Gündem

HDP'li Zozani: Parlamenter sistem işlemiyor, başkanlık sistemine geçilebilir

Zozani: Çatı adayı İhsanoğlu, Öcalan’ın tarif ettiği ‘tunç yasası’nın temsilidir

03 Temmuz 2014 17:27

"Erdoğan’ı tek adam yapan sistem ve sistemin kurgulanışıdır. Parlamenter sistem işlemiyor. Cumhurbaşkanı Demirtaş da olsa sistem krizi yaşanır. Demokratik bir anayasayla başkanlık sistemine geçilebilir. Başkanlık sistemine geçiş tartışmasını erteleme şansı kalmamışır. Türkiye'de özyönetim mümkün kılınmalı. Adı federatif sistemse bundan kimsenin korkması gerekmiyor. Çatı adayı Öcalan’ın tarif ettiği ‘tunç yasası’nın temsilidir. Yeni idari ve siyasi yapı modeli geçmişimizdedir; Kürtlerdeki Mir-i Miran sistemi ve 700 yıllık Osmanlı geleneği…"

Bu görüşler, HDP Hakkari Milletvekili Adil Zozani'ye ait.

10 Ağustos’ta Türkiye yeni cumhurbaşkanını seçecek. İlk defa halkın seçeceği bir adayın Çankaya Köşkü’ne çıkaracak olması Türkiye için yeni bir döneme işaret ederken sistem tartışmalarını da berberinde getirdi.

Peki, Kürtler ne düşünüyor? Birinci turu 10 Ağustos'ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi Kürtler için ne ifade ediyor? Başkanlık sistemi tartışmalarına nasıl bakıyorlar? Türkiye’nin idari ve siyasi yapısı için batıyı mı model alıyorlar?

Cevaplar için HDP Hakkari Milletvekili Adil Zozani ile konuştuk.

 

'Kürtler kendini destekleyecek'

 

Zozani, cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılacağı 10 Ağustos’ta ‘sandığa gidecek her Kürt mevcudiyetini oylayacaktır’ diyor. Zozani, cumhurbaşkanlığı seçimi ile Kürtlerin ‘biz varız ve bu sistemde bir yer istiyoruz’ mesajı vereceklerini söylüyor.

 “Cumhurbaşkanlığı seçimi için sandık başına giden her Kürt, mevcudiyetini oylayacaktır. Kürtler, HDP çatısı altında adayımız ve Eş Başkanımız Selahattin Demirtaş ile ‘biz Kürtler varız ve kendimize bu sistemde bir yer istiyoruz ‘diyecek. Kurulu sistem içerisinde kendi mevcudiyetini bir kere daha ifşa etme gayretinde olacaklardır.

 Kamuoyunda en çok tartışılan konulardan biri de 1.turda cumhurbaşkanın seçilememesi durumunda Kürtlerin 2.tur stratejileri. Kürtler, 2.turda kimi destekleyecek? Ya da 2010 referandum seçimlerinde olduğu gibi boykot kararı alacak mı? Hakkari milletvekili, bu soruların cevabının net olduğunu söylüyor: Kürtler kendini destekleyecek

Türkiye’de Kürtler hep bir şekilde mobilize olarak dile getiriliyor ve sürekli kimin yanına taşınacağı sorgulanıyor. Aslında bu tartışmalar Kürt hareketinin gücünü yok saymanın da bir tezahürü. Öncelikle, bu tartışmayı yapanların kabul etmesi gereken bir doğrunun altını çizelim. Kürtler, kendi yaklaşımlarını somut ve net olarak ortaya koyan bir tutum içerisindedir. Türkiye’de sürekli olarak Kürtler kimi destekleyecek sorusu soruluyor. Cevabı nettir: Kürtler kendini  destekleyecek. Kuşkusuz yıllardır Kürtler yeni Türkiye’den yana bir tercih sahibidirler. Türkiye’deki idari ve siyasi yapının yeniden  şekillendirilmesi arzusu içindeler. Bu taleplerine karşılığı kim koyarsa Kürtler onunla yol yürür. Müzakere sürdürür. Resmin bütün ayrıntıları ortadadır. Unutulmaması gereken Kürtlerin, değişimden yana olacakları bir tutum içinde olduğu.

