Gündem

Latife Hanım'ın yeğeni: Nilhan Osmanoğlu’nun önce tarihini iyi bilmesi gerek yoksa ciddiye alınmaz

Mehmet Sadık Öke: Abdülhamit’in şahsi mallarını Vahdettin geri vermedi

13 Şubat 2017 23:54

Yazdığı kitaplar ve söyleşilerle Cumhuriyet döneminin Çankaya Köşkü’ndeki yaşamı anlatan Mehmet Sadık Öke, Abdülhamit’in soyundan gelenlerin İstanbul’da mal ve mülk taleplerine yapılan bazı tarihi hataları düzelterek yanıt verdi.

Öke, Mustafa Kemal Atatürk’ün eşi Latife Hanım’ın yeğeni. 

İttihat ve Terakki’nin iktidara geldikten sonra Abdülhamit’in şahsi servetine al koyduğunu söyleyen Öke, “Abdülhamit soyu, Beylerbeyi Sarayı'nda ölümünün ardından Sultan Vahdettin’e başvurup Hazine'ye alınan malların geri iadesini talep etmişti. Ama Vahdettin geri vermedi” dedi.

Abdülhamit soyunun ‘şahsi mallarını nakde çevirme’ hakkından da yararlanamadığını anlatan Öke, “Çünkü mallar Osmanlı Hazinesi'ndeydi ve Cumhuriyet bu malları Hazine'ye dahil bulmuştu. Hatta aslında suçlu tamamen başka biriydi. El koyan Cumhuriyet değildi” dedi.

Öke, son günlerde gündeme gelen 2. Abdülhamit’in torunu Nilhan Osmanoğlu’nun açıklamalarıyla ilgili “Önce aile tarihini çok iyi bilmek gerekir. Prof. İlber Ortaylı, Prof. Halil İnalcık olsun demiyorum ama mirasını istediği büyük büyük babasının ne zaman öldüğünü bilmesi de şart. Aksi takdirde ciddiye alınmaz. Bir konuda bilgi verirken öyle afaki konuşmak olmaz derinlemesine konu ile ilgili bilgisinin olması gerek” değerlendirmesini yaptı.

“Nilhan Hanım büyük büyük babasının ne zaman öldüğünü bilmesi şart”

Mehmet Sadık Öke’nin T24’e Hanedan soyundan gelenlerin mülk talepleri açıklamaları ve 2. Abdülhamit’in şahsi mal varlığına ilişkin açıklamaları şöyle:

Doğrusu konuya nasıl başlamak gerekir tam bilemiyorum zira çok detay var. Nilhan Hanım’ın haklı olduğu taraflar da var hukuken, aslında ciddi bir hukuk dersi problemi olur akademik açıdan bu konu. Lakin bu şekilde konuşarak olmaz. Önce aile tarihini çok iyi bilmek gerekir bir Prof. İlber Ortaylı, Prof. Halil İnalcık olsun demiyorum ama mirasını istediği büyük büyük babasının ne zaman öldüğünü bilmesi de şart. Aksi takdirde ciddiye alınmaz. Bir konuda bilgi verirken öyle afaki konuşmak olmaz derinlemesine konu İle ilgili bilgisinin olması gerek.

“Napolyon değil, 3. Napolyon”

Mesela ‘Napolyon değil üçüncü Napolyon demiş benden zenginsin diye. Bahsettiği Napolyon'un yeğeni Louis Napolyon birinci Napolyon’un yani Bonaparte’in erkek kardeşi ile ilk karısı boşadığı ünlü Josephine’in ilk kocasından olma kızından doğma olan üçüncü Napolyon. Cumhurbaşkanı seçilip sonra referandum İle kendini imparator ilan etmişti.

 “Abdülhamit şehzade maaşı ile yatırım yapmış”

İmparator kendisi ile sohbet ederken bir Osmanlı prensi olarak hayatta neler yaptığını sorunca Abdülhamit taht İçin beklentisinin olmadığını bu yüzden de kendini yatırıma verdiğini anlatıp yatırımlarını anlatınca şaşıran imparator siz benden daha zenginsiniz demiş. Malum Abdülhamit şehzade iken parası sıkıntısı çeken diğer şehzadeler gibi olmasın diye hep Ermeni ve Yahudi bankerler İle şehzade maaşı İle yatırım yapmış.

