Politika

Hidayet Karaca: İdam kalkmamış olsaydı biz de asılırdık

Mehmet Baransu: Gazeteciler yargılanıyor ama gazeteciler sessiz

30 Mayıs 2016 13:22

Türkiye, en çok tutuklu gazeteciye sahip ilk 10 ülke arasında yer alıyor. 30’un üzerinde gazeteci cezaevinde. Gülen cemaatine yönelik Tahşiye operasyonu kapsamında tutuklu bulunan Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ile gazeteciler Gültekin Avcı ve Mehmet Baransu, hapis yattıkları Silivri Cezaevi’nden avukatları aracılığıyla açıklamalar yaptı. 532 gündür tutuklu olan Hidayet Karaca, “Eğer idam kaldırılmamış olsaydı, biz de çoktan Rabb'imizin yanına gönderilmiştik” dedi. Mehmet Baransu da, meslektaşları sessiz kalmakla suçladı. 

Özgür Düşünce'den Bilal Şahin'e konuşan Karaca, şunları söyledi:

“Halka kapalı Hakk'a açık, tanımladığım daracık mekanda iki kış geçirdim. Ne baharın gelişi, ne de yazın bitişini fark edemeden geçti günler. İman, inanç ve azminizle gelecek baharların kokusunu alıyorsanız, mekanların büyüklüğünün ne önemi var ki. Koğuştan avukatgörüşüne veya ziyaretçi odasına çıkmak için ayakkabılarımın içine kadar infazmemurları tarafından elle ve arkasından dedektörle aranıyoruz. Bu hukuksuzluk tutmaz kısa sürede anlaşılır diyordum. Bu kadar mantıksız suçlamalar mahkemeden hemen döner diye düşünüyordum. Ama yanılmışım. Halkın ve hukukçuların bu kadar safsatalara kanacağını tahmin edemezdim."

"Milletin umudu olarak iktidara gelen siyasi gücün umutları yıktığını" belirten Karaca, “Geçen yıl nisan ayında hakkımda verilmiş bir tahliye kararı var. Kararı veren hakimler bile meslektaşlarının gadrine uğradılar. Ve ilk kez bir hakim verdiğikarardan dolayı tutuklandı. Ben kendime üzüldüğümden daha ziyade milletin bu makus talihine üzülüyorum" diye konuştu.

 

"Anne bak babam gibi kokuyorum"

 

"Geçen süreçte ailesinin de yıprandığını"  söyleyen Karaca, “Çocuklarım bu süreçte yokluğumdan çok etkilendi. Emin, daha 11 yaşında beni kaybetme korkusu yaşıyor. Bazı zamanlar benim pijamalarımı giyip ‘Babam gibi kokuyorum anne' dermiş. Ben duyduğumda çok duygulandım. Sıdkı hukuk okuyor. Sıdkı ile arkadaş gibiydik birçok yere beraber giderdik. ‘Bir tarafım yarım kaldı' diyormuş. Bu süreçte eşimin dik duruşuna, mukavemetine ve tevekkülüne hayran kaldım. Hiç şikayet ettiğini duymadım. Hatta geçenki ziyarette, ‘Suçlu olarak hapis yatsaydın Silivri yolları biter miydi? Bu yollar bana ıstırap olurdu. Allah'a ne kadar şükretsek azdır. Hakkın ve doğrunun yanında oldun' demesi beş yüz günü beş saniyeye indiriyor” dedi.

 

"Bu suçlamanın dünyada örneği yok"

 

"Siyasi bir davanın duruşmasının yapıldığını" savunan Karaca, şöyle devam etti:

“Siyasi davalarda haklı olduğundan daha çok gücü temsil eden iradenin kararı uygulandığının tarihte onlarca örneği vardır. Hikayenin yargılandığı, senaryodan terör örgütüsuçlamasının dünyada örneği yok. Bu yönüyle bu yargılama bir ilk olarak tarihin kara sayfalarına geçiyor. 18 aydırhapishanede yaşıyor olmama rağmen evim onlarca polisle tekrar tekrar basılıyor. Gizli tanık ifadeleriyle ağırlaştırılmış müebbet cezalarıyla yeniden tutuklanıyorum.”

