Söyleşi

'İlker Başbuğ Kürt sorununun çözümü için çok olumlu'

Kandil'den inip, Barış Meclisi Üyesi olan Seydi Fırat, Selin Ongun'un sorularını yanıtladı:

23 Aralık 2009 02:00

SELİN ONGUN / T24

12 Eylül 1980 darbesi sırasında, Muş'ta yaşayan ailesinin yanından ayrılarak Almanya'ya gitti. Fransa ve Hollanda'dan sonra Bekaa'ya geçti. Uzun yıllar Kandil'de yaşadı. 1999 yılında Abdullah Öcalan'ın isteğiyle teslim olan sekiz kişilik grupla birlikte Türkiye'ye dönene kadar PKK'nın siyasi kanadında yer aldı. Muş Cezaevi'nde kaldığı beş yılının ardından çalışmalarını Demokratik Çözüm ve Barış Meclisleri'nde sürdürmeye başladı. Geçen ekim ayında Mahmur’dan gelen barış grubuna sınıra kadar eşlik eden ve Türkiye’ye girişte yetkililerle görüşmelerde grubun sözcülüğünü yapan Seydi Fırat “özgeçmişi” vesilesiyle aslında röportaj konuğu olmaya alışık bir isim.


Ancak konu 1999 yılında Türkiye'ye teslim olmadan hemen önce, yıllardır görmediği kardeşini Kandil'de bulduğu geceye gelince hiç konuşmak istemiyor. “Ajitasyon sanılmasından endişeleniyorum. O yüzden anlatmayayım, bağışlayın ne olur” diyor. Israr ediyoruz, yine kesik kesik konuşuyor. Lafın etrafında dolaşıyor, aslına yanaşmak istemiyor.


“PKK'yı özgürce eleştirebiliyor musunuz? Öcalan'a neden hiç toz kondurmuyorsunuz? Tokat saldırısı ile PKK, DTP'yi yanılttı mı?” gibi sorular yönelttiğimiz Fırat'ın cevaplarını şu öykü eşliğinde değerlendirmekte fayda var:


Seydi Fırat yani Kandil'deki adıyla Cuma, 18 yaşında ailesinin yanından ayrıldı. Fırat, “Apocular” arasına katıldığı ve daha sonra Bekaa'ya geçtigi yıllarda ailesi ile hiç görüşmedi. 1999 yılında Türkiye'ye teslim olmak üzere yola çıkmadan önce 19 yıldır görmediği erkek kardeşini Kandil'de buldu. Kardeşi Nemrut'un mühendis olduktan sonra Azerbaycan'a gittiğini ve örgüte orada katıldığını Kandil'de öğrendi. Kardeşinin ölüm haberini ise Muş Cezaevi'nde bulunduğu sırada aldı.


Seydi Fırat'ın www.t24.com.tr'nin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:


- PKK Tokat saldırısını eylemden üç gün sonra “Dersim eyaletine bağlı bir birimin kendi inisiyatifi ile saldırıyı düzenlediğini” söyleyerek üstlendi. Bu açıklamadan “Kandil'e sormadan hareket ettiler” sonucunu çıkarmak ne ölçüde mümkün?


Genelde karakol baskını gibi eylemlerin merkez karargah ile ortak çerçevede planlandığını biliyoruz.


'Murat Karayılan da saldırıyı haberlerle birlikte öğrendi'


- Yani şu gerçekçi bir olasılık mı; “Murat Karayılan da bu saldırıyı haberlerle birlikte öğrendi”?


Evet tabii, yaptıktan sonra bilgilendirme yapmışlar.


- Peki Kandil Tokat saldırısından memnun olmuş mudur?


PKK'nin bu olaydaki yorumu belli; bir kere eylem yapan gruplar için Kandil ile haberleşerek, “Biz şu eylemi yapacağız, bilginiz olsun” gibi bir kaide yok. Bir mantık sürecine göre hareket ediyorlar.