Çok tutumlu biriymiş hatta neredeyse cimri derlermiş Sultan olduğunda da kendisinden para isteyen şehzadelere ticaret İle uğraşın sanayi kurun dermiş. Akıllı tabi. Cariye halayıklar ile evliliği yasaklayarak paşa çocuklarının birbiri ile evlenmesini sağlayıp bir aristokratik burjuva sınıfı yaratmaya çalışmış ve onları ticarete yönlendirmiştir.

“İttihat Terakki Abdülhamit’i düşürünce şahsi mallarına el koydu”

Nilhan Sultan aslında bir noktaya kadar haklı, Abdülhamit’in şahsi malları ittihat ve terakki Abdülhamit’i düşürünce el konmuştu. Oysa onlar devlet parası İle alınmamıştı. Kendi parası İle alınmıştı. Çocuklarına Osmanlı sistemine göre taht hakkı gelmeyeceğine emin olduğu İçin onlara hatırı sayılır bir servet bırakmaya karar vermişti. Gençliğinde diğer şehzadelerin çektiği para sıkıntısını görmüş ve hep yatırım yapmıştı.

İttihat ve Terakki 1908 – 1909 itibariyle iktidarı ele geçirince Abdülhamit in şahsi servetine el koymuş ama diğer hanedan üyelerinin mallarına el konmamıştı. Yani hem meşru iktidara bir darbe hem de usul açısından çifte standart vardı, bu yüzden hukuksuzluk iddiası geçerli olarak kabul edilebilir, ama bu ‘şu ada benim’ diye ortaya çıkmakla olmaz, işin usulü var. Elbet şehzade maaşı devlete ait mi? Değil mi sorunsalı da var. Ama buna da bilerek cevap vermek gerekir.

“Cumhuriyet kurulduktan sonra herkese mallarını satma hakkı tanıdı” 

Bu var olan bir haktı buradan Türkiye'nin ödediği Osmanlı borçlarına bir mahsup hakkı doğar mı, doğmaz mı ayrı bir konu ama ondan önce bir önemli nokta daha var:

Bunu şöyle anlatabilirim diğer şehzadelerin mallarına İttihat ve Terakki tarafından el konmadığı gibi cumhuriyet kurulduktan sonra hanedan ülkeden sınır dışı edildiğinde herkese mallarını satma hakkı tanındı. Kısa süreydi. Ama devlete ait olmayan mallarını satabildiler . Çoğu arazilerini kethüdalarının vekilharçlarının üstüne yaptı ve ülkeyi terk etti.

“Latife Hanım da Atatürk’e"

Zaman sıkışıklığı sebebi ile bu uygulama yapıldı. Bazısı parasını aldı bazısı alamadı. Kazıklandı. Ama bu hak tanındı. Latife Teyzem İle Atatürk kalp krizinden sonra İzmir de nekahet döneminde iken Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey (tengirşenk) geliyor ve Halife Abdülmecid Efendi’nin beyaz ata bindiğini altı atlı araba kullandığını daha fazla para talep ettiğini söylüyor. Atatürk çok kızıyor; Yusuf Kemal beyin anılarına göre, Latife Teyzem de ‘Bunlar senin yeni ve modern Türkiye fikrin için zararlı şeyler neden gelecek için tehlikeli olabilecek bu kişilere izin veriyorsun diyor. Atatürk de iyi düşündün Latif gel Meclise bir mektup yazalım al kağıt kalemi eline diyor ve halifeliğin kalma süreci ve hanedanın sürgün süreci başlıyor. Elbette Atatürk bunu çoktandır düşünüyordur muhakkak ancak Yusuf Kemal bey bu şekilde anlatmış olayı.

