Gündem

İlhan Selçuk, Ergenekon savcılarına 'abi nasihati' vermişti: İş döner, dava çuvallar, bu yük sizi yaşam boyu ezer!

Şelçuk, 2008'de Ergenekon kapsamında gözaltına alınıp iki gün sonra serbest bırakılmıştı

21 Nisan 2016 14:56

Yargıtay'ın, hükmü bozma kararı verdiği, soruşturması Ümraniye'deki bir gecekonduda 12 Haziran 2007'de 27 el bombası ele geçirilmesiyle başlayan 274 sanıklı Ergenekon davası kapsamında yargılanan ve 21 Haziran 2010'da hayatını kaybeden Cumhuriyet Gazetesi yayın Kurulu Başkanı İlhan Selçuk, davanın savcılarına yönelik "abi nasihatı" diyerek, "İş döner, dava çuvallar, bu yük sizi yaşam boyu ezer" uyarısında bulunmuştu. 

Şelçuk, 21 Mart 2008 tarihinde sabah saat 04:30 sıralarında Ergenekon kapsamında gözaltına alınıp serbest bırakıldıktan 1 hafta sonra 28 Mart 2008'de kaleme aldığı "Bizim Savcıya 'Abi' Nasihati..." başlıklı yazısında, "İlhan Selçuk'a gece baskınında kapsamlı düşünemeyen, kendi kariyerini bile tehlikeye atabilecek kararlar alabilen sevgili savcım, 'Düşünen Adam' heykelini sanırım biliyordur... Savcım 'Düşünen Adam' olmalı. Bu, yalnız ülke için değil, kendisi için de gerekli bir temel koşul" ifadelerini kullanmıştı.

İlhan Selçuk'un 28 Mart 2008'de Cumhuriyet'te "Bizim Savcıya 'Abi' Nasihati..." başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

Her nedense bu 'abi' deyişi ben gazeteye girer girmez başladı; hiç unutmam, bir gün Nadir Bey bile gizil şakacılığıyla beni 'İlhan Abi' diye çağırmıştı...

Bu kıdemime dayanarak Ergenekon dosyasının savcısına abilik yapayım dedim...

Nasıl?..

*

İnsan ya yaşar ya ölür; yaşadıkça da hastalanır, iyileşir, ömür başka türlü geçmez...

Epey hastalandım ben de, zatülcenpten vereme, ülserden katarakta dek hastalıklar beni yokladı...

Şaka değil, 80'i çoktan aştık...

12 Mart döneminde içerden çıkmıştım, üstümde bir tuhaflık vardı; neydi, nedendi bilemiyorum...

Hastaneye yatırdılar, bir şeyler bulamadılar..

O dönemde Yalova kaplıcaları gözdeydi, kendi kendime dedim ki:

- Gazeteden izin alayım, bir güzel dinleneyim...

Kafaya bak sen!..

Yalova'da her gün sıcak sulara giriyorum, yürüyüşler yapıyorum; ama, nafile...

Açılamıyorum...

Bir gün yürüyüşün sonuna doğru sağ bacağımı çekemez oldum, kendi kendime söyleniyorum:

- Allah.. Allah..

Eve döndüm, telefonda bizim Merih Sezen 'le konuşuyoruz:

- Sen, dedi, apandisit olmuşsun...

- Deme!..

*

Teşhisi Merih koydu, doktorlara gittim, onayladılar:

- Apandisitin patlamış; ama, kimi çok seyrek durumlarda beden 'önlemini' alır, patlayan apandisiti bir zarla sarar...

Vay canına!..

Meğer Ziverbey'in anısını bedenimde taşıyor ve saklıyormuşum...

Akrostiş yazmak kolay değil...

Her neyse ardından bir enfarktüs geçirdim, bir daha...

Derken bedenimde kendine göre yeni dengeler oluştu ve bu yaşa erişebildim...

Sizin anlayacağınız, durumu idare ediyoruz; ama, bu yaşlarda insan bıçak sırtında yaşar, her şey kıl payıdır...

*

Şimdi gelelim sevgili savcımıza...

Nasıl bir tehlikeyi yaşadığının farkında mı?..

Sanırım değil...

Evi bastıkları saatlerde, daha sonra polislerle yolda, Emniyet'te veya savcılıkta bana bir şey olsaydı, pattadak nalları havaya dikseydim, neler olacağını sevgili savcım hiç düşündü mü?..

Damgayı yiyecekti:

- Katil savcı!..

Yazık olacaktı sevgili savcımıza...

İşin altından ömür boyu kalkamayacaktı...

*

Savcı Bey anlaşılıyor ki çok ağır bir yük üstlenmiş, altından kolay kolay kalkılamayacak bir yük...

Sorgulamadaki karşılıklı konuşmalarda sezinledim ki bu yük onu tüm yaşam boyu ezebilir...

Ne düşünüyordu:

- İlhan Selçuk 'un evini sabaha karşı basarım, suç belgelerini ele geçiririm...

Operasyon fos çıktı...

Ergenekon dosyasını yaymak; yazarları, fikir adamlarını, emekli komutanları, muvazzafları da içine alarak sonuçta laik orduya ilişkin bir dava harekâtına dönüştürmek akıl kârı değildir...

Savcımız durumu bir daha gözden geçirmeli...

Kişinin kafasındakilerle 'realite' arasında bir uygunluk olmadı mı iş tersine döner, dava dosyası da çuvallar...

*

İlhan Selçuk'a gece baskınında kapsamlı düşünemeyen, kendi kariyerini bile tehlikeye atabilecek kararlar alabilen sevgili savcım, 'Düşünen Adam' heykelini sanırım biliyordur...

Savcım 'Düşünen Adam' olmalı...

Bu, yalnız ülke için değil, kendisi için de gerekli bir temel koşul...

İlgili Haberler