- Nedir o mantık?


Örneğin bir ateşkes, eylemsizlik süreci vardır. Eylemsizlik sürecinde üzerinize geldikçe eylem yapılır. Bir operasyon olursa operasyona cevap verilmesi mantığı. Esas ana durum bu. PKK'nin verdiği basın enformasyonuna göre Nisan ayından bu yana 80 gerilla yaşamını yitirdi. Eylemsizlik sürecinde böyle bir kayıpları olmasının yarattığı psikolojik durum parametrelerden biridir. İkincisi; AKP yönetiminin dile getirdiği “PKK'yi tasfiye edeceğiz” söylemi. Bu da PKK'nin üzerinde ikinci bir yüklenme oluyor. Üçüncüsü ise DTP'nin kapatılmasının tartışıldığı bir sürecin yaşanması.


'PKK, DTP'yi yanıltmadı'


- Anayasa Mahkemesi kararını açıklamadan önce yaşanan bu saldırının zamanlaması çok tartışıldı. Ancak mevcut kapatma kararı Ahmet Türk'ün saldırıdan sonra vurgulayarak, “Araştırdık orada PKK yok” sözleri ile PKK'nın saldırıyı üstlenmesi şunu gölgeledi; PKK neden DTP'yi yanılttı?


Ben PKK'nin Ahmet Türk'ü, DTP'yi yanılttığı kanısında değilim. İşte size PKK'nin mantığını söyledim.


- Ama cevaplamadınız; Kandil Tokat saldırısından memnun olmuş mudur?


Kandil, “Dersim eyaletine bağlı bir birim kendi inisiyatifi ile saldırıyı düzenledi” dedi. Yani Kandil planlasaydı, “Biz yaptık” derdi. Oysa burada yerel inisiyatif kullanma durumu var.


'Kandil, Tokat saldırısını yapanlara özeleştiri raporu verebilir'


- İşte Kandil'in tam da bu nedenle Dersim'e bir yaptırımı olur mu?


Özeleştiri raporu verebilirler, bazen bu nedenlerle görevden aldıkları kişiler olur. Bilemem.


- Ya şuna ne dersiniz; “Kürt açılımı sürecinde PKK, DTP'yi itibarsızlaştırmak için de böyle bir saldırı düzenledi. DTP yanıltıldı”?


Ben öyle düşünmüyorum. Bu çok yanlış bir değerlendirme. Eğer bunu Ahmet Türk'ün “Araştırdık orada PKK yok” sözlerine dayanarak söylüyorlarsa şunu unutuyorlar. Ahmet

Türk, Kandil'e telefon açıp, “Bunu siz mi yaptınız?” diye sormaz. Sadece bir tahminde bulunur.


- İyi ama zaten biz de zaten bu tahmininde neden yanıldığını sorguluyoruz?


Bakın size anlatıyorum işte, mesela Tokat olayından önceki KCK bildirisinde ne dediler? “Hiç çatışmaya girmeden 80 kayıp verdik. Türk kamuoyunda bu neden hiç görülmüyor? Bir gerilla öldüğü zaman hiç ses çıkmıyor ama bir asker öldügünde olay oluyor” dediler.


- KCK'nın bu söylemi ile DTP'nin “Şehit cenazeleri ile bizim de canımız yanıyor” söylemi arasında müthiş bir fark var. Dolayısıyla yine aynı yere geliyoruz: “PKK, DTP'ye alternatif olarak KCK'yı pompalıyor. Tokat saldırısında DTP'nin tufaya düşürülmesi de buna örnek”?


Bu yanlış bir değerlendirme. DTP'nin söylediği şu; “Asker ölümüne de gerilla ölümüne de karşıyız.”


'KCK'lilerin çoğu DTP'nin içinde olan insanlardır'


- Anayasa Mahkemesi'nin yasakladığı DTP'lilerin KCK'nın söylemlerinin dışındaki isimler olmasını nasıl değerlendirmek gerek?