"Çeyrek asırlık gazetecilik geçmişi olduğunu" belirten Karaca, “Aslında burada yargılanan gazetecilikle beraber sanat eserleridir. Senaristlerin yazdığı telif ve sanat eseri olan senaryolardan suç üretilmeye başlandığında dizi ve film sektörü çok büyük sıkıntılarla karşılaşacaktır.  Milyonlarca senaryoda geçen iki kelimeye takılıp terör örgütü suçlaması yapılmasının bilimle, hukukla, akılla izahı yapılamaz. Bir başka zaman, bir savcı herhangi bir dizide geçen cinayetten katil suçlaması yapabilir. Meslektaşlarım yaşadığımız bu sansür ve cinnet halini anlamak istemediler. Bence mahkeme de bu kadar saçma iddianame olur mu diye kendi kendine soruyordur” şeklinde konuştu.

 

"Kalkmamış olsaydı idam edilirdik"

 

Karaca AYM'nin başvurusunu iç hukuk yolları tüketilmedi yönünde değerlendirmesini şöyle yorumladı:

“Ben de Başkan'a soruyorum, zaman zaman hukuksuzluktan yargıya güvenin kalmadığından şikayet ediyorsunuz. İç hukuk daha nasıl bitecek. Can Dündardosyasına verilmesi gereken hukuki karar verildi. Ama Gültekin Avcı ve Mehmet Baransu'ya aynı hukuki standart uygulanmadı. Ben silahlı terör örgütü yöneticiliğiyle itham ediliyorum fakat ortada silah yok, cebir yok, şiddet yok. İddia makamı kendisi de, ‘Bugüne kadar şiddet ve cebir içeren eylemlerine rastlanmadı' diyor olmasına rağmen manevi cebir diye yasada olmayan birgerekçeye sığındı. Adnan Menderes de manevi cebir bahanesiyle idam edilmişti. Eğeridam kaldırılmamış olsaydı biz de çoktan Rabb'imizin yanına gönderilmiştik.”

 

"Kuruma göre tavır belirleniyor"

 

"Düşünmenin yanında yazmanın da bedeli olduğunu" belirten Karaca, “Son dönemdegazeteciler, televizyoncular, radyocular bu bedeli ödüyor. Türk medyası mesleğin etik kurallarına göre değil, siyasi görüşlerine göre kutuplaştı ve ayrıştı. Daha vahimi birbirlerini düşman görmeye başladı. Gazetecinin başına bir şey geldiğinde hemen nerede yazdığı sorgulanıyor ve ona göre tavır alınıyor. Halbuki önce insan sonra da mesleğini yaptığı için harekete geçmeliyiz” ifadelerini kullandı. 

 

"Nöbetin bitirileceğini öngörmüştüm"

 

Silivri'de tutuklu gazetecilere özgürlük için tutulan Umut Nöbeti'nin devam ettirilmesi gerektiğini belirten Karaca bu durumun bu noktaya geleceğini öngördüğünü belirtti. Karaca, “En başından itibaren bunun devam etmeyeceğini biliyordum bu yüzden de ne bir beklentim oldu ne de şimdilerde yapılmıyor diye kırgınlığım” dedi.

 

"Mutayı yazmak müebbetlik suç"

 

6 köşe yazısı gerekçe gösterilerek iki müebbetle yargılanan gazeteci yazar Gültekin Avcı 253 gündür yüksek güvenlikli Silivri Cezaevi'nde tek başına bir hücrede tutuluyor. Gülktekin Avcı'ya göre hakkındaki suçlamaların hukuki temeli yok. İddianameye göre, altı köşe yazısında muta nikâhını kötüleyerek toplumda algı operasyonu yaptığı gerekçesiyle tutuklandığını hatırlatan Avcı, şunları söyledi:

“Yazımda hiçbir isim vermememe rağmen,savcı başbakan, bakanlar ve diğer yetkilileri itibarsızlaştırdığımı iddia ediyor. Söz konusu yazıların hiçbirinde isim yok, kimseye de hakaret edilmedi. Kaldı ki iddianameye göre şikâyetçi olan tüm hükümet erkanının muta nikahıyla yaşadığını varsaymak gerekiyor. Çünkü savcı, ‘Muta nikahını fuhuşla özdeşleştirerekşikayetçileri mağdur ettiniz' diyor. Aleyhime delil oluşturmaya çalışırken tüm hükümetyetkililerini mutacı yaşam formuna bağlamış. Oysa benim yazımda mutanın cinsel espiyonaj aracı bir şantaj unsuru olduğu hatırlatılmış ve yetkililer uyarılmıştı. Benden daha önce Abdurrahman Dilipak gibi yazarlar muta konusunda yazmıştı. Bazıgazeteler de İranlı ajanlar konusunu haber yapmıştı. Benim yazılarımda ilk kez verilen hiçbir bilgi yok.”

Mevcut kanunlara göre muta nikâhını eleştirmenin suç olmadığını hatırlatan Avcı, “AİHS ve AİHM kararları karşısında ceza vermeleri mümkün olmadığı için tutukluluksürecini verilmiş ceza olarak değerlendiriyorlar. ‘Ne kadar hapiste tutarsak o kadar kardır' anlayışı hakim” dedi.

 

"Köşe yazısını ağır silah sanıyorlar"

 

Can Dündar ve Erdem Gül'e verilen desteğin kendisine ve diğer gazetecilere verilmemesini eleştiren Avcı, bu durumun Türk basınındaki liyakatsizlikten kaynaklandığını belirtti. Avcı, “Dündar ve Gül'e beklenen destek verildi. 

Olması gereken de buydu. Baransu'yu, Karaca'yı ve beni demek ki gazetecisaymıyorlar. Hatta insan yerine bile koymuyorlar. Dündar'ın 52 köşe yazısı, 2 röportajve 2 haberinden tutuklanıp yargılanmasını haklı olarak büyük bir infialle karşılayanlar sadece 6 köşe yazısını gazetecilik değil ağır silah ve mühimmat sayıyorlar demek ki” şeklinde konuştu.

Herkesin kendine yakın hissettiği gazeteciler için basın özgürlüğü istediğini belirten Avcı şöyle devam etti: “Bu durum da Türk medyasının ilkesizliğinin halen devam ettiğinin nişanesidir. Basındaki bu ayrımcılık ve ilkesizlik otoriter iktidarlar için eşsiz bir nimet ve önemli bir destektir. Özgürlük liyakat ister. Türk basını henüz bu liyakati gösteremedi.”

 

"İstikrarlı huzursuzluk var"

 

Cezaevinde birçok hukuksuzluk ve insanlık dışı muameleye maruz kaldıklarını belirten Avcı, AYM'nin çifte standartlı tutumuna da tepki gösterdi. AYM'nin Dündar ve Gül hakkındaki kararını değerlendiren Avcı, “AYM süratle devreye girdi ve kanunsuztutuklamaya son verdi. 

Onlar adına sevindim. Lakin bireysel başvuru sırasına riayet edilmedi. Baransu ve benim aylar önce yaptığımız başvurular ilginç bir şekilde incelenmedi. Dündar ve Gül'ün iddianameleri iki ayda yazıldı üç ayda mağduriyetleri giderildi. Benimiddianamem 7 ay sonra yazıldı. 8 aydır da AYM'ye verdiğim bireysel başvurum bekliyor. Bu derece eşitsizlik ve ayrımcılık insanları yaralıyor” ifadelerini kullandı. 

 

"AYM varlığını inkâr ediyor"

 

 

 

AYM'nin beklettiği başvuru nedeniyle iki mağduriyeti birden yaşadıklarını hatırlatan Avcı, “AYM başvurusu sonuçlanmadan AİHM'e de başvuramıyorsunuz. AYM eşitsiz tutumuyla iki mağduriyet yaşatıyor. 15 aydır tutuklu bulunan Baransu hakkında hakihlali yok kararı nesnellikten ve AİHM kararlarından uzak hukuksuz bir karardır. Oysa Dündar ve Gül'e istenen ceza miktarı Baransu'dan istenenin 6 katıdır. Sonuçta AYMBaransu kararıyla varlığını inkar etmiştir” dedi.