“Aldülhamit soyu mallar Osmanlı Hazinesi'nde olduğu için yararlanamadı”

Ancak sürgüne gönderilirken kısa sürede olsa şahsi mallarını nakde çevirme hakkı tanınıyor. Ama Abdülhamit soyu bundan yaralanamadı çünkü mallar Osmanlı Hazinesindeydi ve Cumhuriyet de bu malları Hazineye dahil bulmuştu. Hatta aslında suçlu tamamen başka biri idi. El koyan Cumhuriyet değildi .

“Vahdettin mallarını geri vermedi”

İttihat ve terakki dünya savaşı sonunda yıkılıp Enver Cemal Talat paşalar kaçınca Abdülhamit soyu Selanik'in kaybı üzerine geri getirilip 1918’de Beylerbeyi Sarayında ikamet ederken ölen Abdülhamit’den sonra Sultan Vahdettin’ e başvurup Hazineye alınan malların geri iadesini talep etmişti. Ama Vahdettin geri vermedi. Abdülhamit kendi isteği ile verdi onları dedi. Aslında hibe şeklinde idi o el koyma olayı. Zira Abdülhamit tahttan indirilmemek için bir kısım mallarını hibe etmiş göstermek zorunda kalmıştı. Fakat Vahdettin bu malları vermedi . Hatta Kerkük ve Musul Abdülhamit in şahsi malıydı ve İngilizler bu sayede hazineye alınınca daha rahat el koydular.

Bu yüzden Abdülhamit soyu diğerleri gibi malları iyi kötü satamadı. Yani şimdi hak iddia ediliyor ama hak ne? Vahdettin bu malları geri vermiş olsa diğer hanedan mensupları İle beraber sürgüne giderken Abdülhamit soyu da satabilmiş olacaktı. Yani hanedan mensupları sürgüne giderken zaman darlığı sebebi ile son derece ucuza sattıkları fiyattan oluşacak bir bedeli ancak alabilir.

“Türk vatandaşlığı aldıkları için siyasete girsinler tabi”

Türk vatandaşlığını aldıklarına göre her Türk vatandaşı gibi siyasete girmek hakları. Avusturya da Otto Von Habsburg Avrupa Parlamentosuna da girdi, Bulgar kralı Simeon taht hakkından feragat etti Başbakan bile oldu. Milletvekili olmak hakkıdır.

“Osmanlı ailesini magazin programlarında konuşmamalı”

Ama bu şekilde Osmanlı ailesini magazin programlarında ve ulu orta konuşarak olabileceğini pek sanmıyorum. Abdülhamit ismi çok önemli bir isimdir, sevsek de sevmesek de yeri büyüktür. Bir dedem onun serasker-i cihanı idi; Emiroğlu Mehmet Rıza paşa, bir dedemi de boğdurttu; çünkü jön Türk’tü Hürriyet kahramanı Tevfik Nevzat bey.

“Abdülhamit harcanmaz, onu kullanan harcanır”

Abdülhamit ismi bugün çok kolay rant kapısına dönüşüyor, kızıl sultandan cennetmekan ulu Hakan'a geniş bir yelpaze. Ama bu işler bozuk para gibidir, Abdülhamit harcanmaz ama onu kullanan harcanır, magazin de görülme hastalığı sonu iyi gelen bir şey değildir.

Nilhan Hanım da bir yüksek imparatorluk prensesi makam olmasa da unvan yok sayılmaz, uluslararası protokol bunu gerektirir. Elbette artık resmen prenses değil, ama unvansal olarak hala öyle. Bu konuma uygun davranmak ve konuşmak şarttır.

‘Parlamenter rejimden bıktık gibi sözler’ döner öncelikle söyleyeni vurur. En azından bunu diyebilmek için bir TV programında kendisine sorulduğu zaman Abdülhamit’in ne zaman öldüğünü bilmek gerekir . ‘O ada, bu çiftlik benim dedemindi’ denilecek yerde Abdülhamit 33 yıl şu veya bu şekilde imparatorluğu bir arada tutarak modern okullar açılmasını sağlayıp Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yetişmesine katkıda bulunmuştur diyebilmiş olsa belki daha fazla ciddiye alınabilirdi. Bu yüzden de söylemlere çok dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum.