Ekonomi

"Merkez Bankası'nın 'makro ihtiyati politika' kararı ne anlama geliyor?"

Mahfi Eğilmez: Küresel kriz sonrasında Türkiye’de Merkez Bankası, farklı bazı eklemeler yaparak makro ihtiyati politikaya destek olacak bir uygulamaya girdi

27 Kasım 2014 11:50

Mahfi Eğilmez*

Makro İhtiyati Politikalar ve Türkiye Uygulaması

 

Ekonomi Politikasındaki Yeri, Tanımı, Amacı

 

Ekonomi politikasını günümüzde 4 farklı kategoride toplamak mümkündür: Para politikası, maliye Politikası, alternatif politikalar ve makro ihtiyati politikalar.

Makro ihtiyati politikalar deyimi bugün, finansal sistemde (bankalar, sigorta şirketleri, finansal kiralama şirketleri, faktoring şirketleri ve diğerleri) ortaya çıkabilecek riskleri denetlemek ve düşürmek amacını güden önlemler bütününü tanımlamak için kullanılıyor. Bu politikaları uygulamaktan güdülen amaç ise finansal sorunlar nedeniyle ortaya çıkabilecek sistemik riskin finansal sistem ve reel ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini sınırlamaktır.

Makro ihtiyati politikanın bu temel amaç doğrultusunda üç hedefi olduğunu söyleyebiliriz: (1) Sistemik şokların etkisini azaltmaya çalışmak. (2) Kredi ve varlık fiyatları arasındaki ilişkinin doğru kurulmasını sağlamak, finansal kaldıraç kullanımının makul sınırlar içinde tutulmasını kollamak ve sürdürülebilir olmayan kaynaklardan fonlamayı engellemek. (3) Bir kurumdan diğerine sıçrayabilecek finansal sorunları ve bunların yaratabileceği kırılganlıkları denetlemek ve engellemek.

Finansal sistemde yaşanan sorunların bütün ekonomiye yayılarak ekonominin tamamını çökme aşamasına getirecek risklere sistemik risk deniyor. 2008 küresel krizinin başlıca nedenlerinden birisi finansal kesimde yaşanan kural dışı uygulamalar ve denetim eksiklikleriydi. Küresel kriz, finansal sistemde yaşanan sorunların finansal aracılık hizmetlerinin kesintiye uğramasına neden olduğunun ve bunun da reel ekonomide yıkıcı sonuçlar yarattığının görülmesine yol açtı. Bu uygulama yanlışları ve eksiklikleri sonucunda ortaya çıkan sistemik riskin azaltılması için makro ihtiyati politika önlemlerine başvurulması ekonomi politikasında ağırlık kazanmaya başladı.

Finansal sistemin denetim mekanizması ülkeden ülkeye farklılık gösterse de eskiden bu denetim genel olarak Hazine ve Merkez Bankası tarafından ortaklaşa yapılırdı. Merkez bankalarınca uygulanan para politikası önceleri çok daha geniş bir alanı kapsarken giderek fiyat istikrarına odaklanan bir politika haline dönüşünce merkez bankaları finansal sistemin denetiminden giderek uzaklaştılar. Zaman içinde finansal sistemin denetimi özerk hatta bağımsız kurumlara devredildi. Buraya kadar bir yanlışlık yok gibi görünüyordu. Hatta tam tersine çok hassas bir sistem olan finansal kesimin siyasal karışımdan mümkün mertebe uzaklaştırılarak bağımsız bir denetim çerçevesine oturtulması doğru bir adım olarak görünüyordu. Ne var ki bu güçler ayrımının sonucunda para politikasıyla makro ihtiyati politika arasındaki ilişki kopmaya başladı. Farklı kurumlar tarafından uygulanan bu iki politika çoğu kez birbiriyle çelişkili amaçlara yönelik olarak uygulanır hale geldi.

 

Mikro ihtiyati önlemler

 

Makro ihtiyati önlemlerin mikro yansımaları da var. Makro ihtiyati önlemler finansal sistemin istikrarını sağlamayı amaçlarken, mikro ihtiyati önlemler de bireylerin ve şirketlerin tek tek finansal sağlığını korumayı amaçlıyor. Makro ihtiyati politika, finansal sorunların sistemik riske dönüşmesini ve sonuçta GSYH’nın küçülmesini önlemeye çalışırken mikro ihtiyati önlemlerle tüketicilerin korunması amaçlanıyor. Sonuçta bireylerin ve şirketlerin finansal sağlığının kaybolduğu bir ortamda finansal sistemin bütün olarak sağlıklı ve istikrarlı kalabilmesini sağlamak mümkün görünmüyor. Bu önlemler arasında yer alan bir kişinin ya da bir şirketin kullanabileceği krediyi gelir ya da cirosuyla sınırlamak için çıkarılan bir kural bu kişi ya da şirketin kredi kullanımını düşürerek hem kendisine veya şirketine hem de finansal sisteme zarar vermesini önlemek amacını güdüyor. Bu çerçeveden bakılınca bu önlem makro olduğu kadar mikro ihtiyati önlem niteliği de kazanıyor.

