Medya

"İçerideki gazeteciler kimler, siz dışarıdakiler kimsiniz?"

"Henüz haklarında bir iddianame bile hazırlamadığınız bu insanları karalayarak kendi yolunuzu aydınlatmaya çalışıyorsunuz"

24 Mart 2017 12:13

Cumhuriyet yazarı Mine Söğüt, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın tutuklu gazetecilerle ilgili olarak kullandığı "Bakıyorsunuz suçlarına, ülkemize Kuzey Irak'tan bomba düzeneği getirmek. Bir diğerinin suçu polis aracına silahlı saldırıda bulunmak. Bir diğeri patlayıcı maddeyle yakalanmış. Banka soyanından seçim bürosu yakanlara kadar ne varsa bunların içinde var" ifadesine tepki gösterdi.

"İçeriye attığınız ve henüz haklarında bir iddianame bile hazırlamadığınız bu insanları karalayarak kendi yolunuzu aydınlatmaya çalışıyorsunuz" diyen Söğüt, "Ama aslında siz, bizden de iyi biliyorsunuz: İçerideki gazeteciler kimler? Ve siz dışarıdakiler kimsiniz?" ifadesini kullandı.

Mine Söğüt'ün "İçerideki gazeteciler kimler? Ve siz dışarıdakiler kimsiniz?" başlığıyla yayımlanan (24 Mart 2017) yazısı şöyle:

Tüm haberleri kendi başınıza veresiniz var; 
Tüm yargılamaları tek başınıza yapasınız; 
Ve yolunuza taş koyan herkesi içeri tıkasınız. 
Ne kadar da kolay dökülüveriyor ağzınızdan kelimeler. 
Katil... 
Soyguncu... 
Çocuk istismarcısı... 
Dolandırıcı... 
Hapisteki gazetecileri anlatıyorsunuz halkınıza. 
Gerçeklerden gerçekdışı bir dünya yaratıyorsunuz; olmadık, olmayacak cümleler kuruyorsunuz. 
Halkınız... Hukuka inancını sizin yüzünüzden çoktan kaybetti; 
Salt gerçeğin peşinde olan ve bu yüzden hapse atılan o gazetecilere de kulak asmasın istiyorsunuz. 
Vebayı işaret eder gibi kurduğunuz cümlelerle ülkeyi ortaçağa ait bir dehşete sürüklüyorsunuz. 
Bu ülkenin insanlarını çocuk kandırır gibi kandırmaktan gocunmuyorsunuz. 
Aslında oylarının peşine düştüğünüz o halka zerre kadar değer vermiyorsunuz. 
Yoksa güç aldığınız o cehaletin kudretine bu kadar yüklenmezsiniz. 
Ve içerideki gazeteciler için bu olmayacak cümleleri söylemezsiniz. 
Belli ki sarf ettiğiniz o lafların nereye varacağı umurunuzda değil. 
Anlamını bilmeden okuduğunuz şiirler gibi. 
Sonrasını düşünmeden attığınız adımlar gibi. 
Tüm suçlara göz yumarak senelerce taşıdığınız o ortaklıklar gibi. 
Dar alanda kısa vadeli kazançlar uğruna yükselttiğiniz tüm o esip gürlemeler gibi. 
“Sonra devran döner, aksini söylerim nasılsa” diyerek sarf ettiğiniz tüm o laflar gibi. 
Kurduğunuz onca tehlikeli hayal gibi. 
Bu ülkenin kaderi nicedir elinizde ve dilinizde esir. 
İktidarınız, son anda, yapay bir telaşla aldatıldığınızı söyleyerek sıyrıldığınız kirli bir ortaklığın size sağladığı olanaklara kurduğunuz eğreti bir sirk çadırı. 
O çadırın içinde yapay ışıklarla büyüyen gölgenize siz kendiniz de kanıyorsunuz. 
Son zamanların kurgulanmış en hırçın ve tehlikeli gösterisinin efendisi gibi davranıyorsunuz. 
Elinize tutuşturulmuş meşin ve haşin bir kırbaç. 
Onu bir içeriye bir dışarıya, bir içeriye bir dışarıya şaklatıyorsunuz. 
Çıkarttığınız sesten aldığınız haz ne kadar yüksekse... 
Bastırmaya çalıştığınız sesten duyduğunuz korku da o kadar yüksek olmalı ki; 
Halkınızı içerideki gazetecilerin bir vahşet masalının korkunç kahramanları olduklarına ikna etmenin peşindesiniz. 
Onların kalemindeki ve aklındaki gerçeklerin gün ışığına çıkmasından ürkmektesiniz. 
Ve muhtemelen bu tutsaklıkların ne anlama geldiğini siz, bizden çok daha iyi sezmektesiniz. 
Öldürmek, soymak, dolandırmak ve istismar etmek... 
Bu yüz karartıcı suçların faili olmakla itham ettiğiniz o insanların bir kısmı bu gazetenin güçlü kalemleriydiler. 
Ve o söz ettiğiniz suçların gerçek faillerinin peşindeydiler. 
İçeriye attığınız ve henüz haklarında bir iddianame bile hazırlamadığınız bu insanları karalayarak kendi yolunuzu aydınlatmaya çalışıyorsunuz. 
Ama aslında siz, bizden de iyi biliyorsunuz: 
İçerideki gazeteciler kimler? 
Ve siz dışarıdakiler kimsiniz?