 

'Kürtler değişim arayanlarla yürüyebilir'

 

“Kürtler,  2010 anayasa değişikliği referandumu ile yeni dönemi kiminle sürdüreceklerini gördüler. 2010  referandumu bizim için topyekün olarak o dönem getirilen tüm maddelerin kapsayıcılığına dönük bir boykot değildi. Devlet içerisinde bir güçler çatışması vardı. 2010 boykotu ile güçler çatışmasının toplumsal karşılığı da görüldü. Referandum sonuçları, Türkiye’de bir değişim arzusu olarak kendini ortaya koydu. O dönemden sonra başlayan Oslo ve İmralı görüşmeleri ve bugün bizim fiilen müzakere süreci dediğimiz çözüm ve barış süreci o resmin ortaya çıkardığı bir süreçtir. Kürt siyaseti, 2010 anayasa referandumu ile Türkiye toplumunun tercihlerini gördü. Bana göre yeniden bir refleks okumaya gerek yok. Kürtler, demokratik çözümden yana olanlarla yürüyecektir.2010’dan bugüne kadar yaşananlar gösteriyor ki ürkek davranmamak gerekiyor. Kürtler ancak Türkiye’de değişimi arayan dinamiklerle yürüyebilir. Bunu salt Erdoğan olarak ifade etmemek gerekiyor. Erdoğan’ın becerisi bu değişim arzusunu tahlil edebilmedir. AK Parti hükümeti kendi varlığını yeni Türkiye’de konumlandırıyor. CHP ve MHP’den farkı budur."

 

'Bir gövde, iki baş kaosu yaşanacak'

 

HDP Hakkari Milletvekili Adil Zozani’ye göre 10 Ağustos, sadece yeni cumhurbaşkanının seçileceği bir tarih değil. Bir dönemeç. Türkiye kurulu sistemini de tartışmaya açacak bir başlangıç. Zozani, bu başlangıcın aynı zamanda mevcut sistemden kaynaklı bir kaosun da işareti olduğunun da altını çiziyor.

“10 Ağustos itibariyle parlamentonun yetkisi artık halka devrediliyor. Bugüne kadar parlamenter sistem içerisinde cumhurun başı seçildi. Şimdi, doğrudan halk tarafından  seçilecek bir cumhurbaşkanından bahsediyoruz. Bu anlamda kuşkusuz Türkiye tarihi için önemli bir dönemeçtir. Ve bu dönemeç aynı zamanda Türkiye’deki kurulu sistemi tartışmaya da açan bir dönemin başlangıcı olacaktır. Bu başlangıçla birlikte açığa çıkacak kaosu görmek gerekiyor. Kaosun ismi: Bir gövde iki baş. Gövde, devletin hiyerarşik yapısı. Bu gövdeye hem hükümet hem de cumhurbaşkanı yeni dönemde talimat vermeye başlayacak. Başbakan da cumhurbaşkanı da yetkilerini kullanmak istediğinde ne olacak? Mevcut sistemle cumhurbaşkanı ve başbakan arasında 10 Ağustos’tan sonra sorunların çıkması kaçınılmazdır. Yeni cumhurbaşkanı bugünün sistemi içerisinde seçilecek. Ancak, bu sistemin uygulanabilir olmadığını daha yüksek sesle duyacağız ve göreceğiz."

 

'Cumhurbaşkanlığı makamı sembolik'

 

Zozani, mevcut sistemde cumhurbaşkanlığı makamının sembolik bir anlamın ötesinde anlam ifade etmediğini söylüyor. Yeni cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesi ile birlikte mevcut sistemin de sorgulanması gerektiğinden yana.

“Bir ilde vali, cumhurbaşkanını temsil ediyor ama valiyi atayan mekanizma hükümet. Cumhurbaşkanı ise sadece kendisine sunulan valiler kararnamesine imza atıyor. Yine mevcut sistemde cumhurbaşkanı başkomutan olarak geçiyor. Ama Kıbrıs harekâtı olduğu dönemde talimatı ve hamleyi yapan dönemin başbakanıydı. Başka bir örnek de sınırötesi operasyonlar için çıkarılan tezkereler. Tezkereler hiçbir zaman cumhurbaşkanının direktifi ve talebiyle ya da talimatı ile değil, hükümetin Genelkurmay Başkanlığı’na verdiği yetkiler çerçevesinde gerçekleşti. Türkiye’de cumhurbaşkanlığı mekanizması devrede değildir. Sadece bilgi verilen bir mekanizmadır. Dolayısıyla cumhurbaşkanlığı mekanizması mevcut sistemde sembolik bir anlamın ötesine geçmiyor.”

 

'Parlamenter sistem işlemiyor'

 

“90 yıldır uygulanan parlamenter sistem, toplumsal realiteye karşılık veren idari ve siyasi bir yapılanma oluşturamadı. Parlamentonun mevcut işleyişi Türkiye’nin hangi sorununa çözüm üretebiliyor? Halkoyuyla temsilcilerin belirlenmesi yetki ve sorumluluk belirlenmesi düzleminde bir kabiliyet ortaya çıkaramıyor. Bu bağlamda da parlamenter sistem, görüntüden öteye gidemiyor. Türkiye’de parlamenter sistem işlemiyor ve artık işleme şansı da  yok. Batılı devletlerden örnek alınan parlamenter sistemin, artık bu devletlerde de uygulanmadığı gerçeği de akılda tutulmalıdır. Parlamenter sistem, 90 yıl boyunca Türkiye’nin toplumsal dokusuyla uyuşmayan bir kıyafettir. Bugün yasama-yargı ve yürütme organları arasında ortaya çıkan yetki çakışmasının da kaynağının temelinde de bu idari ve siyasi sistem yatmaktadır. Mevcut parlamenter sistem demokratik bir sistem değildir. Devletin kurulu düzeni parlamenter sistemi sadece bir şekil olarak kurgulamaktan öteye geçememiştir."

 

'Türkiye teknokrasi ile yönetiliyor'

 

Türkiye’de sistemin teknokrasiye dönüştüğü eleştirisini yapan Zozani, hükümet ve cemaat arasında yaşanan kavganın da bunun göstergesi olduğunu düşünüyor.

“Gelinen nokta itibariyle de Türkiye’nin idari yapısı teknokratiktir. Siyasetçinin rolü ise yok denecek kadar az. Evet, Türkiye’de halk sandık başına gidiyor, birilerini seçiyor ama bu seçilenler devlet yönetiminde muktedir olma şansına sahip değiller. Davul siyasetçilerin boynunda, tokmak bürokrasinin elinde. 90 yıl boyunca sistem bu şekilde işledi. Bugün Türkiye’de hükümet ve cemaat arasında yaşananlar da bir bakıma bunun göstergesi. Bu kavganın temelinde, teknokrasinin daha fazla ülke yönetimine egemen olma arayışı yatıyor. Cemaat de bu açığı iyi okuyor ve ‘idari mekanizmaları ele geçirdim, dolayısıyla benim sözüm geçer’ şeklinde kendini devlete ve siyasete dayatıyor.10 Ağustos aynı zamanda teknokratik devlet yapısı ile demokrasiye geçiş arayışı arasında da bir seçimdir. Kurulu yapı içinde bürokrasi, parlamentonun ve yürütmenin talimatlarına uymuyor. Bürokrasinin ayak direttiği hiçbir noktada ilerleme sağlanamıyor. Devlet bürokrasisinde, kemalist ve ittihatçı mirasını devralan bir damar ile 1970’lerden itibaren kapitalist rejimle evlenen islami-muhafazakar bir damar yerleşmiş durumda. Ak Parti kuruluşundan itibaren devlet yapısı içinde örgütlü bu bürokratik troykayı gördü ve denge kurarak idare etmeye çalıştı. Zaman, bunun mümkün olmadığını AK Parti’ye de gösterdi."

