Gündem

HDP'li milletvekili: Dışarısı da kadın için bir cezaevi

"Cezaevini mücadelenin parçası olarak gördük"

16 Ağustos 2017 16:04

HDP Siirt Milletvekili Besime Konca, 1 Kasım seçimlerinde Siirt milletvekili olarak Meclis’e girdi. Dokunulmazlıklar kaldırıldıktan sonra bir dosyadan iki kez tutuklanıp tahliye edilen Konca, son 25 yılının 17 yılını hapishanede geçirdi. “Dışarısı da kadın için cezaevidir. Cezaevleri arasında gidip geliyoruz” diyen Konca, "Biz de cezaevini mücadelenin parçası olarak gördük" dedi.

Gazete Duvar'dan Nergids Demirkaya'nın sorularını yanıtlayan Besmine Konca'nın yanıtları aynen şöyle:

Kürt siyasi hareketinde “Cezaevinden Meclis’e, Meclis’ten cezaevine” döngüsü yıllardır kırılmadı. 1994 yılında Meclis’ten gözaltına alınıp tutuklanan milletvekilleri Hatip Dicle, Orhan Doğan ve Leyla Zana’dan 23 yıl sonra Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ’ın aralarında bulunduğu 10 milletvekili yine cezaevinde.

Dokunulmazlıkların kaldırılmasının ardından gözaltı ve tutuklama, HDP için artık rutin oldu. 4 Kasım’da başlayan gözaltı, tutuklama dalgasında 59 kişilik grubun yarısından fazlası en az bir kez gözaltına alındı; bu süreçte cezaevine gönderilen milletvekili sayısı da 15’i buldu. Halen cezaevinde 10 HDP milletvekili var.

HDP’li siyasetçilerin büyük kısmı “zorunlu durak” haline gelmiş cezaevini daha önce en az bir kez tecrübe etmiş isimler. HDP Siirt Milletvekili Besime Konca, bu siyasal hareketin cezaevi ile imtihanını belki de en iyi anlatan isimlerden. 1 Kasım seçimlerinde Siirt milletvekili olarak Meclis’e giren Konca’nın, 17 yıla varan cezaevi geçmişi bulunuyordu. Konca’nın “siyasi kaderi” milletvekili olduktan sonra da değişmedi. Dokunulmazlıklar kaldırıldıktan sonra bir dosyadan iki kez tutuklanıp tahliye edilen Konca o kadar çok cezaevinde yattı ki, en son verilen 2 yıl 6 ay cezayı cepten ödedi, cezayı fazladan yattığı yıllara mahsup ettirerek dışarı çıktı. Fazladan yattığı yıllarla 2 propaganda cezası daha öder halde bulunan Konca ile Kürt siyasi hareketinin cezaevi sürecini ve bugün gelinen noktayı konuştuk. Neredeyse son 25 yılın sadece 8 yılını “dışarıda” geçiren Konca, “Dışarısı da kadın için cezaevidir. Cezaevleri arasında gidip geliyoruz” diyor.

"Çocukken büyüdük"

Besime Konca kimdir? Nasıl bir iklimde doğdunuz, neler yaşadınız?

Maraş Elbistanlıyım. Liseyi Elbistan, Malatya ve Samsun’da okudum. 9 kardeştik. Tüm kardeşlerim okudu. Yazın köyde kayısı işlerinde çalışır, kışın okula giderdik. Köydeki işler nedeniyle okula bir ay geç gider, yazın da karneleri almadan dönerdik. Emekle tanıştığımız yıllardı. Diğer taraftan 80 darbesini biliyor, anlatılanları dinliyorduk. Maraş katliamı bizde çok konuşulurdu. Denizlerin, Mahirlerin anmalarını duyardık. Akraba çevremde tutuklananlar oldu. Çocukken büyüdük aslında. Nasıl bir devletle yüz yüze olduğumuzu, aslında devletin kendi vatandaşının hak ve özgürlüklerini koruması gerekirken özgürlükleri engelleyip hak, hukuksuzluk ve adaletsizlikleri uygulayan bir rejim olduğunu çocukken öğrendik ve hep bu muhalif kimlikle büyüdük. Hem okuduk hem köy hayatı yaşadık hem şehir kültürü ile tanıştık. Lisedeyken gazeteci ya da avukat olmak isterdim.

Daha sonra okulu bitirmeden bıraktınız. Neden okumaktan vazgeçtiniz?

90’lar Kürtlere karşı büyük haksızlık, hukuksuzlukların yaşandığı yıllardı. Lise 2’de mücadeleyle tanıştım. Lise yıllarımda Nevroz kutlaması nedeniyle gözaltına alınan yakınlarım oldu. Kardeşim okuldan atıldı. Okusak, devlet memuru olsak da yine hukuksuzluk, haksızlık devam edecekti. Kadın, Alevi, Kürt, sol-sosyalist düşünce taşıyan biri olarak her zaman bu sistemin mağduru olacağımızı, her zaman polis baskısı, tutuklama ve gözaltı yaşayacağımızı düşünerek mücadele kararı verdim. Üniversite sınavına girdim ama sonuçlara bile bakmadım. Özgürlük mücadelesinde yer almak daha doğru geldi.

İlk tutuklamanız da hemen ardından geldi sanırım

Kadın özgürlüğü için çalışmalar yaptım. Çok insanın katledildiği, 60-70 yaşında insanların tutuklandığı bir dönemdi. 1993 yılının Mart ayında, 22 yaşımdayken ben de tutuklandım. Örgüt üyeliği ve siyasi savunmama verilen 3 yıl cezayla birlikte 15 yıl hapis cezası aldım. 11 yıl 6 ay cezaevinde kaldım. 2004 yılı Haziran ayında çıktım.

Cezaevi üniversite oldu

11.5 yıl. Çok uzun zaman. “Çocukken büyüdük” dediniz, cezaevi de bir olgunlaşma dönemiydi o zaman?

Evet, cezaevinde gençleştik, olgunlaştık. Devleti lisedeyken uygulamalarıyla tanıdık. Ama ideolojik, politik, tarihsel arka planını, devletlerin nasıl inşa edildiğini, farklı etnik yapıları neden inkar ettiğini, kadın hakları mücadelesinin neden engellendiğini bu kez içeride, cezaevinde politik gerekçelerle öğrendik. Kitap okuduk, tartıştık. Toplumlar tarihi, dinler tarihi okuduk. Kadın mücadelesi tarihi okuduk. Felsefe, sosyoloji okuduk. İçeride bir üniversite değil, bütün alanlarda üniversite okuduk. Daha eleştirel, kendi süzgecimizden geçirerek daha muhalif bir çerçeveden daha geniş bir bakışla o duvarları aştık.

O dönem cezaevleri nasıldı? Zor olmadı mı yine de bu yıllar?

Cezaevinde 60 yaşında anne de vardı, hamileyken tutuklanıp, çocuğunu orada doğuran da. 90’larda her koğuş bir köy, mezra kadardı. “Biz büyük bir köyüz” derdik. Birçok insanın yaşam hikâyesi ile tanıştık. Cezaevi, gönderen açısından cezalandırma olarak değerlendirilse de biz bu alanı mücadele alanı olarak gördük. Bir acziyet, mağduriyet yaşadığımı düşünmedim. Yaşam biçimim, düşüncelerim nedeniyle içeride olduğumu biliyordum. Yalnız değildim, birçok insanla tanıştım. Okudum, yeteneklerimi geliştirdim, zaman akıp gitti. Çıktığımda 3 yaşında olanların 15 yaşında olduğunu gördüğümde o zaman geçen zamanın farkına vardım.

Cezaevinden çıktığınız Türkiye nasıldı?

2004 yılı ateşkes, çözüm süreçleri, Kürt sorununun tartışıldığı bir dönemdi. Parlamentoda, yerel yönetimlerde vardık. Bütün bunlar Türkiye demokrasisinin gelişmesi ve Kürt sorununun çözümü adına gelişmelerdi. Ancak değişim, dönemsel ve taktiksel olarak kaldı. Anayasal güvenceler yerine gelmedi, demokratik bir anayasa yapılamadı. En temel mücadele gerekçemiz hep ortada durdu.

"2004'te 5 yıl daha cezaevinde kaldım"

Siz de mücadeleye devam ettiniz o zaman…

Cezaevinden çıktıktan sonra Demokratik Özgür Kadın Kongresi çalışmalarında yer aldım. 2004’te Demokratik Toplum Partisi kuruldu; orada MYK üyesi ve kadın sözcüsü oldum. 2009 yerel seçimlerinde önemli bir başarı elde ettik. Türkiye’nin kritik birçok sürecinde olduğu gibi başarının ardından saldırı geldi. KCK gerekçesiyle 10 bin kişi tutuklandı. Onlardan biri de ben oldum. Uydurma gerekçeler, sahte delillerle cemaat yargısı tarafından tutuklandık. 5 yıl da o süreçte cezaevinde kaldım. O dönem Kürtçe anadilde savunma önemliydi. 68 gün süren açlık grevi sonrasında savunmaları ana dilde yaptık. Dava devam ediyor. Uzun tutukluluktan serbest bırakıldık.

Bugün de HDP yöneticisi çok sayıda kişi içeride. İki dönemi nasıl karşılaştırıyorsunuz?

Milletvekillerinin tutuklandığı 4 Kasım 2016 ile KCK operasyonlarının yapıldığı 14 Nisan 2009 süreci birbirine benzer. O dönemde de Oslo görüşmeleri vardı, çözüm sürecine dair tartışmalar vardı. Kürt özgürlük hareketinin geliştiği bir nokta vardı ve çözümün gelişmesi noktasında samimiydik. Ama devlet aynı samimiyeti göstermedi. İktidarlar kendi ömrünü uzatmak için sorunu çözüyormuş gibi, demokratikleşiyormuş gibi girişimde bulundular. Sonra yalan çok devam edemedi, operasyonlarla tasfiye süreçleri başlatıldı.

Siyasi hayatınızda dışarıdan çok cezaevi oldu görünüyor?

Bir yargılama bitip bir başkası başladı. Bir cezaevi zinciri, bir yargılama zinciri, bir hukuksuzluk zinciri içinde Türkiye’nin demokratikleşmesi, kadın mücadelesine katkılarımız olacakken, değişimi kolaylaştıracak çabalar sarf edecekken sürekli cezaevine gönderildik. Hikâyemiz toplumsal mücadeleden öte bir cezaevi mücadelesine dönüştü. Biz de cezaevini mücadelenin parçası olarak gördük.

"Milletvekili oldum ama Meclis'e gidemedim"

Kadın adayları Kadın Meclisi’miz belirliyor. Benim 1 Kasım seçimlerinde milletvekili adayı olmam da böyle gerçekleşti. Yıllarca içeride “siyaset rolünü oynamalı”, “demokratik anayasa yapılmalı” çağrıları yaptığımız, birçok kez bunu yapmadığı için eleştirdiğimiz, hatta o yürütülen siyasetin mağduru olduğumuz yerde daha büyük sorumlulukla çalışmamız gerekiyordu. Ama çok zorlu bir dönemde Meclis’te yer aldık. Meclis’in anlamsızlaştırıldığı, ciddi bir yıkım sürecinin başlatıldığı, AKP’nin 2012 ile 2016 arasında yön değiştirdiği süreçte çok fazla Meclis’e gelme şansımız olamadı. Ablukalar vardı, hukuksuzluklar vardı. Siyaseten halkın yanında olmak çok daha önemliydi.

Bu süreçte dokunulmazlıkların kalkması ne anlama geliyordu sizce?

7 haziran başarısını kabul etmeme, çözüm sürecinin bozulması, çatışmalı süreç derken bunlara rağmen barajı yine aşınca Meclis’ten tasfiye etmek istediler. Seçimle, savaşla olmadı. Geriye Meclis’teki hukuku değiştirerek, AKP-MHP ortaklığı, CHP desteğiyle HDP’nin Meclis’te olmaması, sesinin kısılması için adım attılar. 4 Kasım’da da operasyonlar başladı.

"Milletvekili olduktan sonra 2 kez tutuklandım"

Siz de bu süreçte 2 kez alındınız. O süreci de anlatır mısınız?

14 Aralık’ta Grup Başkanvekili Çağlar Demirel ile Meclis’ten çıktıktan sonra alındık. Kırmızı plakalı araç zorla durduruldu. Ben Batman’a Çağlar Demirel Diyarbakır’a götürüldü. Bir taziyede propaganda nedeniyle dava açılmıştı. BİMER şikayetçisi şikayetini çekmişti, mahkeme de tahliyeme karar verdi. Buradan ayrılıp Diyarbakır’a geçerken Batman polisi de arkamdan geldi. Propaganda suçu örgüt üyeliğine çevrilerek tutuklandım.

3. kez cezaevine girmiş oldunuz. Bu kez milletvekili olarak. Ne hissettiniz?

Kandıra F tipine götürüldük. 14 Aralık’tan 3 Mayıs’taki tahliyeye kadar burada kaldım. Duruşmalara götürülmüyorduk. Anadilde savunma yapmak tercüman nedeniyle sıkıntılı oluyordu. Ağırlaştırılmış ceza almamamıza rağmen tek başına hücrede tutulduk. 3. kez cezaevine girdiğimde bir şeyin değişmediğini, tüm uygulamaların aynı olduğunu, hatta katmerleşerek devam ettiğini gördüm. 90’larda tecrit, izolasyon söz konusu değildi. Şimdi insanların izole edilip tek tipleştirildiğini görüyorsunuz. Bugün tek tip elbise gündeme getiriliyor ama bu tek tipleştirme politikası yıllardır sürüyor. Milletvekili olmamızın cezaevi uygulaması açısından bir farklılığı söz konusu değildi.

Bu süreçte iki kez tutuklandınız. Bunun nedeni neydi?

Tutuklandıktan sonra hem savcı hem mahkeme heyeti oy birliğiyle tahliyemi istedi. Yurt dışı yasağı ile bırakıldım. Bu kez başsavcı itiraz etti. Mahkeme bunu da reddetti. Ama vazgeçmediler. Bu kez dosyamın muhatabı olmayan bir mahkemeye itiraz edip oradan tutuklama kararı çıkardılar. Bu süreçte Meclis’e gittim, Parti Meclisi toplantısına katıldım. En son havaalanında gözaltına alındım. Hem tutuklandım hem de 2 yıl 6 ay ceza verildi.

Bu cezadan kısa bir süre sonra tahliye edildiniz. Bu nasıl oldu?

KCK ana davada 5 yıl cezaevinde tutuklu olarak kaldım. 2 yıl 6 ay cezayı mahsup ettirdim. 93 yılından bu yana 4. kez cezaevinden çıktım. Kendi hikâyemde devletin ne kadar değişmez olduğunu görüyorum. 25 yıldır aynı noktada. Düşünceyi ifade etmek, özgürlük ve demokrasiyi savunmak bu devlet için hala suç. Gerekçeler, deliller hiç değişmedi. “Şu açıklamayı siz mi yaptınız?”, “şu konuşma size mi ait?” “Kürt, Kürdistan” demişsiniz. “Devlet baskı yaptı, faşizm bu” demişsiniz. Dersim katliamını kabul ettiler ama biz “Roboski katliamı” dediğimiz için Cizre’de insanların diri diri yakıldığını söylediğimizde suçlu olduk.

