Gündem

Lice davasında tek sanık beraat etti: 25 yılda neler yaşandı?

"90'lı yıllardaki ağır insan hak ihlalleri de bu kararla beraat etti"

08 Aralık 2018 20:42

Hatice Kamer
Diyarbakır

22 Ekim 1993'te Diyarbakır'ın Lice ilçesinde dönemin Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikast sonucu hayatını kaybetmesi sonrası çıkan ve 16 kişinin öldüğü olaylara ilişkin davada tek sanık beraat etti.

Cuma günü İzmir'de görülen duruşmada mahkeme heyeti, tutuksuz yargılanan dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Eşref Hatipoğlu'nun beraatine karar verdi.

Liceli aileler adına davayı en başından beri takip eden Avukat Murat Yunus Muratkan, "90'lı yıllardaki ağır insan hak ihlalleri de bu kararla beraat etti" diye konuşurken, davayı istinaf mahkemesine götüreceklerini söyledi.

Peki 25 yıl önce Lice'de neler yaşandı, dava süreci nasıl gelişti?

Lice'de ne olmuştu?

22 Ekim 1993'te günü ilçede dönemin Jandarma Komutanı Bahtiyar Aydın bir suikast sonucu hayatını kaybetti. Suikastin ardından çıkan olaylarda ise sivillerin de aralarında olduğu 16 kişi öldürüldü.

Jandarma Yüksel Bayar ve Ali Nurettin Soyer ile birlikte Abdullah Akçakmak, Mizgin Cantürk, Hüseyin Cantürk, Dilbirin Cantürk, Bayram Yıldız, Emine Kıraç, Zana Çakır, Mustafa Çakır, Saniye Boğan, Ali Şanlı, Ali Canpolat, Kudret Ergün ve Muhyettin Güler, yaşamını yitirenler arasındaydı.

Dönemin askeri yetkilileri, Albay Bahtiyar Aydın'ın PKK'lılar tarafından öldürüldüğünü ve daha sonra bir çatışma meydana geldiğini açıkladı. Ardından bölgeye askeri operasyon başlatıldı.

Olaylar sırasında ilçe merkezinde 400 ev, 242 dükkan yakıldı, yıkım ve tahribat nedeniyle 13 bin 650 olan Lice nüfusu 2500'lere kadar düştü.

İddianame 20 yıl sonra geldi

Lice Davası, olayın üzerinden 20 yıl geçtikten sonra, zaman aşımına çok kısa bir süre kala tozlu raflardan indirildi ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı bir iddianame düzenledi.

İddianamede emekli Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı Albay Eşref Hatipoğlu ile Üsteğmen Tünay Yanardağ hakkında "Taammüden öldürme", "Halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik", "Cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturma" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis ve 24 yıla kadar hapis cezası istendi.

Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi iddianameyi kabul edince, 2013'te dava süreci başladı.

27 klasörlük dava dosyasında hem davacı tanıkları, hem de o dönem Lice'de görev yapan birçok resmi yetkili, 22 Ekim 1993 günü Lice'de herhangi bir çatışmanın olmadığını ve ilçede yaşanan tahribatın "operasyona çıkan askerler tarafından" yapıldığını iddia etti.

28 Kasım 2015 tarihinde öldürülen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi de davanın avukatlarından biriydi. Elçi, sanığın mahkemeye getirilip çapraz sorgu ile ifadesinin alınmasında etkili olan bir isimdi.

Güvenlik gerekçesi ile dava önce Eskişehir'e daha sonra İzmir'e nakledildi. 2014'de komutanların yargılanması için Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) izni gerektiği belirtilerek İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılamayı durdurdu. 29 Ocak 2015'de HSYK durdurma kararını bozdu ve davanın İzmir'de devam etmesine karar verdi.

Sanık Tünay Yanardağ bir süre önce geçirdiği bir kalp krizi sonucu ölünce, davada tek sanık olan Eşref Hatipoğlu tutuksuz yargılanıyordu.

