Yaşam

'İlk kayıtlı fahişeler Kanuni, ilk jigololar Yavuz devrinde çıkmış'

Ertan Altan, tarihçi Murat Bardakçı'nın 'Osmanlı'da Seks' kitabından alıntılar yaparak Osmanlı Devleti dönemindeki cinsel hayatı yazdı

09 Aralık 2012 11:38

 

Ertan Altan

(Taraf - 9 Aralık 2012)

 

Ecdadımız attan inince...

 

Başbakan Erdoğan’ın Muhteşem Yüzyıl çıkışının ardından, AKP’de “ecdadı koruma yasası” için hazırlıklar başladı. RTÜK’ün yayın ilkelerine, “Tarihî olayları ve tarihî şahsiyetleri aşağılayan, küçük düşüren nitelikte yayın olamaz” şeklinde bir ekleme yapılarak Muhteşem Yüzyıl ve benzeri televizyon projelerinin önünün kesilmesi tasarlanıyor.

Yasanın kapsamı ve Osmanlı tarihi ile ilgili kısıtlamaların nerelere uzanacağı belirsizliğini korurken, kitapçılarda Osmanlı’nın renkli toplumsal hayatını bütün yönleriyle anlatan çok sayıda eser bulunuyor.

Bu eserlerden biri de gazeteci Murat Bardakçı tarafından kaleme alınan ve İnkılap Yayınları’ndan çıkan Osmanlı’da Seks adlı kitap. İlk olarak 1987 yılında yayımlanan kitap bugüne kadar altı baskı yaptı. Bardakçı kitabında Osmanlı toplumundaki cinsel yönelimleri ve usulleri anlatıyor.

 

Yemenici Bali Oğlan

Kitapta, 1686 yılında Hamamcılar Kethüdası olan İsmail Ağa tarafından kaleme alınan Dellakname-i Dil Küşa yani Gönüller Açan Tellaklar Kitabı adlı uzunca bir metin yer alıyor. İstanbul’un ünlü hamamları ve bu hamamlarda “kulamparaya peştamal çözen nazenin oğlanları” anlatan İsmail Ağa’nın kitabı kaleme almasının sebebi ise yine bir hamam oğlanı.

Kılıç Ali Paşa Hamamı’nda “soyunurken” İsmail Ağa tarafından çok beğenilerek “iç oğlanı” yapılan Yemenici Bali Oğlan, “Bir kitap yazsan, içinde adımız geçse, tarihte hatırlansak” deyince İsmail Ağa, İstanbul’daki 2 bin 123 “parlak” tellaktan on birini seçerek anlatmaya başlamış. Tabii başta Yemenici Bali Oğlan. Kethüda’nın coşkulu üslûbunun katkısıyla, ortaya Osmanlı’nın en renkli eşcinsel metinlerinden biri çıkmış.

İsmail Ağa, “mahbûb-ı ziba” yani “yakışıklı sevgili” diye andığı Yemenici Bali Oğlan için şunları söylüyor: “Henüz on beş yaşında ve güzellik tacı adının başında ve bu günahkârın mürg-i dili (gönül kuşu) yemenici oğlanın samur kaşında.”

Zavallı Yemenici, gaddarlıklarıyla nam salmış 59. Yeniçeri Ortası’nın acemilerinden. Şahbaz bir yoldaşının altındayken baskın verilince defterli olup Kılıç Ali Hamamı’nda soyunmaya başlamış. Kethüda’nın deyişiyle, “Amma camekân odada, amma içeri halvette o nazlı oğlanın firuze kâsesini ejder misali demir kazık millerle oymuşlar.”

İsmail Ağa, Yemenici’nin hamamda soyunduğu dönemdeki tarifesiyle ilgili de bilgiler vermiş: “Gece ve gündüz seferi 70 akçedir. 20 akça dahi ortağı dellak alır. Gece döşek yoldaşlığı 300 akçadır. Kulamparası kaç sefere takati varsa 300 akçaya dâhildir.”

 

Sipahi Mustafa Bey

Bir kadızadenin gönül eğlencesiyken sokaklara düşen Sipahi Mustafa Bey, Mudurnu Dağı’nda “Kara Domuz” namlı bir hayduda peşkeş çekilmiş. İsmail Ağa’nın deyişiyle haydut, “Oğlancığı kıllı sineye çekip gözleri yaşına bakmayıp gümüş kümbetine demir kazık çakmıştır.” Haydudun diğer adamları da Sipahi Mustafa Bey’e tecavüz ettikten sonra zavallıyı, “Yürümeye mecali kalmamakla bir handa emanet yatağa koyup gitmişler.” Bu Sipahi Mustafa Bey de Fındıklı’daki Müftü Efendi Hamamı’nda defterli olmuş.

 

Kız Softa’nın başına gelenler

Kitapta anlatılan hamam oğlanlarından biri de Kız Softa namlı Ürgüplü İsmail. İstanbul’da hemşerisi Dağlı Mustafa’nın yanında kalırken, üçüncü gece bu niyeti bozuk hemşeri, “Oğlan, s..... yarî hiledir (dostça bir oyundur) deyip oğlancığı b’il-ikna (ikna ederek) rızasıyla fiilî livataya mübaşeret eyledikte (girişince) maslahatı begayet kebir olmakla İsmail bihuş oldukta gaddar herif işini tamam görmüştür.”

Bu olayın ardından Kız Softa, İstanbul’da tezgâh arkası, dükkân, yangın yeri, mezbelelik birçok yerde soyunmuş nihayet Yıldızbaba Hamamı’nda beline peştamalı sarmış.

