Kültür-Sanat

"Macho"ların dünyasında bir "Macha"

Murat Türker'in yazısı...

23 Mart 2017 03:00

Dindar ve önyargılı bir aileye doğan Chavela Vargas "Elâlem ne der!" tavrının baskısı altında büyütülüyordu. Taş bebeklerden hoşlanmayan, hayalperest ve maceracı bir ruha sahip, genelde yalnız kalmayı tercih eden erkeksi bir kız çocuğuydu ne de olsa.

Sekiz yaşından itibaren şarkı söylemeye başladı, dileği sahnede ölen şarkıcı olarak hatırlanmaktı, fakat 100 seneye yaklaşan ömrünün sonuna kadar sahnelere çıkmayı sürdürmesine rağmen bunu başaramadı.

Türkiye'de 70'li yıllardaki aranjmanlarla da tanınan Meksika müziğinin bir numaralı ikonu, hem acıların, hem aşkın kadınıydı. Seneler sonra resmen açıkladığı lezbiyenliğini tutucu bir toplumda onurla taşımak hiç kolay olmamıştı, fakat "Tüm Meksika'yı yatağa attı" diyen dostları cinselliği doludizgin yaşadığını teyit ediyor.

İKSV'nin düzenlediği 36.İstanbul Festivali'nin Nerdesin Aşkım? bölümünde seyirciyle buluşacak filmlerden Chavela'nın dünya prömiyeri Berlinale'de yapılmıştı. Yönetmenliğini Catherine Gund ve Daresha Kyi'nin paylaştığı ABD yapımı belgesel, güçlü sesiyle gümbür gümbür şarkılar söyleyen Chavela'yı layıkıyla anıyor.

Lezbiyen olmak çok zor

"Müzik kariyerimin başında kadın gibi giyiniyordum, tutmadı, zaten travesti gibi görünüyordum" diyor Chavela. Bunun üzerine tarz değiştirdi. 50'li yıllardan önce bir kadının pantolon giymesi devrimci bir hareketti. İlk defa kıvırmayan, flört etmeyen, makyajsız bir sanatçıyla karşı karşıyaydı ülkenin en popüler şarkı türü rancheraların hayranları.

Fakat Chavela o kadar alımlıydı ki, etrafındaki tüm erkeklerle kadınların arzu nesnesi haline gelmişti. Sadece iki veya üç gitar eşliğinde sahneye çıktığında, bir derenin tatlı şırıltısından uzak, bir kanyonun gümbürtüsü kadar büyük sesiyle gönülleri fethetti.

Ünlü şarkıcı-besteci José Alfredo Jiménez'le tanışması kariyerini iyice parlattı, aşk acısı çeken terk edilmiş erkek şarkılarını gereksiz süslemelerden arındırarak müziği özüne kavuşturdu. Güfteleri değiştirmeden karşı cinse ait rolü seve seve üstlenirken, aşk trajedisiyle yaralanmış ruhu, alkol alarak iyice içlenmiş bir erkeğin tavrıyla yansıttı.

Fakat Jiménez'in alkolizme bağlı karaciğer sirozundan ölmesi, alkolle zaten arası iyi olan Chavela'yı da etkiledi. "Macho"ların hâkim olduğu kadın düşmanı bir çevrede "macha" olmak zorundaydı, yarattığı kimliği her şeye karşın ayakta tutması gerekiyor, durmadan alkole sarılıyordu. Riyakârlığı muhafazakârlığını aratmayan bir toplumda resmen olmasa da lezbiyenlikle anılmak hiç de kolay değildi.  

 

Aşk motoru

Birbirinden renkli arşiv görüntüleriyle Chavela'nın hayatını adım adım izlememizi sağlayan siyah beyaz fotoğrafların Latin Amerika'nın divası hakkında ayrıntılı bilgi kaynağı oluşturduğu kesin. Kariyerinde önemli yer tutan olaylar dışında tüm dünyada sevilmesine sebep olan şarkılardan da nasipleniyoruz.

Fakat seyircinin dikkatini 90 dakika boyunca ayakta tutmayı başaran belgeselin iki kadın yönetmeni, sanki daha çok Chavela'nın yalnızlığa sık sık sığınan bir kadın olarak mücadelesine, sevgiye susamış bir lezbiyen olarak gayet hareketli geçen aşk hayatına teferruatlı bir biçimde vâkıf olmamızı istemişler gibi duruyor.

