Medya

Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici: Bağımsız ve eleştirel medya da umutsuzluk pompalamamalı

24 Şubat 2020 11:37

Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, medyanın haberlerde "umut yaratması" ya da "umutsuzluğu pompalaması" üzerine değerlendirmede bulundu. Medyanın bir kısmının insanlara gerçekçi olmayan umutlar aşıladığını belirten Bildirici, bağımsız ve eleştirel medyanın kötülükleri daha da abartan haber ve yorumlara yer verdiği eleştirisinde bulundu. 

Bildirici, bağımsız ve eleştirel medyanın durumları olduğundan kötü gösteren haber ve yorumlara yer verdiği gibi eylemlerin etkisini de abartabileceğini söyledi. Sağlık gelişmelerinde medyanın yerine dikkati çeken Bildirici, sağlık konusunda korku, endişe yaratacak haberlerin tehlikeli olabileceğini vurguladı. 

Bildirici'nin Psikiyatri Kış Okulu'nda yaptığı konuşmayı aktardığı "Medya ne umut pompalamalı ne de umutsuzluğu abartmalı" başlıklı yazısından ilgili bölüm şöyle: 

"İnsanların geleceğe ilişkin umutlarının azaldığı bir dönemden geçiyoruz. TÜİK’in 2019 “yaşam memnuniyeti araştırması”na göre umutlu olanların oranı 67 puandan 64’e geriledi.   Umutlu olmayanların oranı yükseldi.

Buna rağmen iktidar yanlısı medya insanları hayal dünyasında dolaştırırken bağımsız ve eleştirel medyada da tersine umutsuzluk pompalanan, kötülükleri daha da abartan haber ve yorumlar rastlıyoruz.

Örneğin 2007-2008 yıllarında ekonominin büyük kriz içine girdiği, felakete gidildiği yorumları vardı bu medya kesiminde. Erdoğan ise çıktı “Teğet geçecek” dedi.  Sonuçta teğet geçmediyse de o kadar felaket de olmadı. Merkez Bankası başkanı değiştirildiğinde ve faizler indirildiğinde de döviz kurlarının hızla yükseleceği yazılıp çizildi öyle olmadı.

Durum çok parlaktı da bu haber ve yorumlarla gizlendi demiyorum.  Gerçeği olduğu gibi vermekten söz ediyorum. Ne iyilik abartılmalı ne de kötülük. Böyle davranmanın topluma maliyetinin karamsarlık, umutsuzluk ve mücadele gücünü yitirmek olduğu unutulmamalı.

Bir gün gazetesi yazarı Ümit Alan, “Umutsuzluk gazeteciliği diye bir şey mi var” başlıklı yazısında “hakikate zarar vermemek” diyor ve ekliyor:

Yanlış anlaşılmasın, bağımsız medya, iktidara bağlı medya gibi haybeye umut saçsın demiyoruz. Sadece hakikate bağlı kalması yeterli. Zaten hakikat yeterince endişe verirken, ilave umutsuzluk yükleme çabası anlaşılır gibi değil. Merkez medyada kendine yer bulamayan hakikati burada da böyle yalnız bırakmaya kimsenin hakkı yok diye düşünüyorum.”

Ben de aynı kanıdayım.   Etraf zaten kötülüğe kesmişken ilave umutsuzluk yükleme çabası doğru değil. Kötüyü daha kötü eğilimine girmemek gerekli.

Çok örnek verilebilir ama ABD’nin yeni büyükelçilik binası haberlerini hatırlıyorum. Bu binanın AOÇ arazisinde yapıldığı yazılıp duruluyor. Oysa bina Ankara’nın Çukurambar semtinde ve orada her yer binalarla dolu. Kimbilir hangi tarihte AOÇ arazisiydi orası bilmiyoruz. Yüzlerce metre uzakta AOÇ’ye. Hatta arada bir de Cumhurbaşkanlığı sarayı var.

Bir de tersi var, eylemlerin etkisi abartılı veriliyor. Küçük grupların yaptığı bir eylem bile yüzlerce kişi katılmış gibi aktarılabiliyor.

Sağlık haberleri, sosyal haberler ve çözüm gazeteciliği

Evet, tekrarlayayım; biz gazetecilerin önceliği gerçeğin kendisidir.  Gazetecilerin temel işlevi insanlara umut vermek değildir. Elbette insanları umutsuzluğa sevketmek hiç mi hiç işimiz değildir.

Özellikle sağlık haberlerinde dikkat etmek gerekiyor bu gereksiz umut ve umutsuzluk ikilemlerine…  Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde sağlık konusunda şöyle bir ilke benimseniyor:

“Sağlık konusunda sansasyondan kaçınmalı, insanları umutsuzluğa sürükleyecek veya sahte umut verecek yayın yapılmamalıdır.”

Dikkat edin kanser haberlerinde ya “Kanserden öldü” gibi klişelerle bu hastalara umutsuzluk aşılanır ya da tersine toptaki en küçük bir gelişme “Kansere çare bulundu” diye yansıtılır.  Hatırlayın bir doktor zakkumdan ilaç yaptığını söyledi, medya ayağa kalktı. Ama hala ilaç ruhsatı alamadı o karışım!

Doğrusunu söylemek gerekirse umutsuzluk dolu haberlerin gereksiz umut pompalayan haberler kadar tehlikeli olduğuna inanıyorum. Çünkü çözüm önermez aksine çözüm yollarını kapatır. İnsanları karamsarlığa sevkeder, mücadele gücüne darbe indirir, yenilmişlik duygusunu güçlendirir."