Gündem

Mahçupyan: Erdoğan faiz/enflasyon ilişkisini anlamamasına rağmen bildiğini sanıyor...

"Türkiye'nin aklını başına alması, normale, makule, basirete dönmesi lazım… Ne yazık ki bu bile artık cesaret gerektiriyor…"

23 Kasım 2017 13:51

Karar gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan, enflasyon-faiz-döviz üçlemesinde dengenin tutturulamadığını belirterek, "Erdoğan’a bakılırsa ekonomi açık bir operasyonla karşı karşıya, dövizdeki şişkinliğin hiçbir rasyonel temeli yok, enflasyonun sebebi faiz ve Merkez Bankası da müdahale edilmediği için yanlış yapıyor… Açıkça söyleyelim, bu önermelerin hepsi yanlış ve Cumhurbaşkanı bu yanlışı sürdürdüğü sürece Türkiye’de özerk özel yatırım ihtimali yok" diye yazdı.

Mahçupyan, "Erdoğan faiz/enflasyon ilişkisini anlamamasına rağmen bildiğini sanıyor. Karşısında yanlışını açıkça söyleyecek birileri olmadıkça, kariyerini koruma uğruna önünde mırın kırın edildikçe ülkeye zarar veriliyor" ifadelerini kullandı.

Mahçupyan'ın "Ekonomide ‘akla ziyan’ dönemi”  başlığıyla (23 Kasım 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

Kasım borsada yabancı yatırımcının göreceli hesap kapatma ayı olduğu için genelde satıcılı geçer. Ancak bu yıl dramatik bir ‘kaçış’ işareti verdi. Görüntüde mesele Rıza Zarrab’ın yargılanmasının Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiyi bozabilecek ve bunun kredi piyasasına olumsuz yansıyacak olması. Ancak temel neden Türkiye’nin bu türden olumsuz gelişmeler karşısında finansal direncinin azalmakta oluşu ve ekonomi yönetiminin sorun çözme kapasitesinin daralması.

***

Basitçe söylersek enflasyon-faiz-döviz üçlemesinde denge tutturulamıyor. Hepsi birbirini tetikleyerek yükselmeye devam ederken, açık bir ekonomide yönetimin elindeki sınırlı araçlardan biri olan faiz hadleri de tamamen irrasyonel bir biçimde değerlendiriliyor. İşi oluruna bıraktığınız anda faiz edilgen bir unsura dönüşerek enflasyonu takip ediyor. Faizi bir etken yönlendirici olarak kullanmak ise, şu anki durumda ani bir faiz sıçramasını gerektiriyor. Çünkü enflasyonist talebi durdurmanın başka yolu yok. Öte yandan ekonomi yönetimi paralize olduğu ölçüde, döviz bir yatırım unsuru olarak algılanıyor ve enflasyon oranının iki misli hızla yükselmeye devam ediyor.

Dolayısıyla borsadaki yabancı yatırımcılar kar realizasyonu yaptıklarında borsadan kazandıklarından daha çoğunu döviz satın alırken kaybetmek durumunda kalacaklarını öngörerek mal boşaltmayı tercih edebiliyorlar. Borsada işleyen mantığın genelde sabit yatırım konusunda da önemli bir etken olduğunu gözden kaçırmamak lazım. Diğer deyişle yatırımcılar döviz kurlarında istikrarı koruyabilen, kurlarla enflasyon arasında dengeyi sürekli kılabilen ve reel faizin düşük kalmasını sağlayacak bir kurumsal güvenilirlik ve siyasi öngörülebilirlik üretebilen ülkelere yatırım yapmak istiyorlar.

Maalesef Türkiye bu ölçütlerin hiçbirinde iyiye gitmediği gibi, son bir yıl içinde bariz şekilde irtifa kaybediyor. İster yerli ister yabancı olsun, yatırımcı gözüyle bakıldığında temel mesele ekonomi yönetiminin bilgiye, rasyonelliğe ve kurumsal özerkliğe dayanması yanında, siyasetin de söz konusu ekonomi yönetiminin hareket kabiliyetini kısıtlamaması. Ancak bu açıdan da Türkiye kaygan bir eğim üzerinde hızla dezavantajlı bir konuma sürükleniyor.

Erdoğan’a bakılırsa ekonomi açık bir operasyonla karşı karşıya, dövizdeki şişkinliğin hiçbir rasyonel temeli yok, enflasyonun sebebi faiz ve Merkez Bankası da müdahale edilmediği için yanlış yapıyor… Açıkça söyleyelim, bu önermelerin hepsi yanlış ve Cumhurbaşkanı bu yanlışı sürdürdüğü sürece Türkiye’de özerk özel yatırım ihtimali yok. Bu noktada Cumhurbaşkanı’nın bakışı önemli, çünkü ekonomik bir girdi… Merkez Bankası ve genelde ekonomi yönetimi Erdoğan’ın kurduğu psikolojik mahalle baskısını aşamıyor, doğruları savunamıyor, ara denge noktaları bulmaya çalışıyor ve dolayısıyla hiçbir şey doğru yapılmıyor.

Ekonomi biliminin ‘batı kafasının’ hegemonyası altında olduğu türünden bir garabetten hareket edersek, aynen geçmişteki Sovyetler benzeri ‘milli’ ekonomi teorisi arayışlarına girer ve bedelini çok ağır öderiz. Erdoğan faiz/enflasyon ilişkisini anlamamasına rağmen bildiğini sanıyor. Karşısında yanlışını açıkça söyleyecek birileri olmadıkça, kariyerini koruma uğruna önünde mırın kırın edildikçe ülkeye zarar veriliyor.

***

Bu tablonun yerli yabancı herkes tarafından izlenmesi, kapalı kapılar ardında kinayeli ve gülümsemeli sohbetlere konu olması, ülkesini seven herkes için incitici olmalı. Hele ekonomideki sıkışmayı komplolara bağlayıp, ‘milletimizi bölemeyeceksiniz, bayrağımızı indiremeyeceksiniz, vatanımızı parçalayamayacaksınız’ türünden bir hamasetle açıklamaya kalkmamız bir zül…

Türkiye’nin aklını başına alması, normale, makule, basirete dönmesi lazım… Ne yazık ki bu bile artık cesaret gerektiriyor…