 

'Tunç yasasının temsiliyeti çatı adayıdır'

 

Zozani, Kürt sorunun çözümü için de mevcut teknokratik devlet yapısının değişmesi gerektiğini söylüyor. Öcalan’ın "tunç yasası" diye tarif ettiği "Türk ulusçuluğu, ırkçı milliyetçiliği ve Türk İslam milliyetçiliğinin ortak paydası Kürtlerin kültürel soykırımıdır. Tüm konularda birbirlerine karşı darbe yapıp, kanlı mücadelelere girseler de Kürt gerçekliği karşısında ortak tavır alırlar" diye ifade ettiği formülsayonunu Zozani’nin değerlendirmesini istediğimde şöyle cevap veriyor:

“Tunç yasasının siyasal ve sosyal temsiliyetini de çatı adayında görüyoruz.”

 “Mevcut sistemde iktidara kim gelirse gelsin CHP kısmen iktidardadır. Cumhuriyetin temel değerleri esasında CHP’nin temel değerleridir. CHP , cemaat -hükümet çatışmasında neden cemaaten yana bir tutum içinde oldu? Çünkü, cemaat ile CHP’nin devlet zemini örtüşüyor. Bu zemin teknokratik devlet zeminidir. CHP-MHP ve cemaatin mevcut anlaşması ve oluşturdukları ‘çatı’, teknokratik devlet yapısını koruma hamlesidir. Mevcut parlamenter sistemin, işlevsiz halinden şikayetçi değiller. Çünkü devlet bürokrasisi içindeki örgütlenmeleri kendilerine yetiyor. Oysa bu tekonokratik yapı ortadan kalktığında üçü birden kaybedecek. Kürt sorunun demokratik yollarla çözümüne defans gösteren CHP-MHP’nin böyle kritik bir dönemde birleşmiş olması ve cemaat desteğini alması önemli bir göstergedir. Tunç yasasının siyasal ve sosyal temsiliyetini de çatı adayı Sayın İhsanoğlu’nda görüyoruz."

 

'10 Ağustos idari ve siyasi
yapı için bir referandum'

 

Hakkari Milletvekili Adil Zozani’ye göre, bu seçimler sadece kimin yeni cumhurbaşkanı olacağını belirlemeyecek, aynı zamanda Türkiye’nin idari ve siyasi yapısının nasıl şekilleneceğini de ortaya koyacak. Kürt milletvekili, “10 Ağustos aynı zamanda Türkiye’nin idari ve siyasi yapısının nasıl değişeceği konusunda da bir referendum olacaktır” diyor.

 “Türkiye’de mevcut siyasi ve idari yapının sürdürülebilir olmadığı ortadır. Türkiye’nin kendi tarihsel ve toplumsal dokusuyla uyum içinde olan yeni bir sisteme evrilmesi gerekiyor. Yani , siyasi ve idari olarak bir re-organizayona ihtiyacımız var. Mevcut parlamenter sistem demokratik bir sistem değildir. 2014 cumhurbaşkanlığı seçimi Türkiye’nin geçmişi ile geleceği arasında bir referandumdur. Türkiye toplumu ya mevcut kurulu sistem ‘değişmesin’ diyecek ya da ‘değişsin’ diyecektir. Seçimin bir tarafında MHP-CHP ve cemaat diğer tarafında da Türkiye’deki değişim dinamiklerini harekete geçirmek isteyen yeni yapı ve bu yapı içindeki kendini yeniden tarif etme içindeki Kürtler bulunuyor. Türkiye burda bir tercih yapacaktır. Türkiye, Ankara’dan yönetilecek bir ülke olmaktan çıkmıstır. 10 Ağustos bunun bir göstergesi de olacaktır."

