Kültür-Sanat

Mizahçıları bir araya getiren kitap: Güldürme Beni! Mizah Üstüne Ciddi Söyleşiler

Melike Eğilmezler Boylan'ın kaleme aldığı, Yapı Kredi Yayınları'ndan çıktı

22 Haziran 2016 20:49

Melike Eğilmezler Boylan'ın kaleme aldığı Güldürme Beni! Mizah Üstüne Ciddi Söyleşiler; aralarında Müjdat Gezen, Erdil Yaşaroğlu, Selçuk Erdem,Atilla Atalay, Vedat Özdemiroğlu ve Bahadır Baruter gibi pek çok mizahçı ile olan sohbetlere yer veriyor.

Yapı Kredi Yayınları tarafından geçtiğimiz mart ayında yayımlanan "Güldürme Beni! Mizah Üstüne Ciddi Söyleşiler", Türkiye’de mizaha şekil veren; dünyamızı kahkaha yoluyla renklendiren, sorgulayan ve değiştiren üç nesilden komedi ustalarıyla yapılmış görüşmelerden oluşuyor.  

Kitabın sıra dışılığı, ilk bakışta bir arada olması düşünülmeyen, ancak Türkiye’nin birbirinden farklı ve zengin mizah alanlarından gelen kişileri kapsaması. Söyleşiler farklı mecra ve disiplinlerden sanatçılarla gerçekleştirildiği için, kategorik ve mesleki ayrımlar yerine sohbetlerde ortaya çıkan ana temalar eşliğinde konu başlıkları belirlenmiş. Kitabı değerli kılan ve tekdüze bir söyleşi kitabı olmaktan çıkaran bir unsur, her bir kişi için detaylı araştırma süreçleri sonucunda oluşturulmuş sorular ve yorumlar içermesi.

Aralarında Müjdat Gezen, Erdil Yaşaroğlu, Selçuk Erdem, Onur Ünlü, Şevket Altuğ, Umur Bugay, Yasemin Yalçın, Atilla Atalay, Kandemir Konduk, Vedat Özdemiroğlu, Bahadır Baruter’in yer aldığı 35 güldürü sanatı temsilcisinin yaşları yirmi dokuz ile yetmiş dört arasında değişiyor. Sohbetlerde siyasetten dine, cinsellikten tasavvufa, hayallerden teknolojiye kadar pek çok konuya değiniliyor.

Güldürme Beni! kitabında yer alan söyleşiler, Melike Eğilmezler Boylan’ın ODTÜ Sosyoloji bölümünde yaptığı doktora tezi kapsamında gerçekleştirilmiş. Mizahçıların anlatılarını temel alarak Türkiye’de mizahın sosyal rolünü araştıran doktora tezinde ortaya çıkan bulgulara da kitabın sonunda kısaca yer veriliyor. Kitap, Türkiye’deki köklü ve derin mizah geleneğini sürdüren mizahçıların tespitlerini ve anekdotlarını ilk ağızdan okuyucuya ulaştırmayı amaçlıyor.

Güldürme Beni!’de yer alan görüşmeler, Eylül 2013 ile Ocak 2015 arasında yapılmış. Haziran 2013 Gezi Parkı eylemleri ertesinde yeniden gündeme gelen ifade özgürlüğü ve demokrasi tartışmalarında önemli rol oynayan mizaha dair tespitlerin yanı sıra, kitapta Türkiye’nin son 35 yılda geçirdiği önemli siyasi, ekonomik ve kültürel dönüşümlere de mizahçıların gözünden değiniliyor. 1980 askeri darbesinden serbest piyasa ekonomisine geçişe, kentsel dönüşümden muhafazakar politikaların mizaha etkisine kadar pek çok konuya temas eden bir kitap Güldürme Beni! Tam da bu nedenle, yıllar içinde mizah ve ifade özgürlüğü ilişkisi hakkında kapsamlı bir tarihsel perspektif sunmayı amaçlıyor.

