PKK, DHKP-C ve TİKKO’nun örgüt içi infazlarını yazan Aytekin Yılmaz’la yaptığımız söyleşinin dün yayımlanan ilk bölümü şu sözlerle de sonlandı:
“1990-1999 yılları arasında devlet tarafından hapishanede 28 siyasi mahpus öldürülürken, aynı tarihlerde bu üç örgütün cezaevindeki iç infaz sayısı 36’ydı.”
17 yaşında örgütü tarafından işkence yapılırken “Annee” diye bağıran Şimel’in, “Hakkımda ölüm kararı varsa ben uygularım yeter ki örgütüm bana hain demesin” diyen Devrim’in, kısaca insan hikâyelerinin sayıları aştığı bir gerçek. Yine de örgütlerin, “karşı şiddet” kuramını aşarak, “yoldaşlarını” devletle yarışır şekilde öldürdüğü iddiasına kayıtsız kalmak mümkün değil, hele ki Walter Benjamin’in şu sözleri ürkütücü bir hakikate tekabül ediyorsa:
“Şiddet, bir araç olarak ya hukuk yapıcı ya da hukuk koruyucudur.”
Aytekin Yılmaz, söyleşinin bugün yayımlanan ikinci bölümünde, örgütlerin şiddetle de kurduğu hukuku görmezden gelerek onaylayanları eleştiriyor. İddialarının hedefinde aydınlar ve insan hakları örgütleri var. Fazla uzatmadan sözü önce Aytekin Yılmaz’a, yarın da ismi geçen şahıs ve kuruluşlara bırakacağız.
‘İHD dâhil gittiğim hiçbir hak örgütünde örgüt içi infaz kaydı yok!’
- Şiddeti merkeze aldığı için de dağda olan PKK’nın ve diğer örgütlerin, bu şiddetten kaynaklandığını söylediğiniz infazlarını deşifre etmesini beklemek sizce ne kadar gerçekçi?
Gerçekçi değil. Dolayısıyla “geçmişle yüzleşiyoruz” söylemi de anlamsız. Asıl trajik olan bu sayıları kimsenin öğrenemeyecek olması, yeraltı denilen illegal bir alanda yapılmış bu infazların gerçek sayısını bulmak mümkün olmayabilir. Örgüt içi infazlar sorunu Türkiye'de insan hakları örgütlerinin, aktivistlerin, vicdanlı olduğunu sananların, yazarların, aydınların sıfırlandığı bir konudur. Ben birkaç insan hakları örgütü gezdim ve hangisine gittiysem önüme faili meçhuller listesi koydular. Hiçbirinde örgüt içi infaz edilmişlerin listesi yoktu.
‘Ya örgütü arkana al ya da Miroğlu ve Metiner gibi…’
- Hangi insan hakları örgütleri bunlar, isim verir misiniz?
İHD (İnsan Hakları Derneği) mesela, ellerinde örgüt içi infaz edilmiş üç kişinin listesi yok! Ortalık aydın yazardan geçilmez değil mi? Peki hangisi bu konuyu dillendiriyor? Bunları Birikim dergisini ayrı tutarak söylüyorum, çünkü bu gibi konuları her dönem eleştiri konusu yaptıklarını biliyorum. Birikim dergisi incelendiğinde bu konuda yazılmış birçok yazıya rastlamak mümkündür. Ama Türkiye’deki klasik aydın tipi şudur; ya örgütü arkana al, devleti eleştir ya da Orhan Miroğlu, Mehmet Metiner gibi hükümete yaslan, örgütleri eleştir. Bunların sıfırlanması gerekiyor. Bir aydının iktidara yaslanması çok ayıp bir şeydir. Herhangi bir iktidara, ister devlet olsun ister örgüt olsun, sırtını dayamış olanlar aydın olma vasıflarını bitirirler. Ama Türkiye’de bu böyle olmuyor. Her dönemin iktidarcı kalemleri baş tacı ediliyorlar.
TESEV, TİHV, İHD ve 78’liler Federasyonu
- Sizce neden?
İki yüzlülükten, kaygılardan, küçük hesaplardan dolayı olduğunu düşünmekteyim. Bu ülkenin gerçek anlamda insan hakları örgütleri, vicdanlı aydınları olmadığı için biz insan hakları alanında yol alamıyoruz. Mesela TESEV sivil alanda çok anlamlı araştırmalar yapıyor, bunlardan bir tanesi Faili Meçhuller Raporu'dur ama bu raporda örgüt içi infazlar yoktur! Örgütün lideri 15 bin infazdan bahsediyor. İnsan bir silkelenir rakamı duyunca değil mi? İHD de faili meçhul cinayetlerde yaşamını yitirenlerin listesi var, ama infaz edilenlerin yok. 78’liler Federasyonu Diyarbakır Cezaevi’yle ilgili anlamlı çalışmalar yapıyor ama aynı federasyon örgüt içi infazların yapıldığı Bayrampaşa’nın adını anmamaktadır.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) birçok raporun yanı sıra her yıl düzenli işkence raporları yayınlıyor ama aynı TİHV’in örgüt içi infazlara ilişkin tek raporu yoktur. Hadi diyelim ki çatışmalı dönemde dokunamadınız bunlara. Peki ya şimdi? İlginç biçimde bu kurum temsilcileri bu ülkenin geçmişiyle yüzleşmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Geçmişle yüzleşilecek başlıkları dile getirirken örgüt içi infazları saymamaktadırlar. Yarım vicdanlarla gerçek bir yüzleşmenin yapılamayacağını bilmemiz lazım.
