Gündem

MHP'li Haberal: Nikâhsız beraberlikleri meşru görenler, imamların nikâh kıymasını neden sorguluyor; abes!

Tasarının geneli üzerinde görüşmeler başladı

18 Ekim 2017 11:22

TBMM Genel Kurulu’nda il ve ilçe müftülüklerine evlendirme memuru yetkisi veren 37 maddelik “Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının”  geneli üzerinde görüşmeler başladı. MHP Grubu adına konuşan Ankara Milletvekili Erkan Haberal, yeni düzenlemeye sadece imam nikâhına resmiyet kazandırmak şeklinde bakılmasının yanlış olduğunu söyledi. “Müftülüklere resmî nikâh yetkisi verilmesi nikaha dinî veçhe verme amacı da gütmemektedir. Müftülükteki kamu görevlilerinin nikâh kıymasını ‘imam nikâhı’ şeklinde değerlendirmek de doğru değildir” diyen Haberal, yeni düzenlemenin gizli saklı nikâh yapılmasını engelleyeceğini savundu ve “Nikâhsız hayattan ve daha büyük günahları işlemekten çekinmeyenlerin imam nikâhı söz konusu olunca aşırı titiz davrandığı gözlemlenmektedir” dedi.

“Evlilik söz konusu olunca nikâhsız beraberlikleri meşru ve anayasal hak olarak görenlerin meşru ve yasal nikâh akdini kimin yaptığını sorgulamaları abesle iştigaldir”  diyen Haberal’ın  tutanaklara geçen konuşması şöyle:

MHP Grubu adına Erkan Haberal (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın görüşülmesi dolayısıyla MHP adına söz almış bulunuyorum.
Bir süredir bu yasa değişikliği etrafında yapılan tartışmalarda, müftülüklere nikah kıyma yetkisi tanıyan düzenlemenin imam nikahına meşruiyet kazandırma çabası gibi gösterildiğine şahit olunmaktadır. Bunun yanında, müftülüklere nikah yetkisi veren düzenlemenin laikliğe aykırı olduğu iddia edilmektedir. Meselenin daha anlaşılır hâle gelmesi için tarihî, hukuki ve sosyal açıdan aklıselimle değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.

Nikah akdiyle kurulan aile ve evlilik kurumu sağlıklı bir toplum yapısının temel unsurlarındandır. Nikah akdi, kadın ve erkekten oluşan taraflar arasındaki sözleşmedir. Evlilik hukuku bu akitle başlamaktadır. Nikahın meşruiyetini onun sadece dinî ritüellerle gerçekleştirilmesi değil, temel şartlarının yerine getirilmesi belirler. Nikahın sıhhati ise bunun bir belediye memuru veya din adamı tarafından yerine getirilmesine değil, meşru olmasını sağlayan şartların oluşmasına bağlıdır. Akdin sağlıklı olması yani hukuka uygunluk ve meşruiyeti öncelikle tarafların rızası ve kabulüne bağlıdır.

Nikahın ilan edilmesi, evliliğe engel bir mazeretin olmaması, yaşça uygunluk gibi hususlar bu meyanda sayılabilir. Günümüzün şartlarında evlilik hukukunu korumak ve güvence altına almak için dinî nikah yeterli olmamaktadır. Evlilikten doğan hakların yasal teminat altına alınması için nikahın resmîyet kazanması gereklidir. Buna rağmen halk arasında imam nikâhı sanki İslam'ın şartıymış gibi yaygın olarak yapılmaktadır.

Ayrıca, imam nikâhı bazı kimseler tarafından çeşitli gerekçelerle istismar da edilmekte, çok eşlilik için gizli ve hukuk dışı bir vasıta olarak kullanılmaktadır. Bunun temel nedeni, imam nikâhının resmî nikâhtan üstün görülmesidir. Bazen imam nikâhı bir dinî kural ve uygulama olmaktan çıkmakta, bir töre işlevi görmektedir. Nikâhsız hayattan ve daha büyük günahları işlemekten çekinmeyenlerin imam nikâhı söz konusu olunca aşırı titiz davrandığı gözlemlenmektedir. Bu da kötü niyetlilerin istismarına zemin hazırlamaktadır. Bütün bu yanlışların sebebi nikâh akdinin dinî temelleri hakkında bilgi sahibi olunmaması ve nikâhın kutsal bir ibadet zannedilmesidir. İnsanımızın dinî hassasiyetleriyle bilgisizliğin karışımından oluşan yanlışlıklar ne yazık ki âdet ve gelenek hâlinde yıllardır sürüp gitmektedir.

