Gündem

Murat Belge: Erdoğan'ın 'değerli yalnızlığı' Türkiye açısından pahalıya patlayabilir

'Her gün başka bir ülkeyi azarlamaktan zevk alan bir Cumhurbaşkanımız var'

18 Nisan 2015 15:13

Taraf yazarı Murat Belge, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'ın Mısır darbesi sonrası dile getirdiği ve tartışmaya yol açan "değerli yalnızlık" ifadesi üzerinden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a gönderme yaptı. "Her gün başka bir ülkeyi azarlamaktan zevk alan bir Cumhurbaşkanımız var" diyen Belge, “Cumhurbaşkanı olarak söyledikleri bütün toplumu bağlıyor üstelik ve böylece koyu bir izolasyona doğru gidiyoruz. Böyle bir yalnızlığın “değerli” olduğu konusunda şüphelerim var. 'Değerli' değil de, Türkiye açısından 'pahalıya patlayabilir" ifadesini kullandı. 

Belge'nin Taraf'ta "Bir Gün Tek Başına" başlığıyla yayımlanan (18 Nisan 2015) yazısı şöyle:

Papa’nın konuşmasını Avrupa Parlamentosu’nun kararı izledi. Sırada bunların benzeri başka “şok”ların da olduğunu sanıyorum. Bakalım.

Erdoğan’ın şu birkaç gün içinde bu sorunla ilgili aldığı tavırlar kendisinden beklenecek üslûptan herhangi bir farklılık göstermedi: “Bir kulağımdan girer, öbür kulağımdan çıkar” bunun iyi bir özetiydi. “Bizim için yok hükmündedir” de öyle. Bir de, bütün bunların bize düşmanlıktan yapıldığını söylemiş ki gene çok uygun. Komplolar, kumpaslar, hile, desise. Önderlerinin izinde bütün AKP bu kalıplar içinde düşünüyor artık; dünyayı böyle algılıyor, böyle anlıyor.

Ama konu Ermeni Kıyımı olunca bu tavırları sergileyen yalnız AKP olmuyor. “Millî mesele” ya… Nitekim gene AKP, CHP, MHP yanyana gelip saf tutmuşlar bu son karar karşısında. Bir de bildiri yayımlamışlar: “Sadece Ermenilerin acılarını yücelttiği bu yakışıksız karar [Türkçe’si de bozuk –Hürriyet’in verdiği alıntıda] bizim açımızdan yok hükmündedir” denilmiş.

Ermeniler’in acıları” yanına bizimkileri de eklemek görece yeni çıktı diye biliyorum. Önceki tavır toptan inkârdı. “Yalan! İftira!” diyorduk. Şimdi bir miktar Ermeni’nin (bilinmeyen nedenlerle) öldüğünü kabul ediyoruz. Ama bizim de, unutulmaması gereken “acılarımız” var.

Geçen gün Papa’nın âyini dolayısıyla gene bu konuyu yazıyordum. Halil Menteşe’nin anılarında verdiği Talât Paşa imgesini aktarmıştım. Talât Paşa, telefon başında (aslında evine telgraf kurdurmuştu), “Yüzü simsiyah, gözleri kan çanağına dönmüş” diye anlatıyor Menteşe. Talât, aldığı haberlerden ötürü, “Sinirlerim bozuldu” diyor. “Sabaha kadar uyuyamadım. İnsan yüreğinin dayanacağı bir şey değil…

Acaba bu “acı eşitliği” iddiasında bulunanlar böyle şeyleri mi kastediyorlar? İşte belli ki Talât Paşa da acı çekiyor. Uykusu kaçmış, falan. E, kolay değil tabii. Talât İstanbul’da, evinde böyle acı çektiğine göre, alanda fiilen çalışanlar da epey acı çekmiştir.

Ama Avrupalılar, Tayyip Erdoğan’ın tesbit ettiği şekilde, bize düşmanlık etmekten başka bir şey yapmadıkları için, bu acıların hakkını vermeye yanaşmıyorlar, yanaşmazlar.

Bir başka AKP’linin önemli bir buluşu vardı (siyaset terminolojimize kazandırdıkları birçok yeni kavram var zaten): “değerli yalnızlık” demişti. Bunu demesinin vesilesi Mısır’daki darbeydi diye hatırlıyorum. Ama laf bayağı kapsayıcı bir laf ve Türkiye’nin başka durumlarda, örneğin işte bu konuştuğumuz “Ermeni Kıyımı” olayında da keyfiyeti gayet güzel özetliyor.

Ermeni Kıyımı söz konusu olduğunda “değerli yalnızlık” hikâyesi çok eskilerden başlıyor. Onu yaratan AKP değil. Ama iktidar mevkiinde yıllandıkça, o yalnızlığın kalıbına da kendini uydurmaya başladı. Hiç yadırgamıyor.

Bir başka “değerli yalnızlık” durumu da Kıbrıs sorunudur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasıdır. Aynı zamanda “gerçekten son” Türk Devleti olan bu KKTC’yi dünyada hiç kimse tanımadı. Daha doğrusu bir tek Pakistan tanıdı da böyle olunca biz onlara “Bari siz de tanımayın da başınıza iş almayın,” dedik. Dolayısıyla bir “değerli yalnızlık” da orada yaşamaktayız.

Bu da, AKP’den önce olmuştu. Orada da AKP eski politikayı değiştirme yönünde birkaç adım attı; sonra orada da araziye uydu.

Araziye uyduğu gibi, kendi özgün arızalarını da çıkarmaya başladı. Tayyip Erdoğan gibi bir önderle bunu yapmanın bir zorluğu yok. Her gün başka bir ülkeyi azarlamaktan zevk alan bir Cumhurbaşkanımız var. “Cumhurbaşkanı” olarak söyledikleri bütün toplumu bağlıyor üstelik ve böylece koyu bir izolasyona doğru gidiyoruz.

Böyle bir yalnızlığın “değerli” olduğu konusunda şüphelerim var. “Değerli” değil de, Türkiye açısından “pahalıya patlayabilir”.