 

Kalyoncu Süleyman

Kethüda Efendi’nin “âdem ejderhası” diye anlattığı Kalyoncu Süleyman rağbet edilen bir “tokmakçıymış.” Bir gün kahvede otururken, Piyalepaşa hamamcısı ile tanışmış. Hamamcı, “Tamam, bana böyle şahbaz bir tokmakçı lazım” deyip Süleyman’ı hamama almış. İsmail Ağa, bu âdem ejderhasının hamam muamelesini anlatırken adeta kendinden geçmiş: “Uzan beyim, paşam deyip nicesini baldır bacağa atar, kıvamı geldikte kendi peştemalını fora edip dal... müşterinin ayaklarını öper... ”

 

Kınalıkuzu Firuz

El, ayak parmakları kınalı olan Firuz, Arnavut asıllıymış. Bir hemşerisi Firuz’u hamama gelen kulamparalara tanıştırmış, el öptürmüş. Hamamda yaşananları anlatan Kethüda Efendi, Firuz için de kalemini konuşturmuş: “Efendim, ortaklık yoludur. Oğlanın başını tutmam gerektir deyip o lain Arnavud şaki, Firuz’un boynuna kol kemendini attıkta, oğlanın g... nur topu misali d... ki, aşk olsun o oğlana .... basana.”

 

İlk fahişeler, ilk jigololar

 

Murat Bardakçı diyor ki; “İstanbul halkı için seks skandalları, sık rastlanan olaylardandır. Hiçbir dönemde de engellenememiştir.” Kitaba göre ilk kayıtlı fahişelere Kanuni Sultan Süleyman devrinde rastlanmış. Bununla birlikte ilk jigololar Yavuz Sultan Selim devrinde ortaya çıkmış.

Murat Bardakçı kitapta Kanuni döneminde İstanbul’da ün yapan ilk fahişelerin isimlerini bile veriyor: Arap Fatı, Giritli Narin, Atlıases Kamer, Kirteli Nefise ve Balatlı Ayni...

Yavuz Sultan Selim döneminin milli kahramanı olan Bali Bey’in karısı ise jigololara tutkunmuş. Varını yoğunu genç erkeklere veriyormuş. Çift bu yüzden pek çok kez kadılık olsa da, yaşananlar Yavuz’un kulağına gitse de Bali Bey’in karısı genç erkeklerle ilgilenmekten bir türlü vazgeçememiş.

 

Lezbiyen cümbüşü

 

Murat Bardakçı’nın kitabında Osmanlı’daki lezbiyen ilişkiler de anlatılıyor. Arapça “zarif” kelimesinden gelme “zürefa”nın “lezbiyen”, “sevici” anlamında kullanıldığını belirten Bardakçı, bu merakın, İstanbul’da her dönemde ve özellikle yüksek kesimde revaçta olduğunu anlatıyor. Lezbiyenlikle ilgili gerçek hikâyelerden biri Sadaret kaymakamı Osman Paşa’nın karısının başından geçmiş. 1810 yılında Sadaret kaymakamı olan Osman Paşa’nın en büyük zaafı İstanbul’un en namlı lezbiyenlerinden biri olan karısına aşırı düşkünlüğüymüş. Karısı bir çingene rakkaseye gönül verip evde hanımların katıldığı içkili, müzikli meclisler düzenleyince dedikodular alıp başını gitmiş. Bu âlemler duyulunca, saraydan, “Karısına sahip çıkamayan devlete hiç çıkamaz” yazılı fermanla Osman Paşa’yı devlet görevinden azletmişler.

 

Günah yalnızca halk içindi

 

Yavuz Bahadıroğlu’nun Resimli Osmanlı Tarihi adlı kitabında padişahların eşleriyle ilgili geniş bilgiler yer alıyor. Kitaba göre tek eşli olan birkaç padişah dışında Osman Bey’den itibaren birçok padişah cariyeleri dışında dörtten fazla kadınla evleniyordu. Şeriat dört kadınla evliliğe müsaade ederken, padişahlar “örf” hukukuna dayanarak dördün üzerinde kadına nikâh kıyabiliyordu. Örneğin II. Abdülhamit’in nikâhlı 10 karısı bulunuyordu. V. Murad ise 13 kadınla evlenmişti. Büyük Kadın İlmihali’nin yazarı Rauf Pehlivan’a göre, Başbakan’ın eleştirdiği Muhteşem Yüzyıl dizisinde Kanuni’nin gerdeği için kullanılan “Halvet” tabirinin doğrusu “Sahih halvet”ti. Bu kavram padişahın eşleriyle yalnız kalması anlamına geliyordu.

Osmanlı hareminde, Caravaggio’nun tablolarındaki gibi “oğlan” haremleri bulunmasa da bu işlerin yalnızca İstanbul hamamlarında değil, padişahın çatısı altında da yapıldığı birçok kaynakta yer alıyor. Örneğin, tarihçi A. Kemal Meram, Lale Devri haremi için şu tanımlamayı yapıyor: “... Erkeğin her bir çeşidine özlem içinde olan saray kadınları, zenci harem ağalarıyla yatıp kalkıyorlardı. İçinde yirmi bin yabancı soylu kadının, bini aşkın zencinin, beş binden fazla Sırp, Arnavut soylu bostancı ve içoğlanın hüküm sürdüğü bu büyük genelev, kendine özgü dünyasında yine de her zamanki gibi pırıl pırıldı. İçki, saz ve söz âlemlerinin tek nedeni, cinsel içgüdülerini kamçılamak, elde edilecek zevki sonsuza ulaştırmaktı. Günah ise halk içindi...”