Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında 1 Kasım'da tutuklanan Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala'nın lise arkadaşları, bugün (25 Kasım 2017) Silivri Cezaevi önünde buluştu. Aralarında gazeteci-yazar Sedat Ergin ve Yıldırım Türker, tiyatro oyuncusu ve yönetmen Nihal Geyran Koldaş’ın da bulunduğu grubun açıklamasında "Osman Kavala ile gurur duyuyoruz," "Özgürlüğüne kavuştuğu gün onu karşılamak üzere yine burada olacağız. O günün çok uzakta olmadığını ümit ediyoruz" ifadelerine yer verildi.
19 Ekim'de gözaltına alınan ve 1 Kasım'da tutuklanan Osman Kavala, Silivri Cezaevi’nde tek kişilik hücrede tutuluyor.
Nihal Geyran Koldaş’ın, Osman Kavala’nın lise arkadaşları adına okuduğu “Osman Kavala yalnız değil” başlıklı açıklama şöyle:
Bugün Osman Kavala’nın liseden sınıf arkadaşları olarak, onun demir parmaklıklar arkasına atıldığı, özgürlüğünden mahrum bırakıldığı bu cezaevinin önünde bir itirazımızı seslendirmek üzere toplandık. Demokratik bir hakkımızı kullanıyor ve onun tutukluluğuna itiraz ediyoruz.
İtiraz ediyoruz, çünkü Osman Kavala’ya çok büyük bir haksızlık yapıldığına inanıyoruz. Onu yakından tanıyan arkadaşları olarak Osman’ın bir darbe girişiminin içinde yer aldığı ya da cemaat görünümlü kriminal bir örgütle ilişkisi olduğu gibi iddiaları reddediyoruz. Dünyanın yuvarlak değil düz olduğunu iddia etmek ne kadar akla, gerçeğe aykırı ise Osman’ın darbeci olduğunu ileri sürmek de bir o kadar gerçek dışıdır. Sahici bir demokrat olarak onun hayatı darbeci zihniyetle mücadele ederek geçmiştir.
Burada toplandık, çünkü aynı zamanda ona olan sevgimizi, desteğimizi, dayanışmamızı göstermek, Osman’ın yalnız olmadığını herkese duyurmak istiyoruz. Cezaevinin tel örgülerinin, demir parmaklıkların, hücre kapılarını kilitleyen sürgülerin, yüksek beton duvarların hiçbir şekilde onu bizden uzak tutamayacağını göstermek için buradayız.
Burada toplanmamız aynı zamanda bizler için büyük bir gururu paylaşmamıza da vesile oluşturuyor. Yalnızca onunla sınıf arkadaşı olmanın, onu tanımanın, onun dostu olmanın gururu değil bu. Tutuklanmasından sonra Türkiye’nin her bir tarafından, aynı zamanda dünyanın dört bir köşesinden yükselen destek dalgasıyla onun kişiliği, duruşu, ortaya koyduğu çaba karşısında ifade edilen muazzam saygı ve hayranlığa tanıklık etmekten de gurur duyuyoruz.
Osman’ın tutuklanması uluslararası düzeyde nadir görülen ölçekte bir itirazın seslendirilmesine yol açtı. Birleşmiş Milletler’den Avrupa Konseyi’ne ve Avrupa Parlamentosu’na, parlamentolardan uluslararası alanda önde gelen insan hakları ve sivil toplum kuruluşlarına, dünyanın saygın basın organlarına ve üniversitelere kadar yayılan kuvvetli ve diri bir tepki dalgası yükseldi her bir taraftan. Bu dalga her gün biraz daha genişleyerek yayılıyor.
Bu büyük dalgayı tetikleyen nedir? “Açık Demokrasi” fikir platformunun kurucusu olan Anthony Barnett’in tutuklanmasının hemen ardından Osman için kaleme aldığı yazı, bu soruya en çarpıcı yanıtı veriyor. Şöyle diyor Barnett:
“İyi olmaya çalışanlar vardır… İyi olanlar vardır... Ve Osman Kavala vardır, kendi ligini yaratmış biri olarak… Böyle birinin hayatta oluşu, onu tanıyan herkese umut verir. Bu umut, onun adaletsizliğin acısını yenmek, diyalog ve karşılıklı anlayışı desteklemek yönünde gösterdiği cömert çabalar sayesinde güçlenmiş olan herkese dalga dalga ulaşır.”