Elbette, nikâhla birlikte evlilikte helal ve haram devreye girmektedir. Ama, helal veya haram olgusunu tayin eden bunu bir din adamının kıyması değildir. Temel bilgilere sahip bir Müslüman da nikâh akdini yönetebilir. Ancak, modern toplumda tarafların haklarının korunması açısından evlilik akdinin kayıt altına alınması elzemdir. Bu durumda devlet kurumlarının ve hukuk sisteminin devreye girmesi kaçınılmazdır. Eskiden olduğu gibi, söz vererek hakların korunması günümüzde mümkün değildir. Nikâhın sıhhat şartlarının oluşması için tarafların haklarını gözetecek bir sözleşmenin bulunması icap etmektedir. Uygulamada ortaya çıkabilecek olumsuzlukları gidermenin yolu evlilik akdinin devlet eliyle kayıt altına alınıp belgelenmesidir. Nikâhın hiçbir tartışmaya meydan vermeyecek şekilde devlet eliyle yapılmasını sağlayan düzenleme cumhuriyet öncesinde hayata geçirilmiştir. 25 Ekim 1917 tarihli Hukûkı Âile Kararnâmesi bunun belgesidir. Cumhuriyet döneminde kabul edilen Medeni Kanun da bu kararnamede ulaşılan toplumsal ve hukuki merhaleyi taçlandırmıştır. Esasen İslam'da "dinî nikâh" diye bir kavram yoktur. Nikâh dinî şartlarla, örf ve adetlerle sınırlanmaktan öteye insanlığın var oluşundan beri uygulanan bir evlilik akdidir.

Eskiden Müslüman toplumunda nikâh akdini yerine getirecek resmî bir kurum bulunmadığı için bu iş mahallenin veya ikamet edilen beldenin en itibarlı kimseleri sayılan imamlar tarafından yerine getirilmeye başlanmıştır. Ancak nikâhın kaydı tutulmamış ve bu inançların bir parçası olarak halk arasındaki kabul ve rızaya dayandırılmıştır. Yani nikâhı imamın kıyması Müslüman Türk toplumunda sosyolojik bir olgu şeklinde ortaya çıkmıştır. Zamanla da imam nikâhına inanç hassasiyetlerinden ötürü dinî bir veçhe ve muhteva yüklenmiştir.

Ancak evliliklerde tarafların ve çocukların haklarının korunması, zamanla nikâh akdinin hukuki temele oturtulması ve resmî belgeye dayandırılması ihtiyacı hasıl olmuştur. Toplumsal her uygulamanın hukuku Osmanlı Devleti'nde kıyılan nikâh şekli imam nikâhı olmakla beraber bugünkü manada temel şartlardan yoksun değildir. Osmanlıda temel nikâhı, resmî makamca kaydı tutulmadan kıyılmazdı yani o zaman imam nikâhı aynı zamanda bir resmî nikâhtı. Resmî makamlardan izin alınmadan evlenecek tarafların hayatlarını birleştirmesinde mahzur bulunmadığını ispatlamadan nikâh kıyılamazdı. Kendi başlarına imam nikâhı kıydıranların da nikâhı geçersiz sayılırdı. Buna rağmen günümüzde olduğu gibi imam nikâhını istismar edenler olurdu.

Osmanlı arşivinde izinsiz ve gizli nikâh kıyan imamlara ceza verildiğine dair belgeler mevcuttur çünkü bir tür din istismarına giren gizlilik, nikahın sıhhatini ortadan kaldırmaktadır. Nikâhta aleniyet vazgeçilmez şarttır. İşte Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan yeni düzenleme yasalaştığı takdirde gizli saklı nikâh yapılması engellenmiş olacaktır. Müftülüklerde kıyılan nikâh dinî ritüellerle yapılsa bile resmî nikâh olacaktır.
Yeni düzenlemeye sadece imam nikâhına resmiyet kazandırmak şeklinde bakılması da yanlıştır. Müftülüklere resmî nikâh yetkisi verilmesi nikaha dinî veçhe verme amacı da gütmemektedir. Müftülükteki kamu görevlilerinin nikâh kıymasını "imam nikâhı" şeklinde değerlendirmek de doğru değildir. Aksine hem gizli saklı nikâh yapılması engellenmiş olacak hem de dinî hassasiyetleri dolayısıyla din görevlisinin yönetim ve denetiminde nikâh kıydırmak isteyenlerin bu işlemi resmî yollardan yapması temin edilmiş olacaktır. Zaten nikâh kıyma yetkisi imama ve müezzine değil, belediye memurlarında olduğu gibi, müftülük nezdindeki bir başka kamu görevlisine bırakılmıştır. İslami geleneklerde olduğu gibi sanırız bunun bazı dualarla yapılmasına da kimsenin itirazı olamayacaktır.
Sonuçta İslami endişelerle birçok vatandaşın müftülükler kanalıyla nikâh kıydırmak istemesini saygıyla karşılamak lazımdır. Bu tamamen seçime bağlıdır ve ihtiyaridir, müftülükler açısından zorunluluk getirilmemektedir, isteyenler yine nikâh işlemlerini belediyeler vasıtasıyla yapabileceklerdir. Bunun laikliğe aykırı bulunması da tamamen ön yargılıdır. Geniş anlamda laiklik, kaynağını pozitif hukuktan alan, ruhban sınıfının nüfuz ve imtiyazlarından arınmış, dinî inanç ayrımı gözetmeksizin herkes için geçerliliği olan genel bir kamu düzeninin yürürlükte olması anlamına gelmektedir. Bir devlet düzeni din ve vicdan özgürlüğünü de içerdiği ölçüde laik ve demokrattır. Vatandaşların inançlarını yok saymadan bir arada, kardeşçe yaşamasını temin ettiği ölçüde bir değer ve anlam ifade eden laiklik çağdaşlaşmayla birlikte millî birlik ve bütünlük ile din ve vicdan özgürlüğünün güvencesidir. O hâlde laiklik ibadet hürriyetini garanti altına aldığına göre Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı her Müslümanın resmî nikâhını müftülükler eliyle yapılmasını istemesi de doğaldır. Bir Müslümanın camiye gidip namaz kılması nasıl laikliğe aykırı değilse nikâh akdini gerçekleştirmek için başvuracağı devlet kurumunu seçmesi de öyledir. Şurası unutulmamalıdır ki cumhuriyetin kuruluş yıllarından bu yana müftülükler yasal bir devlet kuruluşu olarak devlet ve toplum hayatında yerlerini almıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; müftülükler Diyanet İşleri Başkanlığı adına hizmet veren devlet daireleridir. Bizzat Atatürk tarafından kurulmuş olan Diyanet İşleri Başkanlığı din ve ibadet hürriyetinin devlet garantisi altında olduğunun delilidir. Atatürk böyle bir kurumun Batı'daki laik devlet örneklerinde bulunmadığı tezini ileri sürenlere "Sultan Ahmet Cami imamının maaşını kim verecek? Biz vereceğiz, din adamlarını cemaatin eline baktırmayız." diyerek bir bakıma dinî hayatı da devletin teminatı altına almıştır. FETÖ örneğinde olduğu gibi din adamlarının birtakım gayrimeşru cemaatlerin kontrolüne girebileceğini Atatürk daha o günlerden görmüştür. Diğer taraftan bütün bilim dünyasının ve uluslararası hukukun üzerinde konsensüs sağladığı tek bir laiklik tanımı ve uygulaması da yoktur.