“PKK, DTP'yi dışlıyor. DTP'ye alternatif olarak KCK'yi ortaya atıyor” gibi analizler son derece yanlış. Bu analizler ile gerçeği kavramak mümkün değil. Birincisi; her sosyal hareketin kendi içinde sorunları olur. Yani KCK ya da PKK olmasa da DTP'nin kendi içinde yine sorunları olur. İkincisi; KCK'lilerin çoğu DTP'nin içinde olan insanlardır. Bakın geçen hafta Diyarbakır'daki Demokratik Toplum Kongresi'nden örnek vereyim. Orada 700 üye vardı, bunların 100'ü konuştu. Ve bu 100 kişinin 97'si “Parti kapatıldı, neden o Meclis'e gidelim tekrar?” dedi. Üç kişi ise “Acaba dönmek daha iyi olmaz mı?” fikrindeydi. Yani kimse, “Evet kesinlikle dönmeliyiz” demedi. Yani çok kritik bir noktadayız; hem Kürt siyasetçileri hem de devlet bu sorunu sağduyu ile ustaca ele almazsa hepimiz için çok daha ağır sonuçlar doğacak. “Kürt-Türk kardeşliği” diyoruz, “ortak evlilikler” diyoruz. Tamam bunlar bizim sigortalarımız ama bunlar da yüzyılarca tükenmeyecek rezervler değil. Bu yüzden herkes durumun farkında olmalı.



'Sayın İlker Başbuğ Kürt sorunun çözümü için çok olumlu'


- Böyle kritik bir eşikten söz ederken “Çözüm İmralı'dan geçercilik”i nereye koyalım? Sizce DTP'liler de kapatılma gerekçelerini yaratmadı mı?


Şunu söylemek lazım, dönem dönem DTP'li yöneticilerin yarattığı rahatsızlık vardır. Bu meseleyi ele alırken yeni bir yaklaşım göstermemiz lazım. Burada belirleyici güç, siyasettir, hükümettir, devlettir. CHP, MHP, Türk medyası, ordu bu konuya el atarsa Kürtler buna karşı çıkmaz. Bu güçlerle belirli talepleri öne süren bir gücün konumu bir değildir. Doğrusu Kürt siyaseti konumu ve olanakları gereği tedirgin bir siyaset. Bunu bilmeyen bir Türk siyasetçisi doğru siyaseti kuramaz. Örneğin sayın Hilmi Özkök'ün topluma verdiği pozitif bir duygu vardı. “Bu devlet böyle yıkılmaz” diyordu. “Bu sorun çüzülmelidir” duygusunu Kürtler'e gerçekten veriyordu.


- Aynı duyguyu İlker Başbuğ da veriyor mu sizce?


İlker Başbuğ da bu soruna pozitif biçimde yaklaşımlarını gösteriyor. Açılımı bir biçimde konuşmalarıyla olumlu olarak izliyor. Sayın Başbuğ'u da bu konunu çözümü için yapıcı buluyorum.


- Az önce “Kürt siyaseti tedirgindir” dediniz. Diyarbakır Ticaret Odası Başkanı da Kürt aydınlarının, siyasetçilerinin “özeleştiri” performanslarını PKK tehditleri ile törpülendiğine işaret etmişti. Eleştiri yaparken “hain” ilan edilmekten mi endişeleniyorsunuz?


Ben şunu demek istiyorum; kimlik sorunu karşılıklı bir kollektifleşme yaratır. Ama ben Kürt hareketinin bu coğrafyadaki tüm hareketler içindeki en demokratik hareket olduğunu düşünüyorum.


- Siz DTP'yi, PKK'yı gerçekten gönlünüzden geçtiği gibi eleştirebilecek kadar özgür müsünüz?