 

'Başkanlık tartışmasının ertelenme şansı kalmadı'

 

HDP milletvekili Zozani, cumhurbaşkanlığı seçimi ile yeniden tartışmaların odağına oturan başkanlık sisteminin de bir çözüm olarak görülebileceğini söylüyor. Zozani, “Başkanlık sistemine geçiş tartışmasını erteleme şansı kalmamıştır. Doğru sacayaklarına oturtulabilirse yeni siyasi ve idari yapılanma için çözüm olabilir.”

“Başkanlık sistemi Türkiye için aslında yeni bir tartışma konusu değil. Özal’dan beri yapılıyor ancak Erdoğan ile yeniden güncellendi. Biz bu tartışmanın ret cephesinde olmadığımızı daha öncede söyledik. Başkanlık sistemi, Türkiye’nin toplumsal dokusu içinde en tartışılabilir sistemdir. Başkanlık sisteminin saç ayakları doğru oturtulabilirse, Türkiye’nin kendi tarihsel değerleri ve geçmişiyle uyum içinde olan yeni bir idari ve siyasi yapılanmanın ortaya çıkma şansı olabilir. Başkanlık sistemine geçiş tartışmasını erteleme şansı kalmamıştır. Yeni demokratik anayasa ile yaparak başkanlık sistemine geçiş yapabiliriz. Bugün merkezin aşırı yetkilenmesi ile tıkanan bir sistem var. Başkanlık sistemi, sadece üst değil, dipten gelen yeni bir modeli tartışma fırsatı verecektir. Sacayakları doğru kurgulanarak somutlaştırıldıkça bu tartışma doğru zeminde yürüyebilir."

 

'Erdoğan’ı tek adam yapan sistem ve kurgulanışı'

 

Farklı çevreler, AK Parti’nin geçtiğimiz dönem özellikle yeni anayasa çalışmaları sırasında getirdiği başkanlık sistemi önerisini eleştirdi. “Türkiye’nin demokratik altyapısının böyle bir sisteme hazır olmadığı, uygulanması halinde kuvvetler ayrılığının ortadan kalkacağı, Başbakan Erdoğan’ın gücü tek elde toplamak istediği ve gittikçe otokrasiye evrileceği “bu eleştirilerin başında geliyor. Zozani, Türkiye’nin bugün de ‘tek adam dönemi’ yaşadığının altını çizerek ilginç bir benzetme yapıyor. “Erdoğan’ı tek adam yapan sistem ve sistemin kurgulanışıdır.”

“Bu tartışmaların yaşanmasının nedeni, Erdoğan’ın bugün de ‘tek adam’ olmasıdır.  Türkiye, tek adam dönemini yaşıyor. Ancak, Türkiye kişilere endekslenmeden bu tartışmayı yapmak zorundadır. Türkiye’nin içinde bulunduğu sistemsel kriz gerçeğini görmeden kişiye endeksli yapılan tartışmalar eksik kalacaktır. Bugün Erdoğan ve tek kişi yönetimine dayalı hegemonik yapısı sorgulanarak bu tartışma şekilleniyor. Oysa asıl sorun sistemdir."

 

'CHP-MHP  için Erdoğan işin astarı'

 

Devam ediyor Zozani:

“Yeni anayasa çalışmalarında sadece 60 madde üzerinde uzlaşıldı. Ama devletin yeniden yapılanmasına ilişkin hiçbir maddede uzlaşma sağlanamadı. Tıkanma noktalarından biri de başkanlık sistemiydi. CHP ve MHP  bu öneri üzerine yeni anayasa çalışmalarını bloke etti. Erdoğan’ı bu işe astar ederek başkanlık tartışmasını yürüttü. Ancak amaçları statükoyu korumaktır. CHP ve MHP’nin başkanlık sistemine karşı olmasını Erdoğan’a bağlamak safdilliktir. Anayasa çalışmalarını, Erdoğan üzerinden yürüterek, kişiselleştirerek sistem tartışmasının da önüne geçmiş oldular."