İşte bugün Osman’ın tutukluluğuna gösterilen tepkilerin yarattığı dalga, aynı zamanda onun adaletsizliğe karşı yaratmış olduğu büyük umudun da dalgasıdır aslında…
Osman, aynı yazarın ifadesiyle “İyi, cömert, özenli ve insani olan her şeyin vücut bulmuş halidir.” Onun hayatı diğerkamlığın, başka insanların, toplumun iyiliğine adanmışlığın öyküsüdür. Bütün hayatı başka insanların hayatlarına dokunabilmek, onların hayatlarını iyileştirebilmek için koşturmakla, bu amaçla hep bir yerlere gitmekle geçti. Arkadaşı Soli Özel’in onun için kaleme aldığı yazısında altını çizdiği gibi, “Osman zamanını, emeğini, iyi niyetini barış ve insanca yaşam hedefi için kullandı.”
Herkesin yardımına koştu. Yardımına koştukları azınlıklardı, kimlikleri tanınmayan, inkar edilen topluluklardı, toplumun dışlanmışlarıydı, haksızlığa uğramış olan insanlardı, acılarını duyurabilmek imkanından yoksun olanlardı, acıları paylaşılması gerekenlerdi… Osman Kavala bu durumda olanlar için her zaman büyük bir güvenceydi, bir umudun kapısıydı.
Üzerinde yaşadığımız bu topraklarda Türkiye’nin geleceğe güvenle yürüyebilmesi için demokrasi içinde kalıcı bir barışı nasıl inşa edebileceğimizin arayışı onun en önemli uğraşıydı. Yılmadan, pes etmeden Kürt sorununa barışçı bir çözümün bulunabilmesi için çabaladı, bunun için diyalog kanalları açtı.
Türkiye’de demokrasinin, insan haklarının ileri götürülebilmesi için sivil toplumun gücüne inandı, sivil toplum inisiyatiflerini teşvik etti, elindeki bütün imkanları bu doğrultuda sarf etti. Bir o kadar da kültürün gücüne, kültürün, sanatın bütün kapıları açabileceğine inandı; karşılaştığımız köklü sorunların aşılabilmesi için kültürel temasların seferber edilmesi yönünde bütün gücüyle çabaladı. Şuna şüphe yok, Türkiye’de günün birinde sivil toplum geleneğinin tarihi yazıldığında Osman Kavala bu geleneğin en önemli isimlerinden biri olarak şeref sayfasına yazılacaktır.
Osman’ın tutuklanması, sonuçları açısından yalnızca bir insanın hücreye konulması fiili ile sınırlı değildir. Osman Kavala’nın şahsında, ne yazık ki, onun temsil ettiği, simgelediği bütün değerler, idealler de demir parmaklıklar arkasına atılmıştır.
Bizler buraya gelmişken yalnızca Osman değil, onun gibi adaletsizliğe uğrayarak haksız bir şekilde bu cezaevinde tutuklu bulunan bütün düşünce suçlularını da selamlıyoruz, onlar için de adalet ve özgürlük talep ediyoruz.
Bizler okuduğumuz liseden 1975 yılında mezun olup dışarıda bizi bekleyen hayatın içine adım atarken geleceğe umutla bakıyorduk. Hepimizin sevgisini kazanmış olan bir arkadaşımızın maruz kalacağı büyük ve acımasız bir haksızlığın bizi 42 yıl sonra bir cezaevinin önünde bir araya getireceği gibi bir düşünce, o günlerde aklımızın ucundan bile geçmezdi. Ama mezun olduğumuz gün hayata ne kadar umutla bakıyorduysak, bugün de aynı ölçüde umudu canlı tutuyoruz, umutsuzluğa teslim olmayı reddediyoruz. Zaten bugün burada bulunmamız, umutsuzluğa teslim olmadığımızın, teslim olmayacağımızın ifadesidir. Çünkü Osman’ın da demir parmaklıkların arkasında umudunu hiçbir şekilde yitirmediğini ve bizlere oradan da bu yönde cesaret verdiğini biliyoruz, bunu hissediyoruz.
Bugün buradan verdiğimiz bu mesajın demir parmaklıkları, beton duvarları, demir kapıları aşıp yalnız kaldığı hücresine kadar ulaşacağına inanıyoruz.
Osman, tek kişilik hücresinde yalnız değil. Şunu çok iyi biliyoruz: Hayatına dokunduğu insanların ona duydukları sevgi, sempati ve iyilik duygularının yarattığı zenginlik, bir büyük ışık demeti olarak hücresinin içini dolduruyor, o hücreyi aydınlatıyor.
Silivri’ye veda etmiyoruz. Buraya yine geleceğiz. Özgürlüğüne kavuştuğu gün onu karşılamak üzere yine burada olacağız. O günün çok uzakta olmadığını ümit ediyoruz.
Robert Kolej 1975 Mezunları