- İHD, TİHV, 78’liler ve TESEV’e ellerinde infaz kayıtlarının neden olmadığını veya bu konuyu raporlarına neden dâhil etmediklerini sorduğunuzda aldığınız yanıtlar ne oldu?
İHD’li arkadaşlarla zaman zaman bu konuya ilişkin tartışmalarımız oldu. Geçmişte avukat Ercan Kanar İHD İstanbul Başkanı iken 1994’te Bayrampaşa’da Şimel Aydın öldürüldüğünde DHKP-C’nin tavrını kınayan bir açıklama yaptıkları ve bu açıklamadan sonra örgüt tarafından tehdit edildikleri söylendi. Kötü bir deneyim yaşadıklarından dolayı daha sonraki süreçte bu konuya dokunmak istemediklerini söyleyenler de oldu.
TESEV’in Faili Meçhuller Raporu toplantısına katıldım. Toplantıdan sonraki günlerde TESEV’e gittim, görüştüğüm arkadaşlara “Raporunuz iyi ama eksikti. Örgüt içi infazlara değinmiyorsunuz” dediğimde “Haklısın” demişlerdi.
‘İsmail Beşikçi, tanıştığı Çakar infaz edilirken oradaydı’
- Söyleşinin yanı sıra kitapta da eleştiriler yönelttiğiniz aydınlar kimler, somutlaştırır mısınız?
İsmail Beşikçi Hoca’yla 4 yıl beraber kaldım, saygı duyduğum bir insandır, Kürt sorunu ve Kürdistan konularında çok anlamlı kitaplar yazdı. Bedelini yıllarca hapishanelerde kalarak ödedi. Fakat birçok soruna duyarlı olan Beşikçi Hoca’mızın kaldığı hapishanede TİKKO Mehmet Çakar'ı infaz etti. Çakar şişlenerek öldürülürken Beşikçi oradaydı ve Mehmet’le tanışıyorlardı. 90’lı yıllarda Beşikçi de hapisteydi ve bu dönemde 36 siyasi mahpus örgütler tarafından iç infazlarda öldürüldü. Birçok konuya duyarlı olan birinin hapishanelerdeki örgüt içi infazlara sessiz kalması, bu konuda yazmaması, anlamakta zorlandığım bir şey oluyor. (İsmail Beşikçi Ekim, 2010’da yayımlanan “Aydınlar” başlıklı yazısının “PKK üzerine” arabaşlıklı bölümünde birçok konunun yanı sıra örgüt içi infazlar dolayısıyla da PKK’yı eleştirdi-T24)
‘Celalettin Can’ın da olduğu hapishanelerde onlarca insan öldürüldü’
Yine aynı hapishanede bizimle birlikte 78’liler girişiminin sözcüsü Celalettin Can vardı. Mehmet Çakar öldürüldüğünde o da oradaydı. Bugün Diyarbakır Hapishanesi üzerine geçmişle yüzleşme çalışmaları yapan 78’liler ve 90’larda kendisinin de bulunduğu hapishanelerde onlarca insan öldürülen Celalettin Can, bu örgüt infazlarını sorun etmemektedir. Geçmişle yüzleşmeyi sadece devletin yaptıklarıyla yüzleşmek olarak anlayanlarla bir adım yol alamıyoruz.
‘Hakikatleri Araştırma Komisyonları’nı gündemden düşürdüler’
- Sizce çözüm süreci örgüt içi infazların tartışmaya açılmasına vesile olur mu?
İlginç aslında, barış süreci yürüttüklerini söyleyenler, Hakikatleri Araştırma Komisyonları’nın kurulmasını gündemden düşürmüş durumdalar. Son bir yıldır bunu dillendiren yok artık. Hükümet bırakın geçmişle yüzleşmeyi, geçmişte yapılmış katliamları, cinayet dosyalarını bir bir kapatma telaşında. Sivas, Madımak dosyası kapatıldı. Faili meçhul cinayet dosyaları zaman aşımından bir bir kapanıyor. 12 Eylül darbesinin faturası iki yaşlı generale kesilip kapatıldı. Dersim katliamı diyenler, Tunceli ismini değiştirip şehre Dersim adını koyamadılar. Diyarbakır Hapishanesi’nin işkenceci sorumlularına takipsizlik kararı verildi. Yani geçmişle yüzleşmemek için yasal tedbirler bir bir alınıyor. Geçmişi katliamlarla dolu bir toplum, geçmişiyle yüzleşmedikçe, nasıl barış içinde yaşayabilir bilmiyorum.
Ateşkes sürecini kıymetli buluyorum, insanların çatışmalarda ölmemesi çok kıymetli bir şeydir. Ama “Barış sürecinde her şeyi tartışabiliriz” derken örgüt içi infazların tartışılmadığını görüyoruz. Belli merkezden onay bekleyen bazı aydınlar ve insan hakları savunucuları sayesinde bu evreye geçemiyoruz bir türlü. Yeni dönemde turnusol kâğıdımız örgüt içi infazlara yaklaşım olacaktır. Umarım söyleşi konunun tartışılmasına aracı olur.
YARIN: İnsan hakları örgütleri ne diyor?