"Elizabeth Taylor'ın düğününde herkes sarhoş, gecenin sonunda herkes birilerini yatağa atıyor… sabah uyanmışım, yanımda Ava Gardner!" 

Belgeselde kahramanımızın Frida Kahlo ile ilişkisi hakkında da uzun anlatımlar var, meşhur ressamı görüntüleyen muhtelif siyah beyaz filmler eşliğinde.

Renkli hayatı boyunca tanıştığı birçok erkeğin birbirinden çekici eşlerini baştan çıkarmaktaki ustalığıyla da tanınan Chavela, plak şirketi Orfeon'un sahibinin elinden de sevgilisini alınca telif haklarından mahrum oluyor. Chavela'nın müzisyenleri sömüren prodüktörler hakkındaki negatif izlenimi boşuna değil!

Film boyunca Vargas'ın yakın dostları, sahneye çıktığı mekânların işletmecileri ve bilhassa sevgilileri anılarını detaylı bir şekilde, coşkularını hiç yitirmemişçesine paylaşıyor.

Belgeselin ana direğini oluşturan, 90'lı yıllarda yapılmış ve daha önce yayımlanmamış bir röportajda Chavela, "Hiç âşık oldunuz mu?" sorusunu önce sert imajına halel gelir tasasıyla, karakterinin en belirgin özelliklerinden haşin bir tepkiyle geçiştirmeye yelteniyor, fakat akabinde "Çok kere âşık oldum, sevmediysen yaşamamışsın demektir" diye U dönüşü yapıyor.

 

Almodovar dönemi

Onu seven kadınların desteğiyle yaşamını sürdürebildiği, alkol yüzünden toplumdan ve müzikten uzaklaştığı dönemi atlattığında Chavela'nın tekrar doğuşunda İspanya'nın büyük katkısını da görüyoruz belgeselde. Bu anlarda bizi iyice etkisi altına almış olan eserin kreşendosunda da artma seziliyor.

Vargas’ı tıpkı Laura García Lorca gibi adeta kanatları altına alan meşhur yönetmen Pedro Almodovar, filmlerinde ona yer vermekle kalmayıp en büyük hayali olduğunu öğrendiği Paris Olympia müzikholünde konser de ayarlıyor. Fakat Fransa'da Chavela fazla tanınmadığından sinema ustası, salonu şahsi çabalarla doldurma faaliyetini hayatında en çok yorulduğu dinamiklerden biri olarak hatırlıyor.

Kosta Rika'da doğmuş olmasına rağmen memleketi saydığı Meksika'da Chavela'nın büyük tiyatrolarda asla sahneye çıkmadığını öğrenince, muhteşem Palacio de Bellas Artes'te (Güzel Sanatlar Sarayı) performans gerçekleştirmesi için de önayak oluyor. Parlak sonuç, Chavela'nın hakettiği itibara memleketinde yıllardan sonra kavuşması anlamına geliyor.

Dünyanın tüm kadınlarına selâm olsun

Bedeninin kendini taşımaya zorlandığı ilerleyen yaşlarında teklif edilen tekerlekli sandalyeye başta hayır demişti gururlu Chavela; mecburen kabul ettikten sonra bile sahne alkışından kendini mahrum edemeyen Vargas, kariyerinin ikinci safhasında 20 sene daha şarkı söyledi. Tüm gezegende Latin Amerika'nın en ünlü figürlerinden biri oldu, Meksika'da ise zaten lezbiyenlerin bir numaralı ikonuydu.

Chavela belgeseli Mart ayında Amsterdam ve Guadalajara'da gösterildi, İstanbul Festivali başlarken Meksiko Gezici Film Festivali kapsamında şehrin çeşitli sinema salonlarını dolaşmış olacak.

Kadın doğmanın bir ayrıcalık olduğunu söylüyor belgeselde, müzikte ve cinsellikte özgürlük için tüm hayatı boyunca mücadele eden inatçı Chavela. İlelebet sürmesi beklenen birçok şey gibi, sonsuz aşkın bayatlamış bir klişe olmasından, hayatı aşka endekslemenin saçmalığından dem vuruyor. Şarkılarını yeryüzünün tüm kadınlarına, annelere, kız çocuklarına, kız kardeşlere, eş, dost ve sevgili olan kadınlara adıyor.

Binlerce insanın katıldığı cenazesinde, ülkesinin millî bir değeri sayılmasına rağmen Meksika tanrılarına inanan Chavela'nın tabutu bayrakla değil, üstünden çıkarmadığı kırmızı pançosuyla örtülüyor...