 

"Sağlığım bozuldu"

 

Sıkıntılı bir süreç geçirdiğini belirten Avcı bu süreçte sağlığının bozulduğunu da belirtti. Avcı, “AİHM'den hak ihlali kararı verecektir. Ama karar kadar tutuklumağduriyeti göz göre göre devam edecektir. Sağlığım epey bozuldu, her gün ilaçkullanıyorum. Sekiz aydır kitap okuyorum bir nevi bibliyoterapi” şeklinde konuştu.

 

"Gazeteciler yargılanıyor, gazeteciler sessiz"

 

Gazeteci Mehmet Baransu, devletin gizli belgelerini temin etmek suçlamasıyla tutuklandı. İddianamesi dahi yazılmayan Baransu AYM'ye hak ihlali yönünden başvurdu. Talebi reddedildi. 456 gündür  tutuklu bulunan Baransu AYM'den gelen olumsuz karar nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurma kararı aldı.

 

"AYM'ye güven zedelendi"

 

"AYM'nin hukuki bir karar vermediğini" savunan Baransu şunları söyledi:

“Tutuklu olduğumuz dosyada 15 ay geçmesine rağmen henüz iddianame dahi düzenlenmedi. Dosyada kısıtlama kararı olmamasına rağmen dosyaya erişim imkanımız bulunmuyor. Ne ile suçlandığımızı bilmiyoruz desek yanlış olmaz. Bütün itirazlarımıza ve tahliye taleplerimize rağmen bu hukuka aykırı durum hala devam ediyor. Anayasa Mahkemesitüm bu hukuksuzluklara sessiz kalarak güvenimizi zedelemiştir. Bundan sonraki süreçte AİHM'e başvuracağız. AİHM evrensel hukuka göre haklarımızın ihlal edildiğinekarar verecektir. Keşke iş AİHM'e kalmadan AYM karar verebilseydi. Ancak açıkça çifte standart uygulayarak bireysel başvuruda bulunduğumuz haklarımızın ihlaledilmediğine karar vermişlerdir. Can Dündar-Erdem Gül kararında yapılan geniş yorum, bizim başvurumuzda olabildiğince daraltılmıştır. Bu çifte standart AİHM kararı ile ortaya çıkacaktır.”

 

"GDO davasında tarihi bir savunma yapacağız"

 

Birçok davadan da tutuksuz yargılandığını hatırlatan Baransu, cezaevi şartlarının olumsuzluğuna rağmen yürüyen davalara da yönelik hukuki mücadelesini sürdürdüğünü belirtti. Baransu, “Örneğin yakın bir tarihte MGK Belgesinin yayımlanması nedeniyle açılan davada savunma yaptık. Hakkımızda yapılan bütün asılsız iddiaları tek tek çürüttük. Bunun yanında devam eden diğer davalar için decezaevi koşullarının el verdiği ölçüde hazırlanarak çelişkilerle dolu iddianameleri çürütmeye çalışıyoruz. Mersin'de görülen GDO dosyası için savunma hazırlıkları devam ediyor. Gazetecilerin savunmanın yapılacağı duruşmayı takip etmelerini tavsiye ediyoruz. Tarihi bir savunma da yapacağız” şeklinde konuştu.

 

Baransu: Tek suçum gazetecilik

 

Baransu, “Hakkımdaki suçlama gazetecilik faaliyeti kapsamında yapılan haberler. Bunun dışında hiçbir şey bulunmuyor. Tek kişilik örgüt kurulduğu iddiasıyla dahi karşılaşıldı. Aslında gazeteciliğin evrensel ilkeleri yargılanıyor. Ancak gazetecilerin bu duruma sessiz kalmaları kabul edilebilir değil. Gazetecilerin meslek ilkelerinin yargılandığı duruşmaları takip etmesini istiyorum. Zira yargılanan Baransu değilgazetecilik” ifadelerini kullandı.