yakınlaştırdı. Bu çok önemli ve gerekli idi. Nazım Hikmet’in gelişi bizim için başka ülkelerle ve milletlerle arkadaşlığımız konusunda bir ilerleme idi, onun anlayışı, şiirleri, eserleri, piyesleri güzel bir köprücüktü milletler ve kültürler arasında” dedi.

 

‘Mezarı Rusya’da kalmalı’

 

Pavlovic, Nazım’ın mezarının Türkiye götürülme tartışmaları ile ilgili ise şunları söyledi:

“Tabi ki biz Nazım’ın mezarının burada kalmasını isteriz, son günlerinde burada idi, hatırası hala burada yaşıyor ve onun mezarı bizim için değerli... Eğer Türkiye istiyor ise onların da hakkı çünkü kendi yurduna dönmesi mantıklı. Biz onun burada olmasından mutluyuz, büyük bir mutlulukla onun burada olduğu günleri hatırlıyoruz, ama o aramızdan ayrıldı.”

 

‘Türkiye’de 3 yıl çalıştım’

 

2005- 2006 yıllarında eser sahneye koymak için Türkiye’ye davet edildiğini ifade eden Ansimov, o günleri de şöyle anlatıyor:

“Ankara Opera ve Balesi’nde çalıştım. Ben oraya başlangıçta benden onların oynamakta olan ama iyi gitmeyen bir temsilini düzeltmem istendiği için gittim, biraz reji değişikliği yapılması lazımdı ve ben değişikliğe başladım. Çok ilginçti ama başardık, daha sonra daha başka bir temsile başladık.

Ben oraya gittiğimde paskalya idi, bizim dini bayramımız, ben kiliseye gitmek istediğimi söyledim ama Ankara’da Ortodoks kilisesi sadece Bulgaristan elçiliğinde varmış ve oraya girmek içinde önceden yazı ile izin alınması gerekiyormuş tabi biz bunun için geç kalmışız. Ben çok üzülmüştüm ama tiyatronun yönetimi bana hoş bir sürpriz yaptı. Beni Kapadokya’ya götürdüler. Beni, orada yeraltındaki Ortodoks kilisesine götürmeleri benim için bayram değil, çifte bayram olmuştu.”

 

Georgiy Ansimov Pavlovic kimdir?



3 Haziran 1922 Ladojskaya kasabasında doğdu (Kuban). 1925 yılında babasının görevli olduğu kilise kapatılınca ailesi ile Moskova’ya gelir. 1937 yılında babasının tutuklanması ve kurşuna dizilmesinin ardından bir fabrikada çalışmaya başlar. (Rahip olan ve tutuklanıp kurşuna dizilen babası Rus Ortodoks Kilisesi tarafından 2005 yılında aziz ilan edilmiştir.) 1940 yılında GİTİS (Devlet Sahne Sanatları Enstitüsü) sınavlarını geçer ve müzik tiyatrosu bölümüne girer. Savaş yılları cephe konser grubunda görev alır. 1947 yılında GİTİS’i bitirir. 1955-1964 dünyaca ünlü Bolşoy Tiyatrosu’nda rejisör olarak çalışır. 1964-1975 Moskova operet tiyatrosunda başrejisör olarak görev yapar. 1971 yılından bu yana GİTİS’ de ders veriyor.