Ben devleti eleştirirken daha dikkatli konuşuyorum.



'Taban Emine Ayna'nın dağa çıkmasını isteseydi onu Meclis'e göndermezdi'


- Emine Ayna sizi temsil ediyor mu?


Emine Ayna seçilmiş bir parti başkanıdır.


- Bütün söylemi, duruşu ve tavrıyla sizi temsil ediyor mu?


Ben DTP'nin yöneticisi ya da üyesi değilim.


- Zaten o nedenle cevaplamanızı istiyoruz; Emine Ayna sade vatandaş olarak sizi temsil ediyor mu?


Emine Ayna bir defa seçilmiş bir Kürt siyasetçisidir. İkincisi Emine Ayna'nın bazı dönemlere uygun olmayan demeçleri vardır.


- “Tabanımız dağa çıkmamızı istiyor” gibi mi?


Taban dağa çıkmasını istemiyor. Dağa çıkmasını isteseydi dağa gönderirdi, onu Meclis'e göndermiş. Emine Hanım'ın onu söylememesi lazımdı. Yanlış bir algılama içinde. Taban onu Meclis'e göndermiş. “Anayasa Mahkemesi bizi Meclis'ten atmışsa da bunu artık tarihe bırakıyoruz. Demokrasiye devam” diyebilmeliydi.



'Öcalan, DTP'nin iyi politika yapmadığını vurguluyor'


- Önce “Sine-i millet” deyip ardından Öcalan'ın “Siz kime sordunuz da Meclis'ten çıkıyorsunuz” çıkışı ile karar değiştiren, “robot vekil” portresinin sizin üzerinizde nasıl bir saygınlığı var?


Olaya bakarken şöyle bakmakta fayda var; Türkiye'deki mevcut sistem, yasalar Kürtler'in siyaset dilini ve algılanış biçimini istikrarsızlığa sürüklüyor. Düşünün; Ahmet Türk gibi herkesle diyalog kuran biri dahi yasaklanıyor. Partiden koparılıyor. Öyle olunca da Kürt halkı da “Meclis'te ne işimiz var” diyor.


- Kürt halkı Öcalan'dan farklı düşünüyor o halde?


Öcalan mevcut konjonktür ve psikoloji dışında düşünüyor. Sadece Kürt halkı, siyasetçisi kapatma kararından sonra psikolojik bir çöküntü içine girdi. Öcalan ise “Siyaseti kurallarına göre oynayın” diyor. DTP'nin iyi bir üslup tutturmadığını, iyi politika yapmadığını, konjonktüre uygun şekilde hareket etmediğini vurguluyor.


- Neden Öcalan “İmralı demekten Kürt halkının sorunları ile ilgilenmiyorsunuz?” gibi bir mesaj göndermiyor?


Çok dedi bunu.


- Ne zaman dedi; biz niye duymadık?


“Siz benim meselemden ziyade kendi geleceğinizi nasıl kuracağınızı düşünün” diye çok dedi.



'Öcalan'ın görüşme notlarında Duran Kalkan yok'


- Acaba Öcalan'ın bu mesajı da Tokat saldırısından sonraki “Bu Reşadiye olayını ben anlamadım, “Bu Duran (PKK askeri kanat sorumlusu Duran Kalkan) ne yapmak istiyor, amacı ne anlamış değilim” sözleri gibi sansüre mi uğradı?


Bu haber Taraf gazetesinde yer aldıktan sonra Asrın Hukuk Bürosu'na gidip görüşme notlarının ayrıntısını okudum. Duran Kalkan'a yönelik bir değerlendirmeye kesinlikle rastlamadım. Şu da yanlış; o haberde söylendiği gibi askeri kanat sorumlusu Duran Kalkan değildir. Askeri kanat sorumlusu Sofin Müredin'dir. Görüşme notlarında şunlar var; Öcalan, “Tokat'ta böyle bir eylem beklemedigini” belirtiyor. “Ne gerilla ölsün ne de asker” diyerek ölümlere üzüldüğünü belirtiyor. “Yaşananlar konusunda bilgiye sahip olmadığı için bir şey diyemeyeceğini, Tokat gibi bir alanda böyle bir eylemin aklının ucundan dahi geçmeyeceğini” söylüyor.