 

Cumurbaşkanı Demirtaş da
olsa sistem krizi yaşanacak'

 

“Aslında Erdoğan’a ebedi bakarak asıl tartışma gölgeleniyor. Ancak, toplumun dinamikleri, adına demokrasi dedikleri aslında faşizmin kendisi olan bu yapılanmayı ortadan kaldıracak bir formülasyon üzerinde düşünmelidir. Yeni cumhurbaşkanı Sayın Demirtaş da olsa sistem krizi yaşanacak. Sayın İhsanoğlu ile farklı bir kriz yaşanacak. Balyoz. Ergenekon ve KCK dahil bütün mahkeme kararlarının siyasi olduğu ortaya çıktı. Hükümet istediği yerde istediği şekilde olanlara müdahil olabiliyor. Mahkemeler, hükümetin ve güç odaklarının siyasi direktifleri doğrultusunda karar vermek durumunda kalıyor."

 

'Karadeniz de Ege de kendi
mekanizmasını kurabilmeli'

 

Zozani’ye göre merkezde toplanan yetki, yerelin yetkilerinin arttırılması ile dengelenebilir:

“Karadeniz Bölgesi’nin kalkınmasını ve sorunlarını öncelleyen  bir siyasi mekanizma Türkiye için ne gibi bir tehlikeye işaret eder? Ya da Marmara Bölgesi? Israrla Güneydoğu’dan bakma gerekmiyor. Bu bölgelere ilişkin kalkınma projeleri Ankara’da oluşturuluyor. Ankara, ‘biz sizin yerinize düşünürüz ve ihtiyaçlarınızı belirleriz ve  bizim verdiğimiz kararlar doğrultusunda siz de yaşamaya mahkumsunuz’ diyor.  Oysa Karadeniz de Ege de ve diğer bölgelerde sorunlarını, ihtiyaçlarını ve idari yapısını belirleyebilmeli. Bugün halk, köy muhtarını, belediye meclis üyesini, il genel meclis üyesini, belediye başkanı ve milletvekili seçebiliyor ama hepsinin başına merkezden bir vali atanıyor. Bu seçilmişlerin hepsi protokolde valinin arkasında yer alıyor. Neden? Gerekçesi de kurgulanmış. ‘Vali, kentte cumhurbaşkanını temsil eder’ yani kenttin bir numarası bir atanmıştır, seçilmiş değil. Oysa valiyi de halk seçebilmelidir. Yerel parlamenterler sistemine geçişle valinin de seçimle gelebilmesi sağlanabilir."

 

'Özyönetim mümkün kılınmalı'

 

“Türkiye’nin idari ve siyasi yapısının yeniden kurgulamasında Kürtlerin çözüm parametresi ne olur?” sorusuna Adil Zozani, ‘parlamenter sistem yerine bölgesel sisteme geçmek gerekiyor’ diyerek özyönetim önerdiklerini söylüyor. Yeni Türkiye için de Kürtlerin ve inkar edilen diğer halkların kimlik doyumlarına da çare bulunması gerektiğinin de altını çizen Zozani, Türkiye’nin fobilerinden kurtulması gerektiğini vurguluyor.

“Üniter yapı, sadece devlet bütünlüğü ve sınırları olarak algılanıyor. Oysa buradaki üniter yapılanma aynı zamanda yetki paylaşımlarını da tarifliyor. Mevcut tarifin içerisinde Kürt sorunu çözülemiyor. Ankara’da halktan kopuk bir parlamenter sistem yerine bölgesel sisteme geçmek gerekiyor. Bunun adı federatif sistemse bundan kimsenin korkması gerekmiyor. Aslında Türkiye, bugün bile kalkınma planını federatif bir sisteme dayalı olarak yapıyor. Kalkınma programları, il bazında değil bölgesel dengeler üzerinden şekillendiriliyor. Geçmişte, Devlet Planlama Teşkilatı,  bugün Kalkınma Bakanlığı’nın programları bölgesel bazlıdır. Bölgelerin kendi karakteristik özellikleriyle örgütleneceği ve karar mekanizmalarını kendi içinde taşıyabileceği bir sistem pekala mümkün. Türkiye’nin artık fobilerinden kurtularak daha cesur ve açık düşünebilmesi gerekiyor. Parlamenter sistemi Kongre sistemine dönüştürmek suretiyle yerel parlamenter sistem inşa edilebilir.Yürütmeyi başkan belirler ancak kongrenin nitelikli çoğunlukla denetimi güçlendirilebilir.Kongre’nin de halk adına bütçe yapı korunarak denetim mekanizması güçlü tutulabilir. Bu tek adam faktörünü de zayıflatacaktır.