17 Mart 2016 tarihindeki duruşmada ilk kez hazır bulunan Hatipoğlu'nun vareste tutulmasına karar verildi.

Hatipoğlu üzerine atılı tüm suçlardan beraat etti

Cuma günü İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada davacı tarafın avukatları beş saatlik bir savunma yaptılar ancak bu savunmalar etkili olmadı: Mahkeme heyeti, sanık Eşref Hatipoğlu´nun üzerine atılı tüm suçlardan beraatine karar verdi.

Yaşamını yitiren sanık Tünay Yanardağ'ın dosyası da davadan düşürüldü. Duruşmaya davacı aileleri, avukatlar, Diyarbakır ve İzmir Baro Başkanları ile CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da katıldı.

Lice Adalet Arıyor Platformu Sözcüsü Şiyar Kaymaz, en başından beri davayı izleyen isimlerden biri. Hem olayların mağduru hem de davanın müdahili olan Kaymaz, eniştesi Ali Şanlı'yı olaylar sırasında kaybetti, birçok akrabası yaralanırken, evleri ve dükkanları yakıldı.

"Neden bazı askerlerin Lice'yi yakıp insanları öldüreceğine inanmak istemiyorlar?"

Şiyar Kaymaz, ailelerin beraat kararına kadar küçük de olsa bir umut taşıdıklarını ifade etti:

"Bir önceki duruşmada savcı mütalaasını vermişti, ama mütalaada ne tanıkların beyanı vardı ne de deliler. Sanığın beraatını talep etti, onun şuç işlediğine dair yeterli delil olmadığını savundu. İki yıl önce darbe süreci yaşadık, ordu içinde eğer bazı askerler darbe teşebbüsünde bulunabiliyorsa, neden bazı askerlerin Lice'yi yakıp insanları öldüreceğine inanmak istemiyorlar?

"Bundan önce de Kulp Davası, Vartinis Davası beraatle sonuçlanmıştı. O davaların seyrinin Lice davasını etkileyeceğini düşünmüştük ama adaletin sağlanacağına olan inancımızı kaybetmek istemiyorduk. Küçük de olsa bir umudumuz vardı çünkü mahkemede şahitlik yapanlar, o olayların hem mağduru hem görgü tanıkları. Bu kadar somut anlatım ve delillere rağmen beraat kararı çıkması çok kötü . Biz yine de vazgeçmeyeceğiz."

Avukat Muratkan, otopsi tutanakları ve kamu görevlilerinin tanık ifadelerinin de yer aldığı belgelerin "o gün Lice'de bir çatışma olmadığını, sanığın ve sanığın üst komutalarının emri ve denetimi, sevk ve idaresi altında Lice'yi bir bütünen ortadan kaldırmaya yönelik bir amaçlarının olduğunu tespit ettiğini" kaydetti. Muratkan sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sanığın savunması da, işkence altında ifade veren bir itirafçı ve oğlu ile kardeşi ölen bir yurttaşın yine işkence altında, görgüye dayalı değil de duyuma dayalı verdiği ifadeye dayanıyor. Bunun dışında hiçbir şey yok.

"Dönemin kaymakamı ve emniyet müdür yardımcısı dahil dinlenen yüzlerce tanık, o gün herhangi bir çatışma yaşanmadığını söylüyor. Subaylar herhangi bir örgüt mensubu görmedik diyorlar. Dinlenen yüzlerce Liceli asker, evlerine ateş edip, helikopter ve tanklar atışlar yaptıklarını, yıkım ve ölümlerin bu şekilde meydana geldiğini net bir biçimde beyan ediyorlar."

"Lice olaylarında küçük yaşta olan o çocuklar, bu dönemin avukatları oldular"

"Kürtler bir gün adalet olabileceğini umuyordu, ama sanıyorum devlet bu dava üzerinden 90'lı yıllarda yaşanan kirli savaşı 'dönemin devleti bağımsız mahkemelerce yargıladı ve beraat etti' diyerek siyasal bir propaganda aracı olarak kullanacaktır. Böylece insanların ağır insan hakları mağduru oldukları söylemelerinin doğru olmadığını öne sürecektir.

"Lice olaylarında küçük yaşta olan o çocuklar, bu dönemin avukatları oldular. Şimdi bu davanın sonucunu görebilecekler mi, emin değilim."

İlgili Haberler