Medya

Mahçupyan: Hasan Cemal'e açılan dava, sözün bittiği yer

Hasan Cemal'e 45 ay sonra açılan 'Çekilme Günlüğü' davasında 13 yıla kadar hapis cezası istenmişti

12 Mart 2017 18:09

Karar yazarı Etyen MahçupyanT24 yazarı ve P24 Bağımsız Gazetecilik Platformu Kurucu Başkanı Hasan Cemal'e, Türkiye topraklarındaki PKK'lıların sınır dışına çekilmesini izleyen yazı dizisi gerekçe gösterilerek dava açılmasıyla ilgili olarak "13 yıl isteniyor. 4 yıl önce yazdığında suç teşkil etmeyen veya öyle olduğu düşünülemeyecek olan bir yazı dizisi nedeniyle. ‘Sözün bittiği yer’ dedikleri bu herhalde" dedi. 

İddianamede, Terörle Mücadele Kanunu'nun 7'nci maddesinin 2'nci fıkrası uyarınca 7,5 yıla kadar hapis cezası istenen Hasan Cemal için duruşma savcısı, Türk Ceza Kanunu'nun 43'üncü maddesi uyarınca da ek ceza talep etmişti. TCK'nın 43'üncü maddesi 'zincirleme suçlar'da cezanın 4'te 3 oranına kadar arttırılmasını öngördüğü için, Cemal hakkında talep edilen toplam hapis cezası 13 yıla ulaşmıştı. Hasan Cemal'in ayrıca TCK 53'üncü maddesi uyarınca, kamu haklarını kullanmaktan men edilmesi de istenmişti.

Etyen Mahçupyan'ın "Hurafeler ve tuzaklar" başlığıyla yayımlanan (12 Mart 2017) yazısı şöyle:

Dindarlar insana en büyük tuzakların Allah tarafından kurulduğunu söylerler ama Yaratıcının mutlak anlamda iyi ve doğru olduğuna da inanırlar. Nitekim iyiliğin bizzat kendisi olan ilahi gücün niçin insanları sınavdan geçirmek istediği teolojide kadim bir mesele… Belki de insanlar Allah’ın kendilerini sınavdan geçirdiğini öne sürerek O’nun nezdinde ‘özel’ olduklarını hissetmek istiyor. Belki de tuzakların varlığına inanılması ölümlü olmakla, hayatın ötesine geçme yolunu aramakla ilişkili. 

Sonuçta bu bir inanç… Gerçekliğini sınama şansımız yok ve ‘insan’ kaldığımız sürece hiçbir zaman da olmayacak. Çünkü zihnimiz var olduğuna inanılan bu alemi anlamaya müsait değil. Dolayısıyla insan için belki de en büyük tuzak, bizzat kendisine kurmuş olduğu tuzakların Allah tarafından gönderildiğine inanmasıdır.

***

Hayatın karşımıza çıkardığı her görev kişiliğimizle ilgili bir sınav olarak düşünülebilir. Söz konusu sınavların başarıyla geçilmesinin koşulu ise esas olarak kendimizle ilgili gerçeklerden kopmamaktır. Bu da kendimize mesafe almayı, dışarıdan bakmayı, yeteneklerimizi ve bilgimizi doğru ve objektif şekilde saptamayı gerektirir.

Dışımızdaki gerçekliği de aynı şekilde değerlendirmek durumundayız ama bunu yapmak genellikle daha kolay. Eğer ayakları yerden kesik ideolojilerin peşinden gitmiyor, bilgi edinme eylemini hurafelere kapılmadan sürdürebiliyor ve kendinizi farklı değerlendirmelerin perspektifine açık tutuyorsanız, dışınızdaki gerçeklikle ilgili yeterli sağlamlıkta bir bakış geliştirebilirsiniz.

Oysa aynı yaklaşımı kendimizle ilgili sürdürmek kolay olmayabilir. Daha önceki görevlerde başarılı olmuşsak, bir sonrakinde de ‘doğal olarak’ başarılı olacağımızı sanabiliriz. Hayatın karşımıza çıkardığı görevler doğrusal ve yukarı uzanan bir çizginin üzerindeymiş ve her başarımız bir sonraki görevin gerektirdiği tecrübeyi bize kazandırıyormuş gibi düşünebiliriz… Ancak bunun pek böyle olmadığını örnekleriyle biliyoruz. Birçok yönetici veya liderin başarılı bir kariyerin ardından geldiği konumda şaşırtıcı biçimde başarısız olmasını anlatan biyografiler yeterli.

Bunun nedenlerinden biri ‘kaşarlanmışlığın’ tecrübe sanılması. Aynı tür görevleri aynı koşullar ve zihniyet dünyasında defalarca yaptığımızda kendimizi çok deneyimli sanmaya başlayabiliriz. Oysa hayatı öğrenme, anlama ve bilme açısından muhtemelen yerimizde sayıyoruzdur. Tecrübe, farklı görevlerin farklı koşul ve zihniyet ortamlarında yaşanması ile gelebilir ancak. Başarısızlığın diğer bir nedeni ise iç dünyamızda kendimize gerçekçi olmayan bir değer atfetmemizdir. Bazı şeyleri bildiğimiz için her şeyi bildiğimizi, bazı şeyleri yapabildiğimiz için her şeyi yapabileceğimizi sanabiliriz. Hele etrafımızda bunu söyleyerek bizi teşvik edenler varsa, söz konusu hurafeye daha da fazla bağlanabiliriz.

***

Dolayısıyla asıl hurafeler kendimizle ilgili ürettiklerimiz, asıl tuzaklar da kendimize kurduklarımızdır. Hayat karşımıza sınavlar çıkartır, biz ise onları kendimize yönelik tuzaklara çeviririz. Çünkü haddimizi bilmeyi öğrenmemiş, kendimize nesnel biçimde bakmayı içselleştirememişizdir.

İşin garibi bu eksiklik ve ardındaki eziklik, kurumsal merdivenin üst noktalarında çok daha yoğundur. Çünkü bu seviyelerde kendimizi ‘bir şey’ sanmak ve kendi görüşlerimizin doğruluğuna neredeyse ilahi bir tını atfetmek çok daha kolaydır. Ne yazık ki bazen kariyerlerimiz bizleri aslında yetersiz kalacağımız bir seviyeye yükseltir ve hayatın altında kalmamızı kaçınılmaz kılar…    

Not: Hasan Cemal’e dava açılmış. 13 yıl isteniyor… 4 yıl önce yazdığında suç teşkil etmeyen veya öyle olduğu düşünülemeyecek olan bir yazı dizisi nedeniyle… ‘Sözün bittiği yer’ dedikleri bu herhalde.