 Çok tartışılan Siyasi Partiler Kanunu’nda yapılacak değişikliklerin ve hatta seçim barajının düşürülmesinin de sistem krizini çözmeyeceğini düşünüyor Zozani.

“Türkiye’de sistem krizini aşmanın yolu palyatif çözümler üretmek değil. Siyasi Partiler Kanunu’nda yapılacak değişiklikler de dahil köklü çözüm bu durumda sağlanamaz. Kurulu yapı içinde çözüm üretmenin imkansızlığından bahsediyorum. Mevcut çoğunluk, siyasi partiler şu an ki ideolojik dokunun fraksiyonları durumundadır. Ayrışımları da yok denecek gibi. Türkiye’nin toplumsal dokusuyla uyuşmayan bir sistem dayatması var.Bu dayatmayı ortadan kaldırmak gerekiyor.”

 

Kürtlerin önerisi: Mir-i Miran
ve Osmanlı geleneği

 

Yeni idari ve siyasi yapı modeli için batıdan yararlanılabileceğini söyleyen Zozani, Kürtlerin asıl modelinin ‘Türkiye’nin kendi toplumsal dokusu ve gerçekliği le uyum içinde olan’ bir sistemde olduğunu vurguluyor. ‘Türkiye’nin tarihsel mirası temel alınabilir’ diyen Zozani, bu modeli Kürt ve Türk tarihinden örnekler vererek açıklıyor. “Kürtlerdeki Mir-i Miran sistemi ve 700 yıllık Osmanlı geleneği.”

“Biz,Türkiye’nin idari ve siyasi yapısı ile ilgili tartışmalarda rol modelin sadece batıya indirgenmesini doğru bulmuyoruz. Bize göre, rol model kendi tarihimizde gizlidir. Osmanlı, 700 yıl boyunca bugünün yarı başkanlık ya da başkanlık sistemi diyebileceğimiz bir modelle yönetildi. Bu tarihsel ve toplumsal dokuyu yok sayarak 90 yıldır Türkiye’ye başka bir kıyafet giydirilmeye çalışıldı. Şimdi bunu sorgulama zamandır. Ayrıca, Osmanlı modeli neden Türkiye’de tukaka ediliyor? Bunun da sorgulanması gerekir. Birlikte yaşamı, geçmişte ararken sadece Osmanlı’da değil, Kürtlerin de geçmişine bakmak gerekiyor. Kürtlerde, Mir-i Miran sistemi, aşiretler arasında konfederasyona dayalı bir sistemdir. Bölgesel aşiretlerin ortak bir meclisi vardır. Ortak mecliste alınan kararlar her aşireti bağlar ama her aşiret kendi içinde bağımsızdır. Konfederatif bir yapı içindeki Kürtler ile 700 yıllık bir devlet geleneğine dayanan Türklerin geçmişlerine bakması yeterlidir. Türkiye’nin tarihsel mirası temel alınabilir. Yine Osmanlı’nın son dönemindeki yerel yönetimler yapılanması, bugün Türkiye’deki yerel yapılanmadan çok daha ileri bir  seviyededir. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, Türkiye’nin önünü açacak bir mekanizmadır ve bundan tabii ki yararlanmak gerekir. Keza Amerikan sistemi de değerlendirme kriterleri içinde tutulmalıdır. Türkiye’de kendi toplumsal önyargıları kırmak için hep batılı referanslarla konuşmak tercih ediliyor. Biz, buna gerek olmadığını düşünüyoruz. Türkiye, kendi tarihsel dayanakları içerisinde, ‘kendi geçmişinden geleceğini yaratabilir."