Mizah yazarı ve komedyen Müjdat Gezen’den mizah ve muhalefet üzerine:

Tabiatı itibarıyla mizah ve sanat muhaliftir. Mizah da sanatın edebiyat dalı olan bir branşı, kollarından biri olduğu için doğası itibarıyla muhaliftir. Başka bir şansı yoktur mizahın. Öteki methiyeciliğe girer. Eskiden Osmanlı’da ikiye ayrılırdı: yergiciler ile methiyeciler. Methiyeci padişahı, başvekili, sadrazamı över, torbayla altını alır gider. Öteki zem eder, yerer, eleştirir ve sonunda zindana gider. Şimdi de değişen bir şey yok. Mizah övmez, överse mizah olmaz.

Karikatürist ve heykeltıraş Bahadır Baruter’den Gezi eylemleri ve mizah kültürü üzerine:

Gezi gibi benzersiz bir olay ancak 30 yıldır barış, sevgi ve iyi niyetle beslenmiş bir aklın ancak bu ülkede, Anadolu’da ve Anadolu’nun İstanbul ucunda pişmesiyle oluştu. Çeşitli zamanlarda Londra’ya gittim, ama orada böyle mizah kültürü yok, öyle bir mizah dergisi yok. Var ama içinde reklam var. Bu bağımsız ve çok satan tirajlı gelenek ne Almanya’da var, ne İsviçre’de var, ne kuzey ülkelerinde. Zaten orada keyiften adamlar bir tek ıssız ada karikatürü çiziyorlar, mizaha konu olacak bir içerik yok. Fransa ve İtalya’da çizgi roman kültürü var. Ama böyle bir mizah dergisi yok. Tüm İngilizce okunan ülkelerde Mad var ama ortalama bir aile mizahı yapıyor. Bizimkiler kadar fırlama ve uç bir mizah yapmıyor. Bir de Latin Amerika’da var bizimkine benzeyen mizah kültürü. Çünkü Latin Amerika da bizimki gibi bin tane tabuyla uğraşan gariban bir yer. Türkiye, mizahı ve Gezi olayı açısından dünyada benzersiz.

Satirik mizah sitesi Zaytung’un kurucusu Hakan Bilginer’den mizahın sosyal rolü üzerine:

Sarkazm ve ironi tarzını kullanan bir site olarak Zaytung öfkeden besleniyor. Sizi sinirlendiren şeyler olduğunda, onun saçmalığını ya da aptallığını açığa vurarak bir çeşit intikam alma. Temel olarak bu motivasyondan besleniyor diyebiliriz. Okur mesela bir şeye sinirleniyor ama onu tam ifade edemiyor. Sizin adınıza birinin onu yaptığını görünce “Oh be” diye bir rahatlama ve takdir duygusu oluyor. Zaytung, okura yalnız olmadığını, onun gibi düşünen ve olayların saçmalığını gören birileri olduğu duygusunu veriyor.

Uykusuz Dergisinin çizerlerinden Memo Tembelçizer’den mizah ve iletişim üzerine :

Herkes bana bir şey dayatacaklar korkusu içinde. Ateist adam bana Müslümanlık dayatacaklar diye korkuyor. Müslüman adam bana tarih boyunca şunu dayattılar diye kendini kasmış, o kasıntı da şimdi kas kuvvetine dönüştü. Karagözdeki Acem tipi komik olduğu zaman bir problem yok benim gözümde, ama “Acemliğe laf söyleyemezsiniz biz de bu devlette yer almak istiyoruz” noktasına geldiği zaman saçma. Kimsenin birbirine laf söyleyemediği ve herkesin kendini bir güç odağı olarak kabul ettirdiği bir toplumsal ortam, özgürlükçü bir ortam değil. Sadece faşistliğin bölüşüldüğü bir ortam. Hâlbuki herkesin birbirine laf söyleyebildiği ve herkesten duyacağı lafı da kaldırabildiği ortam aslında özgürlükçü ortam. Hem etnik açıdan, hem cinsel açıdan, hem bireysel açıdan.. Bizim kültürümüzde herkes karşısındaki insana dair negatif düşünceleri bastırıyor, problem büyüyor ve ancak kavga şeklinde iletişim kurulur hale geliyor.