Atatürk Türkiye'nin şartlarına özgü bir laik sistemin temellerini atmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı laik sistemin bir kurumudur ve bu kurumda çalışanlarla belediye kamu görevlileri arasında laiklik bağlamında hiçbir fark bulunmamaktadır. Eğer müftü veya müftülük çalışanının devlet adına gerçekleştirdiği herhangi bir yasal işlem laikliğe aykırıysa başka herhangi bir kurumunki de aykırıdır. Netice itibarıyla müftüler ve müftülük memurları da belediye memurları gibi kamu görevlisidir. Nikâh akdini yöneten kamu görevlisinin görev tanımı ve niteliği nikâhın sıhhatini belirleyemeyeceği gibi onun meşruiyetini de belirleyemez. Ortada nikâh akdiyle tarafların hukukunu güvenceye alan müftü veya müftülük memuru değil devletin elidir. Sonuçta müftüler veya onların yetki vereceği kimseler devlet memuru olacaklardır. Ayrıca bu sayede nikâh için gün alma işlemleri kolaylaşacak, belediyelerin bu konudaki iş gücü de hafiflemiş olacaktır. Nikâh işlemi sadece müftülüklerin tekeline de bırakılmamaktadır, belediyelerin nikâh yetkisi de sürdürülmektedir.

Diğer taraftan, evlilik hukukunun güvence altına alınması, dinin gereklerine de laikliğe de uygundur. İbadet de bir dinî ritüeldir ve devletin garantisi altındadır. Laik sistemde insanların dinî vecibelerini yerine getirmeleri devletin garantisi altındadır. Camilerimizin kapıları ardına kadar açıktır ve burada bütün insanlarımız ibadetlerini yerine getirmektedirler. İmamlar da müftüler de devletin memurlarıdır ve gökten vahiyle inmemişler, ilahi irade tarafından tayin edilmemişlerdir, onları görevlendiren cumhuriyet Türkiyesi'nin yasalarıdır. Evlilik söz konusu olunca nikâhsız beraberlikleri meşru ve anayasal hak olarak görenlerin meşru ve yasal nikâh akdini kimin yaptığını sorgulamaları abesle iştigaldir.
 
Müftülüklere nikâh kıyması yetkisi veren düzenlemenin kadınlar üzerinde baskı aracı olacağını, kadın haklarının sınırlanacağını iddia etmek de akıl ve mantıkla bağdaşmamaktır. Evlenecek tarafların iradelerinin müftülüklerce ipotek altına alınacağını, küçük yaşta evliliklere izin verileceğini sananlarsa aldanmaktadır. Böyle gösterilmeye çalışılması iyi niyetten yoksunluktur. Bu türden ortaya atılan iddialarda da laiklik endişesinden çok, insanımızın dinî hassasiyetlerini göz ardı eden, küçümseyen, birtakım ön yargıların payı olduğunu düşünüyoruz.