 

Araçları

 

Makro ihtiyati politika amaçlarına ulaşabilmek için iki grup araç kullanıyor: (1) Teşhis amaçlı araçlar. Bunlar sistemik riskleri belirlemeyi amaçlıyor. Örneğin kredi / GSYH oranı, vade uyumsuzlukları, kur riski, getiriler arasında açılan farklar, risklerin belirli yerlerde yoğunlaşması gibi göstergeleri izleyerek ve stres testleri uygulayarak durumun saptanmasına yönelik işlemler bu çerçevede ele alınıyor.  (2) Operasyonel araçlar. Bunlar ilk gruptaki araçlarla teşhis edilen yanlışlıkların giderilmesi, sistemik risklerin önlenmesi için başvurulan araçlar. Örneğin sermaye gerekliliğinin yerine getirilmesi, vade ve para birimi uyumsuzluklarının giderilmesi, kredi genişlemesine sınır konulması, yabancı parayla borçlanmaya sınır getirilmesi gibi önlemler bu çerçevede yer alıyor.     

Makro ihtiyati politika araçlarından istenen sonuçların alınabilmesi için bunların para ve maliye politikası araçlarıyla bir arada kullanılması gerekli. Diyelim ki ekonomide yaşanan kredi artışının sistemik risk yaratmaya doğru gittiğini fark eden merkez bankası karşılıkları artırmaya yönelmiş, bağımsız bankacılık denetim kuruluşu da sermaye yeterlilik oranlarının yüksek tutulması için önlem alınmasını istemiş olsun. Bu durumda ekonominin büyümesini ön planda tutsa bile hükümetin, kredi hacminin artmasına yol açacak bir adım olan bankacılık ve sigortacılık işlemleri üzerinden alınan vergiyi düşürmemesi gerekir. Aksi halde para politikası ve makro ihtiyati politika önlemleriyle maliye politikası uygulaması birbiriyle çelişir ve politika etkinliği ortadan kalkar.

 

Gözetim ve Denetim

 

Makro ve mikro ihtiyati politikaların çeşitli önlemlere dayalı olarak yürürlüğe konması yeterli değil kuşkusuz. Tıpkı maliye politikasının uygulanmasını Maliye ve Hazine’nin, para politikası uygulamalarını Merkez Bankası’nın, finansal kesimdeki uygulamaları bağımsız denetim kurumunun (bizdeki BDDK gibi) gözlemleyip denetlemesi gibi makro ve mikro ihtiyati politika uygulamalarını ve bu üç politikanın birbiriyle olan uyumunu da gözlemleyip denetleyecek ve sonuca göre yönlendirecek kurumlara ihtiyaç var. Aksi takdirde uygulamaya konulmuş politikaların bir sonuç verip vermediğini, uygulamacıların bunlara uyup uymadığını izleme şansı olmaz.

Bu çerçevede gerek ülkeler bazında gerekse uluslararası alanda çeşitli kurumlar ve komiteler kurulmuş bulunuyor. Euro bölgesinde kurulan European Systemic Risk Board (ESRB, Avrupa Sistemik Risk Kurulu), ABD’de kurulan Financial Stability Oversight Council (FSOC, Finansal İstikrar Gözetim Konseyi), Birleşik Krallık’ta Financial Policy Committee (FPC, Finansal Politika Komitesi) bunların örnekleri olarak sayılabilir.  

 

Türkiye uygulaması

 

Küresel kriz sonrasında Türkiye’de Merkez Bankası, para politikası uygulamasında geleneksel faiz politikasını faiz koridoru gibi uygulamalarla genişletip, zorunlu karşılıklara rezerv opsiyon mekanizması gibi farklı bazı eklemeler yaparak makro ihtiyati politikaya destek olacak bir uygulamaya girdi.   

Gözetim ve işbirliği amacını yürütebilmek için Hazine’nin bağlı olduğu bakanın başkanlığında Hazine Müsteşarı, TCMB, BDDK, SPK ve TMSF Başkanlarından oluşan bir Finansal İstikrar Komitesi kurularak bu alandaki işbirliği gerekçeleştirildi. Komitenin temel görevi; sistemik riskleri belirlemek ve bunları azaltmak için alınması gereken önlemleri saptamak, bu amaca yönelik olarak ilgili kurumlar arasında işbirliğini sağlamak olarak belirlenmiş bulunuyor.   

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu da (BDDK) Finansal İstikrar Komitesi’nin yön göstericiliği kapsamında makro ihtiyati politika uygulamasında birçok önlem aldı. Bunlar arasında; kredi kartı limitlerinin belirlenmesi, kredi kartı taksitlerine uygulanacak olan risk ağırlıklarının artırılması, kredilere uygulanacak çeşitli kriterlerin belirlenmesi en önde gelen önlemler olarak sıralanabilir.

İlgili Haberler