Leman Dergisinin kurucularından karikatürist Tuncay Akgün’den mizahın kaynağı üzerine:

Mizah bence en çok korku ve paranoyadan besleniyor. Mizahçı normlara göre daha paranoyaktır. Bunun toplumsallaşmış halini, korku ve paranoyayı sağaltan bir şey olduğunu düşünüyorum ben, asıl onunla yüzleştiren bir şey. Bütün doğası gereği aslında zayıfın yanında pozisyon alması gereken bir şey mizah. Gücü temsil eden şeyi de mizaha maruz bırakarak bütün insani zaaflarını, yalnızlığını ortaya döken bir şey. Sadece politik alanda değil, her türlü toplumsal ilişkide kutsallaştırılanı yıkıp döken, ortaya çıkaran şey olduğunu düşünüyorum.

Mizah yazarı ve senarist Umur Bugay’dan mizahın ve mizahçının doğası üzerine:

Mizahın nihilist bir yapısı var. Anarşist bir kafanız olmadan mizah yapamazsınız. Bütün mizahçılara bakın, aksidir, terstir, beni gören bu adam nasıl gülmece yazarı diyebilir. Aziz Beyin (Nesin) hiç gülünecek bir tarafı yoktu. Ama ağzını açtığı zaman hepimiz yerlere yatardık. Bir tarafıyla da Meddah gibi, Karagöz gibi bir adam. Hakikaten bir sahneye çıkardı bizim gençliğimizde, vurmaya başladı mı kendini de tutamaz, mutlaka hapishanelik olana kadar hükümeti eleştirir. Başka türlü olmaz. Mizah işin şeytan tarafı, edebiyat yasal tarafı.

Mizah yazarı ve çizeri, Penguen ve OT gibi dergilerin editörü METin ÜSTündağ'dan mizahın sosyal rolü üzerine:

Biz mizahı yabancılar gibi kullanmıyoruz. Biz panzehir gibi kullanıyoruz, katlanma, tahammül etme aracı olarak kullanıyoruz. Mesela şımarık bir çocuktur, öğretmeninden veya babasından feci dayak yer ve gözlerinden yaşlar akar ama karşısına geçer “Acımadı ya, acımadı ya” der. Bizim için mizah o. Hâlbuki öyle acıdı ki... Ama acımadı yapıyoruz ve bir de fıkra uyduruyoruz. Mesela Kenan Evrenden nasıl kurtulacağımızı bilmiyoruz, onun hakkında fıkra uyduruyoruz. Yıldırım Akbulut, Tansu Çiller hakkında fıkralar uyduruyoruz. Şu anda fıkra bile uyduramıyoruz o da ayrı bir şey.

Karikatürist Erdil Yaşaroğlu’ndan mizah ve siyaset ilişkisi üzerine:

Kültür Bakanı “uyuyan bakan” diye yazıldığı için mizah dergisine dava açıyor. Ondan sonra ben mahkemeye çıktım, sayın bakan uyuyordu dedim hâkime. Uyuyordu uyandı dava açtı yine uyudu dedim. Kızdı bana, güldürme beni dedi. Biraz aşina olsalar aslında dava açmazlar. Çünkü karikatür, mizah daha doğrusu toplumun sübabıdır. Orayı da tıkarsan patlar artık, Gezi’de o kadar mizahın olması aslında hükümetin oturup kalkıp dua etmesi gereken bir şey. O çocuklar tepkilerini öyle dile getirdiler, öyle rahatladılar. Yakıp yıkmadılar ortalığı. Yakıp yıkanlar da vardı ama, küçük, başka bir kesimdi, onlar eski kafalar, eski düzenden gelenlerdi. Yeniler kendilerini mizahla ortaya koydular. Bu da yıllar yılı hem mizah dergilerinin, hem de internetin yoğurduğu, pişirdiği kültürün getirdiği bir şey.