Dışarısı da bir cezaevi

İçerisi ve dışarısı sizin için ne anlama geliyor? Nasıl tarif ediyorsunuz?

Düşünüyorum da, dışarısı da kadın için cezaevidir. Cezaevindeyken diyorsun ki, biz kapalı cezaevinden açık cezaevine gönderiliyoruz. Çünkü dışarıdaki kadın da bir anlamda ev hapsine alınmak isteniyor. Politik kimliği olanları da dört duvarı olan tel örgüsü olan cezaevine alıyorlar. “Ya ev hapsinde yaşa” diyor ya da “seni açık-kapalı E, L, F tipi cezaevine alırım” diyor. Ev hapsini kabul etmedik kamusal alana çıktık. Orada mücadele verdikçe kapalı cezaevlerine aldılar. Tekrar alıyorlar. Cezaevleri arasında gidip geliyoruz.

Sadece siz değil, şu an cezaevindeki birçok kadın daha önce de bu tecrübeyi yaşadı. Onlar neler düşünüyor?

Gültan Kışanak 80 darbesini yaşamış bir siyasetçi. Figen Başkan sosyalist bir kadın olarak cezaevine daha önce girmiş, çıkmış. Çağlar Başkan, belediye başkanı iken tutuklanmış. Selma Irmak, Gülser Yıldırım milletvekili olarak ikinci kez cezaevinde. Aslında bu tekrarlar mücadelemizden vazgeçmediğimizin, değişim, dönüşümde ısrar ettiğimizin hikâyesi. AKP 15 yıldır gitmemek için direniyor, biz de 15 yıldır demokraside ısrar ediyor, bir yere gitmiyoruz. Bu da bizim başarımız. Onlar anti-demokratik uygulamaların mirasçısı olarak kalırken biz de 100-200 yıllık kadın mücadelesinin mirasçıları olarak yenilmedik. Dik durduk, boyun eğmedik. Koşullar cezaevi olsa da mücadeleye devam edeceğiz.

Umudunuz hiç azalmıyor mu?

Umudumuz hiç azalmadı. Tersine ne kadar doğru bir yerde olduğumuzu, bu yanlışları tekrar ederek devletin ne kadar güçsüz olduğunu görüyoruz. Diyalektik, bilim, sosyoloji var. Devlet, toplum birlikte değişir. Ama devletin burada ne kadar çıkmaz, katı, aciz, sert olduğunu ve kendinde ısrar ettiğini görüyoruz. Değişen sen olduğun için dönüşen büyüyen sen olduğun için değiştiren sen olduğun için toplumsal gerçeklik olarak devlet karşısında kişi olarak vicdan ve adalet duygusuyla kendimi daha güçlü hissediyorum. Bir taziyeye gittiğim için devlet neden beni 3 kez alır, bırakır. Bu kadar hukuku neden çiğner. Burada acizlik, zafiyet var. Kişisel hesaplaşma var. Cemaat toplu olarak bizi aldı, yargıladı. Bunun karşısında siyasi bir duruş sergiledik ve “siz yargılanacaksınız” dedik. Ana davalardaki hâkim, savcılar şimdi müebbetle yargılanıyor. Bugün de öyle olacak.

Bugün bütün uçları iç içe yaşatıyorlar. Demokrasiden bahsedip “Kürt kimliğini tanıdım” dedikten sonra geldiği nokta, bu toplumda hiç kimsenin kimliğini tanımamak. “Kültürel ve sosyal olarak iktidar olmadık” dediler. Bu “herkese hakim olma” isteği demektir. Kürtlere politik olarak dayatılan buydu, şimdi 80 milyona dayatılıyor. Topyekun bir mücadele gerekli. Umut, vazgeçmemek önemli.