Kültür-Sanat

'Leyla Gençer öğrencisi Fazıl Say'la kıvanç duyuyordur'

Zeynep Oral, Fazıl Say'ın konserini köşesine taşıdı. Oral, "Say, piyanosuyla konuşuyor, sevişiyor, dertleşiyor, başka bir boyuta geçiyor ve biz ölümlü izleyicileri de o boyuta taşıyordu"

20 Temmuz 2012 18:59

Zeynep Oral
(Cumhuriyet, 20 Temmuz 2012)

 

Fazıl Say'la geleceğe açılmak...

 

D-Marin Uluslararası Klasik Müzik Festivali’nde muhteşem kapanış:

Bodrum yarımadasına ve Türkiye’nin her yerinden Turgutreis’e akın edenlere olağanüstü anlar yaşatan D-Marin Festivali muhteşem bir konserle sona erdi. Bu beş gün sadece unutulmaz anılar bırakmakla kalmadı. Geleceğe ilişkin umutlarımı da çoğalttı.

Kültürsüzlüğün, cehaletin, nitelikli sanat karşıtlığının her gün damardan pompalandığı ülkemizde, gencinden yaşlısına hâlâ kimi değer ölçülerini savunanlar olduğunu, sanatla bütünleşmenin, çoksesliliğin kazanımlarını görmek insana umut veriyordu. Yedi konseri toplam 21 bin dinleyici izledi… Okyanusta bir damla mı? Olsun, yine de bir damla!

 

Fazıl Say’ın barış çağrısı

 

Kapanış konseri Fazıl Say’ın yeni bestesi “Mezopotamya Senfonisi”yleydi. Gürer Aykal yönetiminde Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’yla önce Çaykovski “1 Keman Konçertosu”nun yorumu zaten bence başlı başına bir olaydı. Bu çok özgün yorumda Fazıl piyanosuyla konuşuyor, sevişiyor, dertleşiyor, başka bir boyuta geçiyor ve biz ölümlü izleyicileri de o boyuta taşıyordu.

“Mezopotamya” Senfonisi’ne gelince… Bu benim ikinci dinleyişimdi. (Daha önce yazdım, tekrarlamayacağım.) “En iyi eserim” diye tanımladığı eseri bu kez daha da canıma, tenime yakın hissettim. Duygu yoğunluğum arttı. Kimi anları belleğimde ve kulağımda öyle iyi saklamışım ki hemen tanıyıverdim.

Trompetlerle birlikte güneşi doğdurdum. Aydan ürktüm. Dicle’nin akışı Ege’nin sularından Urfa’nın dağlarına yansıdı. Theremin’i çalan Carolina Eyck elektromanyetik dalgalara hükmederken gözümün önünde, Mezopotamya’yı esirgeyerek, koruyacak bir meleğe dönüştü. İki çocuğun (Bülent Evcil - bas flüt ve Çağatay Akyol - bas blokflüt) ovadaki oyunlarına katılacaktım ki… Ah! İçlerinden biri vuruldu. Onunla birlikte ben de!

Birbirinden zengin melodiler… Mükemmel orkestrasyon... Duygu yoğunluğu… Dışavurumcu anlatım… Fazıl Say’ın barış çağrısına katıldık alanı dolduran 7 bin kişi…

Gürer Aykal’ın o muhteşem cömert yüreğini görmeniz gerekirdi: O mükemmel orkestra elemanlarının her birini ve Fazıl Say’ı kollayışı, yüceltişi, gözbebeğinin ışığına yansıyordu.

Konser sona erdiğinde tüm alan ayakta alkışlıyordu. Eseri, sanatçıyı, direnişi, barış tutkusunu ve umudu…

 

Yıldızının parladığı an

 

Her sanatçının yıldızının parladığı anlar vardır… İnanıyorum ki genç sopranomuz Simge Büyükedes, ileride mesleğinin doruğuna ulaşıp geriye baktığında, D-Marin Festivali’ndeki iki konserini, işte “yıldızımın parladığı anlar” diye düşünecek…

O anlardan ilki Carreras’la birlikte verdikleri konserdi. (Daha önce yazdıklarıma ek olarak şunu söyleyebilirim.) O akşamki konserde, bilge şancı, ünlü tenor kadar dikkati çekti Simge Büyükedes.

Çoktan efsaneleşmiş bir devin yanında, henüz mesleğinin başında olan Simge (30 yaşında) o akşam sesiyle, şarkı söyleme biçimiyle, ama en çok özgüveniyle tüm dinleyicileri avucuna almakla kalmadı, gurur kaynağı oldu!

İki gün sonra günbatımı konserini verecek olan Rus mezzo sopranonun hastalanıp gelememesi ve onun yerine Büyükedes’in (piyanoda Aylin Özuğur eşliğinde) konser vermesi, dinleyicileri nasıl sevindirdi, anlatamam!

Günbatımı konserleri, tam güneş batarken dünyanın en güzel kızıl gökyüzüne ve denize karşı, ücretsiz, biletsiz herkese açık konserler. “Ave Maria”dan, opera repertuvarının en zorlu en sevilen aryalarını sundu. Yalçın Tura’nın “Sevmek Nedir?” şarkısında baktım birçokları gibi ben de gözyaşlarımı tutamıyorum…

Leyla Gencer öğrencisiyle kıvanç duyuyordur, hiç kuşkum yok!

Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası

İşte festivalde izlediğimiz bir mucize daha: Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası. Her şey bir yana, salt bu orkestra için kurumu kutlamak gerek. Muhteşem bir sosyal sorumluluk olayı!

Dünyanın her yerinde sayısız örnekleri var, bizde tek. Yaşları 11 ile 18 arasında değişiyor. Her yıl Türkiye’deki çeşitli konservatuvarlardan seçilerek bir araya geliyorlar. Kamp yapıp birlikte çalışıyorlar. 2006’dan beri önce Türkiye’de sayısız konser verdiler sonra yurtdışına açılmaya başladılar. Fikir babası Aytaç Yalman ve tasarıyı büyük bir özveriyle hayata geçiren şef Rengim Gökmen’e ne denli teşekkür etsek azdır!

Dile kolay, senfoni orkestrası: Çocuklar, bir araya gelip bir bütün oluşturuyorlar; çoksesli evrensel müzik yapıyorlar. İnsana düşünmeyi, anlamayı, sormayı, yorumlamayı da öğreten çoksesli müziği yaşıtlarına tanıtıyor ve sevdiriyorlar. (Yazarımız Erdal Atabek, “Müzik Seni Çağırıyor” adlı muhteşem bir kitapta bu konuyu anlatıyor! Bilginize.)

Rengim Gökmen yönetiminde, R. Korsakov’un “Şehrazat” gibi çetin ceviz eserini sundular festivalde. Olağanüstüydüler. Çocuktular, bilgeydiler. Rengim Gökmen’le bütündüler. Pırıl pırıl yıldızlardan muhteşem bir samanyolu, yeryüzünün tüm renklerinden harika bir gökkuşağıydılar!