- Öcalan'dan sonra Murat Karayılan döneminde Kandil'de neler değişti?


Ben oradan geleli 10 sene oldu. Kandil aynı Kandil değil.


'Kandil'de artık her yerde internet var, geyik bile besliyorlar'


- Neler değişti; daha sosyal bir yapı mı var artık?


- Değişen çok şey var tabii. İnsani koşullar bugün daha ileri düzeyde. Benim duyduğum artık her yerde internet var, televizyon var. Beslenme olanakları da çok ileri düzeye geldi. Kadın katılımı giderek daha fazlalaştı. Kendi içindeki tartışmalar daha kapsamlı bir duruma geldi. İnsanların çok daha rahat biçimde sosyalleştiği bir hal varmış. Yani şöyle mesela geyik besliyorlarmış.


- Geyik mi besliyorlar?


Yani şöyle mevcutları o olduğundan o tip bir uğraşları olabiliyor.


- Siz oradayken daha mı katıydı yapılanma?


Merkeziyetçilikten daha federal bir örgütlenmeye dönüştü.


'İmralı süreciyle örgütteki en büyük değişiklik federalleşme'


- Öcalan'ın İmralı sürecinden sonraki dönemde PKK içindeki en büyük değişiklik bu mu?


Evet ama bu İmralı'nın bakışıyla, çerçevesiyle, İmralı'nın koyduğu teori ile olan bir durum. Ondan bağımsız değil. Bunu görmek lazım.


- Federalleşmenin örgüte ne katkısı var?


Çok daha farklı., bilime, kitaba dayanan inisiyatifler ortaya çıkıyor. Merkezi kararlar yerine daha alt gruplarda tartışılarak daha demokratik bir ortam olabiliyor.


- Bir de şöyle akıl yürütenler var: “Merkeziyetçiliğin kırldığı daha federal bir yapıda çok ses olur, tek lider olmaz. Öcalan kendinden başka bir figür çıkmasın diye bunu destekliyor”?


O biraz negatif bir bakış.


- Neden Öcalan'a hiç toz kondurmuyorsunuz?


Hayır, bunu bildiğim için söylüyorum.


'PKK ve KCK yönetiminin yarısı kadın'


- En sıkı askeri disiplin içinde yetişen harbiyeli yeri geliyor komutanını eleştiriyor. Bir insanı mutlak doğru haline getirmek sağlıklı mı sizce; tanrı mı Öcalan?


Bakın ben sizin sorunuzu anladım. Ama Türkiye şunu anlamıyor. Hiçbir örgüt baskıyla içbirliği sağlayamaz. Peki Öcalan gitti, artık İmralı'da, neden bu örgüt dağılmıyor? Bakın ne dedim az önce, kadınların katılımı son 10 yılda daha da fazlalaştı. Bunları neden görmek istemiyorlar?


- Kadınların örgütteki gücü nedir?


Çok ciddi düzeyde ağrlıkları var. PKK yönetimlerinin yarısı kadın, KCK yönetiminin yarısı kadın.


- Kandil'de evlilikler nasıl oluyor?


Ben öyle bir şeye rastlamadım.


- Hiç evlenen olmaz mı?


Evlenenlerin dağ koşullarına ayak uydurması zordur. Orası askeri bir alandır. Kadın erkek ayrı yerlerde.


- Mescid var mı?


Yok.


- Günlük dilde Türkçe yaygın mıdır?


Türkçe konuşulur, yazılır, çizilir, demeçler verilir. Günlük dil hem Kürtçe hem Türkçe.